Tekerlerine çomak sokan kim varsa yok etmeye kararlıydılar. Tek parti diktasıyla yürüttükleri işler sarpa sarıp, milletten tokadı 1950’de yiyince cevapları sert olmuştu. Bir nezaket ve beyefendilik timsali Menderes‘i hunharca katledip, yeni darbelerin yolunu açmışlardı.

ABD, Türkiye’nin bağımsızlığının önünde daima büyük bir engel olarak durdu. 28 Şubat’ta Atatürkçü maskeli darbeciler eliyle ülkemize tasallut ederken, 15 Temmuz’da “din adamı libasına bürünmüş” bir iblis aracılığıyla saldırdı.

Darbe gerçekleşmiş olsaydı, ABD eskiden olduğu gibi ülkeyi doğrudan yönetebilecekti. 1962 ile 1971 arasında iki defa MİT Müsteşarlığı yapan Fuat Doğu, bu gerçeği şu sözleriyle ifade ediyordu: “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurdum.” 

Gerçekleşmemesi halinde ise ABD yine kazançlıydı. Çünkü, Türk Ordusu kendi milleti gözündeki tüm itibarını kaybedecek, büyük bir güç kaybı yaşayacak, ülkeye kaos hakim olacaktı.

ABD’NİN PLANLARI DAİMA BOŞ ÇIKTI

Oysa ki evdeki hesapları çarşıya uymadı. 15 Temmuz ihanetinden sadece 36 gün sonra Türk Ordusu Fırat Kalkanı Harekatı ile ABD beslemesi teröristleri hallaç pamuğu gibi attı. Şu anda Suriye’nin Fırat’a uzanan bu bölgesinde Türk bayrağı dalgalanıyor, hem de üç yıldır. Hastaneler, okullar, çarşılar açık. Tıpkı Fırat gibi hayat da burada dolu dizgin akıyor.

Türkiye, Kılıçdaroğlu gibi muhalefet liderlerinin tüm karşı koyuşlarına rağmen 2018’de bu defa PKK’nın 30 yıldır hakim olduğu Afrin’i de özgürleştirmeyi başardı. Böylece sınırımızın üçte biri terörden temizlenmiş oldu.

Türk Ordusu’nun bu kadar kısa sürede toparlanıp, bu denli büyük zaferlere imza atmasını “Körfez Savaşı’nda, Afganistan İşgali’nde” televizyonlarda boy gösteren, sözde siyaset teorisyenleri ve papyonlu askeri uzmanlar anlayamıyorlar.

Onlar yenilmez sandıkları ABD’nin Afganistan ve Irak’ta nasıl bozguna uğradığını; 20 bin ölü ve 200 bin yaralıyla bataklığa saplandığını da gözlerimizden kaçırmaya çalıştılar. Batı’nın 50 yıllık, 100 yıllık planları olduğunu ve tıkır tıkır işlediğini, o karanlık yüzleriyle anlattılar.

Bu hayal ürünü planları Müslümanların iradesine toslayınca da “komplo teorileri”ni devreye soktular. İlahlarına söz ettirmediler. Şimdi yine gözümüzü korkutmaya çalışacak, akıl almaz planlarla, küstah yalanlarla karşımıza dikilecekler. Fitnelerini etrafa saçacaklar.

BU BİR İRADE SAVAŞI

Anlayamayacaklar. Çünkü, onlar düğüne gider gibi şahadete koşan bir ordunun gerçek gücünü idrakten yoksundular. Daima da yoksun olacaklar.

Bugün Fırat’tan Dicle’ye uzanan geniş bir coğrafyada, zalimlerinheveslerini kursaklarında bırakacak büyük bir savaş, zorlu bir imtihan var önümüzde. Bu denli büyük bir orduyu en son Sakarya’da toplayabilmiştik. O savaş Anadolu’yu bize yeniden kazandırmıştı. Şimdi Barış Pınarı’yla Anadolu’nun makus talihi Mehmetçik’in güçlü iradesi ve yıkılmaz imanıyla değişecek, bize yeniden “iki nehrin kavuştuğu topraklara kadar” huzur ve barış getirecek.

Çünkü artık karşılarında, ne boynunu usulca cellata uzatan bir lider, ne de korkuyla teslim alacakları bir millet yok.