Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cenevre’de Türk gazetecilerle düzenlediği basın toplantısında BM toplantısından, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesine, Doğu Akdeniz meselesinden İncirlik çıkışına, yeni parti kurulma sürecinden Simit Sarayı’na kadar kadar pek çok konuda sorulara yanıt verdi.

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:

“SOMALİ’DE GÜÇLÜ BİR MEVCUDİYETE SAHİBİZ”

İlk olarak Somali Başbakanı’nı kabul ettim, ikili ilişkilerimizi ve Doğu Afrika bölgesindeki gelişmeleri ele aldık. Hatırlarsanız, bir Ramazan günü Somali’ye ilk gittiğimizde, büyük bir insani krizle karşılaşmıştık. Bugün ise durum her gün iyiye gidiyor. Hamdolsun artık böyle bir Somali’yle karşı karşıyayız. Ekonomiden güvenlik ve sağlığa kadar her alanda Somali’de güçlü bir mevcudiyete sahibiz. Somali, mağdur ve mazluma sahip çıkma politikamızın en güzel örneklerinden biridir.

Avrupa’da bulunan vatandaşlarımızla da toplantı yaptık. Biz, yurt dışında yaşayan ve sayıları 6 milyona yaklaşan vatandaşlarımızın her zaman yanında olduk, olmaya devam edeceğiz.

“MÜLTECİ SORUNUNDAN KAÇMALARI SORUNU ORTADAN KALDIRMIYOR”

“Türkiye ve İslam karşıtlığına karşı mücadelemiz sürecek. Birleşmiş Milletler Küresel Mülteci Forumu’na eş başkanlık yaptım ve foruma hitap ettim. Bugün dünya genelinde 260 milyona yakın göçmen, 71 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyonu aşkın mülteci var. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeyiz. İnsani yardımlarda da milli hasılaya göre dünyanın 1. sırada gelen ülkesiyiz.

“GÜVENLİ BÖLGE ÇAĞRISI DEVAM EDECEK”

“Bu konudaki çağrımıza henüz dünyanın en güçlü, ekonomik olarak en saygın olduğunu zannettiğimiz ülkelerinden bile “Biz de varız” diyen çıkmadı. Tabii ki bu bölgede güvenliği de biz sağlayacağız. Belki bu adımı attıktan sonra “Biz de burada olalım” diyenler çıkabilir. Biz yine de onlara çağrımızı devam ettireceğiz.”

PUTİN İLE GÖRÜŞME GÖNDEMİ

“Dışişleri bakan yardımcısı, savunma bakan yardımcısı ile istihbarattan ve ulusal güvenlikten oluşan bir heyetle, kısa bir zaman içerisinde arkadaşlarımız Moskova ziyareti yapacaklar. Hem Libya hem de Suriye konularını görüşmeleri konusunda mutabık kaldık.”

“LİBYA MUTABAKATI İLE SEVR’İ TERS KÖŞE ETTİK”

“(Libya ile Doğu Akdeniz mutabakatı hakkında) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yorumu için teşekkür ederim. Biz şu anda öyle adımlar attık ki bu adımlar Sevr’in ters köşe edilmesidir. Bu kadar önemli. Yunanistan Başbakanı olsun, Dışişleri Bakanı olsun, onlar Libya Mutabakatı’nın hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar. Biz de tam aksine, ‘Bu uluslararası deniz hukukuna uygundur’ diyoruz. Attığımız adımın bütün hesabını, çalışmasını yaptık. Bu süreç de yeni başlamadı. Bu olayın aslında tarihi geçmişi var ve o geçmişinde, işin haritası çok daha farklıydı. Ne zaman? Kaddafi döneminde, (2009) o süreçte bu adım atıldı ama tabii (Kaddafi’nin) ömrü vefa etmedi. Dolayısıyla çalışmalarımız şu anda bizim arşivlerimizde.”

LİBYA İLE YENİ BİR ADIM ATILABİLİR

“Şimdi bu dönemde atılan adımlar uluslararası hukuka uygundur. Burada yapılmakta olan bazı çalışmalarımız var. Bu çalışmalarımızı da zaman içerisinde uluslararası camiayla da paylaşacağız. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj yakın zamanda geldi ve tekrar bir görüşme yaptık. Yeni ne gibi adım atılabilir, bunları konuştuk. Türkiye-Libya arasındaki süreci daha da hızlandıracağız. İhtiyaçları olursa, onlara her an yardıma hazır olduğumuzu söyledik. Askeri ve güvenlik iş birliğinden tutun da denizlerdeki hukukumuz noktasında atılan, atılacak adımlara varıncaya kadar hazırız.

(Toplantıda daha sonra soru-cevap kısmına geçildi.)

KILIÇDAROĞLU’NA YANIT: BAKAR KÖR!

-Sevr’in ters köşe edilmesi” derken neyi kastediyorsunuz? Biraz daha açabilir misiniz?

Anlaşmayı şöyle bir gözden geçirirseniz, onu bir ters köşe yapınca, ne demek istediğimizi görürsünüz.

-CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun “İktidar Doğu Akdeniz’de hiçbir şey yapmıyor” açıklaması da olmuştu…

Bundan birkaç ay önceydi, kalktı, ne dedi; “Hükümet, Doğu Akdeniz’de hiçbir şey yapmıyor. Oralarda bulunmuyor, görülmüyor. Fransız orada, şu orada, bu orada.” Oysa sondaj gemilerimiz sismik araştırma gemilerimiz, firkateynlerimiz, helikopterlerimiz, hepsi oradaydı. Gözü var ama görmüyor. Ne yapalım? Bakar kör.

-İHA’larımız da bölgede KKTC’de değil mi?

Bunların gerekirse, sayılarını daha da artırma durumumuz söz konusu. İhtiyaca göre her şey, her an değişebilir. Bunun yanında; zaten Libya kendisi de bu tür ihtiyaçlarını karşılıyor. Askeri Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması, aramızdaki dayanışmayı daha da güçlü kılacak. Tabi şu anda Geçitkale’ye inen İHA’ların konumu, işlevi de önemli. Bu süreci de aynı hızla devam ettireceğiz. Herhalde bundan sonra sayın Kılıçdaroğlu, “Doğu Akdeniz’de var mıyız, yok muyuz?” demez umarım. Bu kadar uzun bir kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin oralarda olmaması söz konusu olabilir mi? Ama bunların hayatından, askeri güvenlik, bu tür şeyler, gelmiş geçmiş değil. Onun için de ne yazık ki buna çok uzaklar ama alışacaklar.

“KILIÇADROĞLU KENDİNCE BİZİ TERS KÖŞE YAPMAYA ÇALIŞIYOR”

-Sayın Kılıçdaroğlu’nun Kürecik ve İncirlik’le ilgili itidal tavsiyesi var. Ancak arşivler, Kılıçdaroğlu’nun “Gerekirse İncirlik kapatılsın” sözünü hatırlatıyor…

O açıklamalar hatırlanırsa demek ki çok isabetli olacak. Çünkü, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” noktasında. Yalan ne yazık ki bol. Burada neyin itidalinden bahsediyorsun? Bir tarafta yaptırımları gündeme getirenler var. Bu adımı atmazsanız, “Bak, yaptırımdan bahsediyorlar. Neyi bekliyorsunuz?” diye söylemeye başlayacaklar. Kılıçdaroğlu kendine göre bizi ters köşe yapmaya çalışıyor. Her adımını dikkatli şekilde sürdüren bir iktidar var. Gerek İncirlik (üssü), gerek Kürecik (üssü), gerekirse ikisi birden… Eğer bu ülkenin değerlerine saygı duyuyorsanız, “Bu ülkenin geleceği için biz de bir şey katalım” diyorsanız, o zaman atılan bu adımlarda bize itidali nerede tavsiye edeceğinizi iyi düşünün. Buna kalsa bunlar, bize terörle mücadelede de itidal tavsiye edecekler. Hala da ediyorlar. Biz nerede itidalli davranacağımızı, nerede kararlı adımlar atacağımızı gayet iyi biliyoruz.

MERKEL VE PUTİN’İN HAFTER MESAJLARI

-Doğu Akdeniz’de başka adımlar da söz konusu olur mu?

Bunlar, gelişmelere göre anbean olabilecek adımlardır. Özellikle Libya ile aramızdaki mutabakattan sonra çok daha hareketli ve seri şekilde gidecektir. Bu işin ağırdan alınma durumu söz konusu değildir. Bir tarafta -Libya’da- savaş var. Adam geliyor bir bölgeyi kuşatıyor, ateşe tutuyor. Şu anda Libya ordusu gereğini yapıyor. Mesela Ruslar Wagner’leri vermiş, bu adamlar orada. Şu anda Abu Dabi yönetiminin, Mısır yönetiminin oraya verdiği bir destek var. Kime? Hafter’e. Hafter’in uluslararası tanınırlığı var mı? Yok. Kimse kabul etmiyor, Berlin Süreci bile Hafter’i kabul etmiyor aslında.

Pazartesi akşamı Şansölye Merkel ile görüşmemiz oldu. Berlin sürecinde özellikle bizim de bulunmamızı istedi. Kendisinin Putin’le de görüştüğünü bana anlattı. Ben de Sayın Putin’e, “Merkel’le yaptığınız görüşmede bir konuda herhalde mutabakata vardınız. Şansölye, bana, Berlin Süreci’ne Rusya’nın bugüne kadar olumlu katkılarda bulunduğunu söyledi ama bundan sonraki süreçte de bu katkıların devamını istiyor” dedim. Tabi kendisi de benim de aynı kanaatte olduğum bir konuyu gündeme getirdi. Şansölye Merkel’e de söylemiştim. Dedikleri şu: “Cezayir, Tunus ve Katar’ın da bu oluşumda bulunmaları isabetli olur.” Cezayir şu anda yeni başkanını seçti, Tunus hakeza yeni başkanını seçti. Katar’ın zaten mevcut başkanı var. Bunlar Libya halkının da inandığı güvendiği ülkeler. Dolayısıyla, bu ülkeler süreçte yer alırlarsa, Libya halkı da “Biz buraya inanırız, güveniriz” der. Sayın Putin de aynı kanaatte. Ocak ayı içerisinde yapılacak toplantıya katılacak olanları bir görelim, ona göre bizden kimin katılacağının kararını veririz.

“KANAL İSTANBUL” MESAJLARI

-Kanal İstanbul, Türkiye’nin gündeminde fakat daha çok çevre noktasından eleştiriler geliyor. Denizin tuz dengesinin bozulacağı, deprem riskinin artacağı vb. söyleniyor. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Buradan “Gezi” gibi bir çevre istismarı çıkar mı?

Bugüne kadar burayla ilgili bu değerlendirme yapanların ne gibi bir çalışması olmuş önce bunu sormak lazım. Bu iş Nasreddin Hoca hikayesine benzer: Nasreddin Hoca damdan düştüğünde hemen doktor çağırmışlar. O, “Bana damdan düşeni getirin” demiş. Biz damdan düştük. Mesela bazı akademisyen arkadaşlar bana, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığım sırasında, “Haliç temizlenmez. Haliç’in doldurulması lazım” demişlerdi. Ama ben damdan düşenlerle konuştum. Bana “Başkanım, Haliç’i doldurmaya kalkarsak iki dağ adeta bir araya gelir. Bir taraftan Fatih öbür taraftan Beyoğlu o da oraya iner” dediler. Biz ne yaptık? Haliç’in içindeki çamuru, 9,5 kilometre uzaklığa, Alibeyköy’e, taş ocağına pompaj sistemiyle aktardık. Adeta tülbent gibi sistemle çamur üzerinde kaldı, su ise ters pompajla Haliç’e geri gönderildi. Orada 650 bin metrekarelik bir alan kazandık.

Kanal İstanbul’a bileşik kaplar usulüyle bakın. Tuzlu su, az tuzlu su… Bunlar bir araya geldiği zaman ortaya ne çıkar? Bunun bir ortalaması çıkar. Karadeniz’in tuz oranı nedir? Marmara’nın tuz oranı nedir? Olaya buradan bakılması lazım. Buradan bakarsanız, ortalamasını yakalarsınız. Kaldı ki bizim burada derdimiz şu: Hatırlayanlarınız varsa, Selimiye’nin önlerinde Independenta tankeri 7-8 ay yandı. Hatta o patlamada hamilelerin erken doğum yaptığı bile yazıldı. Bunun dışında gerek Karadeniz’den gelirken gerek Marmara’dan giderken yalılara çarpan kuru yük gemileri, tankerler oldu. Daha son zamanlarda da bu tür bir kaza yaşandı. Şimdi bu mudur çevre hassasiyeti yoksa bu tehlikelerden arınmış bir kanal mı?

BOĞAZLAR’DAN İSTEDİKLERİ GİBİ GEÇİYORLAR

Kaldı ki Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin Boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Öyle bir durum var. Kanal İstanbul ise böyle değil, Süveyş Kanalı’nda ve diğerlerinde oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa biz de bu yatırımı yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak. Üstelik kaza endişesi de taşımayacaksın. İşin bir de bu güzelliği var.

Bu proje kapsamında çok farklı bir İstanbul’u inşa edeceğiz. Üzerinde 5 tane köprünün olduğu, içme suyu hatlarının deplase edildiği bir modeli hayata geçireceğiz. Bundan inanın bunların haberi yok. Hatta, televizyonlarda da Kanal İstanbul’la ilgili görüntüler var. O görüntüler işin nihai hali değil. Onlar üzerinde de bazı çalışmalar yapılarak çok daha farklı bir noktaya gelinecek. Bize göre bu proje, İstanbul’un güzelliğine çevrecilik açısından güzellik katacak ve Boğaz’daki çevre tehdidini ortadan kaldıracak.

17-25 ARALIK KUMPASI: ENGELLEMELER HÂLÂ DEVAM EDİYOR

-17-25 Aralık kumpasının üstünden 6 yıl geçti. 6 yıl önce Türkiye’nin devasa projeleri engellenmeye çalışıldı. Hala engellemeler var mı?

Zaman zaman olmuyor değil maalesef… Öyle de olsa, böyle de olsa biz bütün bu engellemelere rağmen projelerimizi hayata geçirmeye devam edeceğiz. İşte yüksek hızlı trenler çalışıyor, tüneller açılmaya devam ediyor. Birileri istemiyor diye bu yatırımları durduramayız. Geçen baktım; şehir hastaneleri ile ilgili de yine bir olumsuz yaklaşım sergilemişler. Ne imiş? “Yoğun bakımda ilaç, ameliyathanelerde sarf malzemesi yok” diyorlar. Sonra bir televizyonda izledim. Ankara Şehir Hastanesi’nin başhekimi öyle rakamlar verdi ki ben bile o rakamları hayal edemezdim. Ameliyatlar noktasında da “Asla bir sıkıntımız söz konusu değil” diyor. Sonra ameliyat rakamlarını verdi. 3-4 tane hastane kaldırıldı. Nereye geldi onlar? Ankara Şehir Hastanesi’ne geldi. Şehir hastanesinde tedavi olanlar memnuniyetlerini bildirirken, ana muhalefetin başındaki zat, Türk Tabipler Birliği ideolojik yaklaşıyor. Onun için bizim bu yatırımlardan geri adım atmamız söz konusu değil. İşte şu anda İstanbul İkitelli’deki şehir hastanemiz devasa bir hastane oluyor. Avrupa yakasının ciddi bir bölümünün yükünü alacak. Anadolu yakasının da ihalesi şu anda yapılmak üzere. O da Samandıra’da, devasa bir alan üzerinde. Anadolu yakasında şu anda bir büyük hastane de Kartal’da bitmiş durumda. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ankara’da ikincisi de Etlik’te hızla devam ediyor.

“AK PARTİ BİR ÇINARDIR”

-AK Parti kuruluşundan bu yana pek çok sınamayla karşılaştı. Şimdi AK Parti’nin içinden neşet eden siyasi hareketlerle ilgili yeni bir sınama söz konusu. Bakıldığında AK Parti çınarından kopan bir yaprak söz konusu. Ömrü ne olur? Kurulmakta olan diğer siyasi parti bağlamında ise tabanı bölmek büyük bir vebal değil mi sizce?

Çınardan kopan bir yaprak dediniz… AK Parti bir çınardır. Biliyorsunuz, yapraklar hazan mevsiminde dökülür. Bizim hazan mevsimimiz yok. Biz yolumuza devam ediyoruz. Şimdi onların durumu o. Külliye’ye geldiğiniz zaman çınarlarımızın yapraklarını döktüğünü ama 4-5 ay sonra yine yeşillendiğini göreceksiniz. Düşen yaprak bir daha eski yerine dönmüyor. Biz bunu trenden inenler olarak anlatmıştık. Arkadaşlarıma hep söylüyorum: “Asla gündemimizde olmamalı. Herkes yoluna!” Biz zaten “Durmak yok, yola devam” diyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Sadece bir şeyi söylemek herhalde yeterlidir: Özellikle başbakanlık, genel başkanlık görevini bıraktığı zaman bu arkadaşlardan birinin yaptığı konuşmayı dinlemişseniz veya dinlerseniz her şey orada mevcut.

Biz yol arkadaşlarımızdan, teşkilatımızdan memnunuz, sıkıntımız yok. Çok daha kararlı bir şekilde kongrelerimize hazırlanıyoruz. Kongrelerimizi yapıp, bu kongrelerde gelen arkadaşlarımızla da inşallah 2023 seçimlerine gireceğiz.

Bunun dışında başka hazırlanan var mı, yok mu ayrı konu. Varsa vardır. Biliyorsunuz bundan önce de bu işi yaşadık. Üstelik de grup kuracak şekilde ayrıldılar. Ben burada sorsam, kaç tanesinin ismini kaçınız hatırlarsınız? Mesele bu. Onun için biz gündemimizi bunlarla meşgul etmiyoruz. Bizim yapacak çok işimiz var. Biz onlara bakalım.

SİMİT SARAYI MESELESİNE AÇIKLIK GETİRDİ: TASVİP ETMEM

-Kamuoyundaki bir tartışma da Ziraat Bankası’nın, Simit Sarayı’nı almak için Rekabet Kurumu’na başvurması. Buna yönelik eleştirilere yaklaşımınız nedir?

Bunu duyduğum anda genel müdürümüzü aradım. Genel müdürümüz, “Bir ara gündeme geldi ama böyle bir şeyi şu anda düşünmüyoruz” dedi. Zaten Ziraat Bankası değil, Ziraat Bankası’nın girişim sermayesi şirketi… O tablo şu anda bu seyirde.

-Sizin tasvip etmediğiniz bir şey mi?

Hayır. Benim bunu tasvip etmem mümkün değil. Geçmişte kamu bankalarının görev zararı olayları sebebiyle nasıl battığını hatırlayın; bütün kamu bankaları görev zararı adı altında çökertilmişti. Biz geldik, önce kamu bankalarımızın tamamını görev zararlarından kurtardık. Şu anda Ziraat sadece ulusal değil uluslararası alanda önde gelen bankalardan bir tanesi. Halkbank da Vakıfbank da öyle. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Vakıfbank’ta belli bir oranda hissesi var. Yeni atılan adımla Vakıflar Genel Müdürlüğü bundan sonra hizmet etmede büyük bir imkana sahip olacak. Yatırımlarını vakıf hizmetlerinde daha etkin gerçekleştirecek.

Editör: TE Bilisim