Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Bu dünyada herkesin bir amacı, hiç değilse yaptığı bir şey ve bu dünya ile ilgili bir fikri vardır, geriye kalan zamanını bir şeyler için harcar. Kimisi daha fazla para kazanmak ve zengin olmak, kimisi insanlar arasında takdir edilen biri olmak, kimisi de insaniyetin bilim ve fende gelişmesi ve insan hayatını kolaylaştırmak için… Her insan ömrünün biteceğini bilir ama çoğu insanın uğraştığı ve sevdiği şeyler bu gerçekle tezatlık içindedir.

Bazı insanlar, bir gün hayatın sona ereceği hakikatini unuttuğundan dünyayı talan edilmesi gereken bir yer olarak görüyorlar maalesef.

Bu fikriyat, kâinat kitabının bize anlattıklarıyla uyuşmuyor. Baharda halk olunan, hayat verilen birçok mahlûkatın canları kışın kendilerinden alınır. Yazın etrafta cirit atan sivrisinekler, kışın yok olmuşlar gibi görülür. Baharın olmazsa olmazı o ağaçlardaki mükemmel ve zarif yeşil yaprakların kışa doğru sararıp döküldüğünü ve toprağa karıştığını görürsün. Bir de bakmışsın ağaçlar çıplak kalmışlar. İlkbaharda o koparılması mümkün olmayan esnek ve aynı zamanda dayanıklı dallar; kışın, cansız ve elimizde kırılacak bir hale dönüşmüşlerdir. Koca yeryüzü, kışın tamamen ölmekte, hiçbir ferdi kalmayan yüz binlerce canlı türü, bahar geldiğinde neredeyse önceki yılın aynısı gibi tekrar yaratılmaktadır. Onlar bize bir şeyi haber vermek istiyorlar!

RUHLARIN CESETLERDE YERİNİ ALMASI!

Bizler de her birimiz sahip olduğumuz nazik, sanatlı bedenimizle bir gün toprağa gireceğiz. Elimizde seçimlerimizden başka bir şey kalmayacak. O arkada bıraktığımız sevdiklerimiz de gelecek, onlar da ölecekler. Ardından da müthiş bir ses ve kıyamet meydana gelecek. Ruhların cesetlerde yerini alması; bir boru sesiyle dağılmış olan ordudaki askerler nasıl çabukça sırada yerlerini alıyorsa Allah’ın askerleri hükmünde olan ruhlar da süratle cesetlerdeki yerlerini alırlar. Haşir hakkında bazı ayetler şöyledir:

“O gün yeryüzü bir başka yere; gökler, başka yere dönüşecek ve bütün mahlûkat bir ve gücüne karşı konulmaz olan Allah’ın huzuruna toplanacaktır.” (İbrahim, 48)

“Sana dağlar( ın kıyametteki durumunu ) sorarlar, de ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak. Böylece yerlerinin dümdüz boş halde bırakacak. Orada ne bir çukur ne de bir tümsek göreceksin.” (Taha, 105-107)

Haşirden sonra sıra; insanların amel defterlerini almaları, dünyada yaptıklarının hesabını Allah’a vermeleri yani sorgu ve suale çekilmelerine gelecektir. Bu konuda pek çok ayet vardır:

“Bizim; sizi, boş yere yarattığımızı ve siz hakikaten huzurumuza geri getiremeyeceğimizi mi sandınız?” (Tekasür - 8)

Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu, Rabb’inin huzurunda beş şeyden hesaba çekilmeden ayakları kaymaz: Ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizi, Sıfatü'l-Kıyame, Bab: 1, hn: 2416)

HER KIŞTAN SONRA BAHAR

Her kıştan sonra bahar gelmesi ve bunun hep tekrarlanması, yediğimiz yiyeceklerden sonra yenileri gelmesi, bizi “Bu hayat bakîdir” yargısına vardırmasın. O ölüm ve diriliş ancak ahiretin delillerindendir. Önümüzde bu kadar kesin ve dehşetli bir hakikat dururken bunu iyice idrak etmemiz, kendimize çeki düzen vermemiz dileğiyle içimizde şükür ve vicdanın yeşermesini, ruhumuza dal budak salmasını temenni ederim.

Ahmet Selim ARIKUŞU

***
Beyaz atlı

Dolunay, geceyi hiç aydınlatmadığı kadar aydınlatıyordu. Bu parlak gecede patika yolda beyaz bir at, dörtnala koşuyordu. Bu bembeyaz atın yelesi ve kuyruğu simsiyahtı. Arada bir kişnemesi ile üzerindeki gence, sıkı tutun düşme, diyordu sanki. Geceyi beyazlar sarmıştı. Ancak gencin üzerindeki beyazlık sadece bir renkten ibaret değildi. Gencin üzerindeki nur, neredeyse ayın nurunu geçecekti.

Bu beyazlar içindeki gencin çok büyük bir hırsı vardı. Bu dolunayda, ayı yakalayıp onun ışığını almak istiyordu. Bu yüzden atının daha da hızlanmasını, adeta gece ile yarışmasını istiyordu. Hırsı onu, etrafındaki güzellikleri seyretmekten alıkoyuyordu. Patika, gecenin karanlığına meydan okuyacak güzellikteki ağaçlarla çevrili idi. Her renkten ağaç, dallarında güzel sesli bülbülleriyle toprak yola eğilmiş önlerinden geçen bu garip atlıyı seyrediyordu.

KOŞMAYA YENİ BAŞLAMIŞ GİBİ HIZLI VE DİNÇ

Bir süre sonra genç tamamıyla hırsının esiri oldu. Atını daha da hızlandırdı. Arkasında bıraktığı toz bulutu kendisini kovalayan bir gece sisini andırıyordu. Her şey yaşlanmaya başlamıştı sanki. Ağaçlar giderek renklerini kaybediyor, bülbüller birer birer yok oluyordu. O genç adam sanki kaybolmuş yerine yaşlı biri gelmişti. Yüzündeki kırışıklıklar giderek artıyor, saçı beyazlıyordu. O Aya meydan okuyan nuru, giderek sönüyordu. Tüm bunlara rağmen o beyaz at, ışıltısını kaybetmemiş ve hiç yorulmamıştı. O hâlâ koşmaya yeni başlamış gibi hızlı ve dinçti.

Gecenin karanlığı ile ayın nurunun birbiriyle yarıştığı bir noktada beyaz atlı artık patikanın sonuna gelmişti. Genç(!), aya o kadar odaklanmıştı ki yolun sonunun geldiğini göremiyordu. Uçurumun sonunda at bir anda şaha kalktı ve binicisini yere devirdi. At şaha kalktığında genç, uçurumun altında, yola çıkan yeni beyaz atlıları gördü. Her şeyi yeni yeni anlıyordu sanki. Son bir kez Firavun'un Kızıldeniz'de boğulmadan önce "Musa'nın Rabbine iman ettim." demesi gibi son pişmanlığını Rabbine sundu:

- Affet, affet, affet...

Süleyman Ali ARSLAN

***
Sakın

Bak, belki bir yıl, belki de bir asır

Artık hiç gelmeyeceğini sanır

Sessiz, baharı beklerken evime

Kar yağdı, ben beklemezken sineme

 *

Sonra, yeniden başlayan bir hayat

Durdu, artık bu hayat farklı bir tat

Zaman durmuş, ne fayda yatlar veya katlar

Duran paran da elinde bayatlar

 *

Şimdi ölüm, bir adım daha yakın

Sen göçünce, param var sanma sakın

Diriliyormuş, papatyaya bakın 

Yapraklarına bir selam çakın

 *

Sen kalk da göğe bak, masmavi derya

Bak kuşlar uçuyor, deryada hür ya

Yağıyor bence beklenmedik olan

Ve ardında bir şeyler var, bizi boğan

Ömer Asaf Töreyen

Editör: TE Bilisim