Ebru Okanlar/Röportaj – İstanbul – ÖZEL HABER

Yeni tip koronavirüs dünyaya ilan edildikten sonra Sağlık Bakanlığı gelişmeleri takip edip, 10 Ocak’ta Bilim Kurulu’nu kurdu. Bilim Kurulu ilk toplantısını 20 Ocak’ta yüz yüze gerçekleştirdi. Bilim Kurulu Üyesi Recep Öztürk, alınan önlemleri ve yapılan çalışmaları Diriliş Postası’na anlattı.

Salgında son gelinen aşamayı değerlendirir misiniz?

Yaklaşık 10 aydır devam eden ve artık tüm dünyayı değişik alanlarda ciddi ölçüde etkileyen Kovid-19 pandemisi, ülkemizde ve Kuzey Yarım Küre ülkelerinde alınan ciddi önlemlerle (Kapanmalar, yasaklamalar) mayıs ayında kısmen kontrol altına alınmıştı.Daha sonra haziran başında ‘yeni normal’ yani kontrollü sosyal yaşama geçtik. Ancak, yetkililerce ifade edilen söylem -yeni normal dönem/ kontrollü sosyal yaşamolmasına rağmen geniş kitlelerce amaçlanan ve hedefl enen tam anlaşılamadı veya anlaşılsa da işin gereğine uyulmadı.Kişi, toplum ve kurum düzeyinde yeni normal dönem bazılarınca, “normal dönem” olarak algılandı ve bu çok önemli bir kesim, ne yazık ki toplumun büyük kesimini oluşturuyor azınlık değil. Maalesef kurallara uyumsuzluk, ülkelerde yeniden vakaların ve hasta sayılarının artışına neden oldu. Ülkemizde de aynı sorun yaşandı/yaşanıyor. Mayıs aylarında 780’lere inen vaka sayıları, bugünlerde iki binli rakamlara çıktı. Hem ülkemizde hem de dünyada vaka sayılarının daha da artması beklenmektedir. Haliyle yeniden ‘yasaklamalar, kapanmalar olacak mı?’ sorusu sorulmaktadır. Hatırlanırsa, yeni normal döneme geçiş kapsamında serbestleşmeler yapıldığında tüm yetkililer tarafından ‘Kurallara uymazsak, doğal olarak tekrar kademeli bir şekilde yasaklar olabilir yeniden uygulanabilir’ uyarısı yapılmıştı. İnsanlarda Kovid-19 salgınına karşı farkındalık devam etse de önlemlere uymada hassasiyetin azaldığını söyleyebilirim. Kurallara uyum ve özende bir bozukluk olduğunu gözlemleyip son aylarda değişik vesilelerle seslendirdim, yazdım. Belli bir kesime ulaşmada veya mesajın verilmesinde sıkıntı yaşanıyor. Bunlara ulaşıp gerek kişisel gerek toplumsal düzeyde farkındalığı artırıp, sürece katkı vermelerini hızla temin etmek lazım. Defaatle söylediğimiz gibi pandemi dönemi bir sağlık seferberliğidir. Seferberliğin kendine özgü kuralları vardır. Kişi, toplum ve kurumlar düzeyinde belirlenen koruma önlemlerine ve sağlık kurallarına daha fazla dikkat etme ve uyma zorunluluğu olan bir dönemdeyiz.

ARTIŞ 2022’YE KADAR DEVAM EDEBİLİR

Zor bir soru ama salgın ne zaman bitebilir?

Özellikle şu anda yapılan projeksiyonlar elimizdeki mevcut veriler esas alınarak yapılıyor. Mayıs ayı içerisinde dünyanın değişik ülkelerinde vakalar epeyce azalmıştı, sıkı kapanmalar ve önlemler sonrası. O dönemde mayıs ayında yapılan projeksiyonlara, ki bunlar tabii tamamen istatistiki tahmini hesaplamalardır. Temmuz, Ağustos’ta salgın bitebilir öngörüsünde bulunulmuştu. Ama yeni normal döneme geçilip açıkça büyük bir kesimde kurallara karşı bir rehavet hali yaşanınca ve kişiler kurallara maalesef beklenen oranda uymayınca vaka sayıları yeniden arttı. Yurt dışında da böyle, bizde de böyle oldu. Şimdiki rakamlara göre ise önümüzdeki haziran-ağustosa kadar bu salgın devam edecek gözüküyor. Hatta uyumda aynı sorunlar olursa 2021 yılı sonuna kadar devam edecek diye gözüküyor, 2022 ye bile sarkma olabilir. Ama kurallara ciddi bir şekilde uyarsak daha erken bir dönemde bitebilir. Dediğim gibi salgının kontrol altına alınması, bitmesi tamamen bizim, ülke vatandaşlarının kurallara uyumuyla ilgili.

Marmaray’a ve metrobüse bindiniz. Kurallara uyum konusundaki izlenimleriniz neler oldu, bizimle paylaşır mısınız?

Genelde insanlar kendi aracını kullanmaya çalışıyor. Aracı olmayanlar ise deniz, kara ve raylı sistem gibi toplu ulaşım araçlarını kullanıyor. Zaman zaman basına da yansıdığı gibi fiziki mesafeyi sağlamak için önerilen kurallara tam olarak uyulmuyor. Kalabalık nedeniyle toplu ulaşımda mesafe kurallarına uyulamadığına bizzat şahit oldum. Ben eylül ayında Maltepe’den Halkalı istikametine giden Marmaray’a binerek bunu gözlemledim. Durumu daha öncede açık açık dile getirdim, yetkililere de ilettim, belirttim. Sonrasında kademeli mesai ile aşırı yığılmaların önüne bir nebze geçildi. Alınan tedbirler ve denetimlerin sıklığıyla durum biraz kontrol altına alındı ancak benzer sıkıntıları bugünde görebiliyoruz. Özellikle yaz tatili sonrası gittikleri memleketlerinden ve tatil beldelerinden İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere dönenler, kısmen de olsa başlayan eğitim ve diğer açılma olan alanlarda (resorantlarvd) ve ulaşımda kurallarda yeterli uyum olmadığı için vaka sayıları yeniden arttı ve artış özellikle İstanbul’da ve bazı diğer illerde devam ediyor. Dolayısıyla kurallara tam olarak uyulmadığı özellikle fiziki mesafenin ihlal edildiği görülüyor.

Normal grip hastalıklarının geliyor olması ile salgının seyrinde ne gibi değişimler olur?

Soğuk algınlığı vakaları görülmeye başladı ve kasım ayı sonundan itibaren mevsimsel grip dönemine girilecek. İki hastalığın bir arada görülmesi hastalarda daha ağır bir seyre neden olur; haliyle her iki hastalıkta artış yaşanması esasında çok güçlü olan sağlık sistemimizde yüklenmeye ve zorlanmaya sebep olabilir. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda grip de ölümcül olabiliyor. Kovid-19 vakalarını o zamana kadar anlamlı şekilde azaltmalıyız ki, sağlık sistemimiz hastalarımıza kaliteli bir hizmet verebilsin. İkisi de birbirine kısmen benzeyen öldürücü hastalıklar. Astımlılar var, solunum yolu rahatsızlığı olanlar var, bunların hastalıkları kasım sonu alevlenmeye başlıyor ve aralık-ocak-şubat-mart ve nisan dönemlerinde bu tip hastaların hastaneye başvurularında yoğun bir artış yaşanıyor. Kovid-19 bu şekilde devam ederse, zaten hastanelerimiz belli bir oranda dolu olacak, o zaman İspanya, İtalya, Amerika gibi sağlık sisteminin cevap vermede büyük zorluk yaşamasıyla karşılaşırız. Tabii ki Türkiye planlarını yapıyor, önlemlerini alıyor ama hiçbir ülkenin imkânı nihayetsiz değildir.

Kovid-19’a yakalanan bir kişi bir daha yakalanır mı?

Kovid-19 enfeksiyonunun son aylarda tekrar yakalanabildiğine dair artık elimizde yayımlanmış veriler var. Hastalık şu an 10’uncu ayında, bilgiler birikmeye devam ediyor. Doğrusu bu soru hep soruluyordu. Arada kesin bir kanıtı olmayan vakalar vardı ama geçtiğimiz ay Hong Kong’da ardından Amerika’da iki vaka görüldü. Bunlar belgelerle ortaya konuldu ve aynı zamanda bunlar bilimsel dergilerde yayınlandı.

Ayrıca Hollanda’da tekrar enfeksiyona yakalanıp ölen kan kanseri olan bayan hasta var. Bu anlamda hem ülkemizden hem de yurt dışından gözlemler bu hastalığa yeniden yakalanmanın mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bunun sıklığı konusunda, hangi aylardan sonra olacağı konusunda bilgiler henüz açık değil; görüldüğü kadarıyla birinci aydan sonra da olabiliyor üçüncü aydan sonra da olabiliyor. Doğrusu bu konuda farklı gözlemler var. Bu iki vakadan birisine bakacak olursak, Hong Kong vakasında ilk olarak belirtiler vardı. İkinci tespitte ise belirtiler yoktu havaalanındaki tarama esnasında bu ortaya çıktı.

Farklı bir virüs olduğu ve şahsın PCR’ının pozitif olduğu görüldü. İkinci vakada ise birinciye göre belirtiler daha fazlaydı. Anektodal vakalar dediğimiz gözlemlerde, bazı hastaların ikinci tekrarı daha ağır geçirdiği söyleniyor. Diğer yandan da Hong Kong vakası gibi daha hafif veya asemptomatik geçirenler var.

O açıdan bu konuda birikecek yeni vakalara göre bir gözlem ortaya konacak. Kovid-19’un çok farklı seyri, çok farklı klinik bulguları ve kişiler arasındaki seyir farklılığı büyük bir ihtimalle de bu tekrar enfeksiyonlarda da gözükecek.

Basına da yansıdığı üzere Kovid-19 tanısı aldığı halde topluma karışan kişilerin olduğunu duyuyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kendi hastalığınızı biliyor ve topluma çıkma cüreti gösteriyorsunuz…Bilerek, toplumdaki kişilerin hastalanmasına ve bir kısmının ölmesine razı oluyorsunuz. Tanı almış kişinin belirtilen süre evde kalmaması kesinlikle toplumsal kurallara ciddi bir uyumsuzluk ve suçtur. İnsan haklarına saldırıdır.

Bakacağımız şey şu: ‘Ben bunun kendime yapılmasını ister miydim?’ Hiç kimse istemez. Zaten böyle birinin topluma çıkması suçtur. Bu kişilere taahhütname imzalatılıyor ya da beyanda bulunuluyor. En azından bizim medeniyetimizin temel ilkelerine göre de kul hakkıdır. Öyle olumsuz bir zincirin kurulmasına neden oluyor ki bu kişiler, çok ciddi sorumluluklar altına giriyorlar.

Okullarda tedirgin bir eğitim süreciyle eğitim yapılıyor. Öğrencilere ve velilere kendilerini virüse karşı korunma konusunda neler tavsiye ederseniz?

Veliler olarak her şeyden önce ailesinde hasta olan veya çocuğunda değişik belirtiler başlayan veya ailesinde şüpheli bir hastalık olan, kesin teşhis almış kişi çocuğunu asla okula göndermeyecek. Bu konu çok önemli. Korunma konusunda kendilerinin ve çocuğunun/çocuklarının bilgilerini sık sık yineleyecekler. Çocuğu servise teslim ederken haliyle maske, fiziki mesafe ve diğer korunma tedbirlerine uyacaklar.

Mümkünse çocuğunu servise veren velinin genç, kronik hastalığı olmayan kişi olmasını tercih etmek lazım. Ayrıca, bizim de içerisinde  bulunduğumuz Kuzey Yarım Küre’de gribin görülme dönemi kasımdan sonra başlıyor; aralıkta artıyor, ocak-şubatta en yüksek düzeyine ulaşıyor.

Soğuk algınlığı dediğimiz ve o gruptaki hastalıklardan artık görülmeye başlandı. Birinci sınıflarda yani küçük çocuklarda şu anda soğuk algınlığı şeklinde görünüyor. Henüz daha kanıtlanmış bir grip vakasını en azından ben bilmiyorum. Önümüzdeki aylarda Kasım’dan itibaren grip ve soğuk algınlığında bir artış olacak. Maske mesafe ve el hijyenine uyum sayesinde grip ve soğuk algınlığında önemli ölçüde düşüşler oldu Güney Yarım Küre’de. Biz de kurallara uyarak buna benzer bir imkân yakalar ve başarı sağlarız.

Dünyaya bakarak Türkiye’nin salgına mücadelede çalışmalarını nasıl yorumlarsınız?

Koronavirüs dünyaya ilan edildikten sonra Sağlık Bakanlığı gelişmeleri takip edip, 10 Ocak’ta Bilim Kurulu’nu kurdu. Dünya Sağlık Örgütü ‘pandemi’ demeden iki ay önce bu gerçekleşti. Bilim Kurulu ilk toplantısını 20 Ocak’ta yüz yüze gerçekleştirdi. Çin’de ilk vakanın ortaya çıktığı günden itibaren alınan önlemler sayesinde virüsün Türkiye’ye ulaşması geciktirildi. Hatta Türkiye, bölgesinde hastalığın en son görüldüğü ülke oldu. Hem kişisel hem toplumsal hem de kurumsal düzeyde yapılması gereken her şey planlanmıştı. Yüzlerce sayfalık toplumda salgın kontrolü konulu rehber yayımlandı. Alışveriş merkezinden markete, PTT’ye, bankaya, pazara kadar; özellerden kamu kuruluşlarına kadar her alanda nasıl davranılacağı tek tek belirlenip ortaya kondu.

Erkenden tedavi ve koruna ilkeleri belirlendi; ilaçlar ve kişisel koruyu malzemeler yeterince temin edildi ve düzenli şekilde dağıtıldı. Türkiye’nin ve dünyanın kaybettiklerini düşünerek tekrar bu duruma düşmemek adına hepimiz el birliği ile kontrol tedbirlerine sarılmak zorundayız. Yaz boyu tatil yapmayan, sürekli çalışan sağlık personelinin durumunu düşünmek zorundayız. Tek çare olan korunma tedbirlerini, ihmal etmeden uygulamalıyız.

Türkiye ve dünyadaki aşı çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Dünyada 50’ye yakın klinik öncesi fazları geçmiş, yani klinik faza gelmiş aşı var. 150 civarında da klinik öncesi çalışmaları devam eden aşı var. Bu esasen baktığımızda belki de dünya tarihinde bir ilk. Bu kadar kısa sürede bir hastalıkla ilgili böyle yüzleri aşan aşı çalışmaları ve çoğu önemli bir kısmı da klinik fazla gelmiş ve bunlardan yine önemli bir oranda bir aşı faz 3 dönemine ulaşmış. Bu faz 3 dönemi başarılı sonuçlanırsa artık aşı kullanıma gelecek demektir.

Ülkemiz şu anda 13 aşı adayı ile çalışmalarını devam ettiriyor. 13 aşı adayın 3’ü şu anda klinik öncesi fazları bitirdi. 2021’in ilk 6 ayında özellikle riskli kişilere bazı aşılar uygulanmaya başlanır.

Ama burada tekrar altını çizelim bu salgını bitirecek aşılar değildir. Bu salgını bitirecek olan bizim kurallara uymamızdır.

Editör: TE Bilisim