Avrupa’da Peygamberimize (sas) yönelik çirkin saldırıların hemen akabinde hedefin Türkiye’ye yönelmesi tesadüf değil. Her ne kadar CHP “saldırıların hedefinde Türkiye değil, Erdoğan var” diyerek çirkef koroya ucundan katılsa da, düşman ne yaptığını iyi biliyor.

Charlie Hebdo ismindeki paçavranın başlattığı provokasyon, Batı’da sadece küçük ve marjinal bir çevrenin desteğini almıyor. Bu saldırı bilinçli, örgütlü ve devlet destekli. Hatırlarsanız, Rusya’da Jirinovski isimli, Türk düşmanlığıyla bilinen bir siyasetçi vardı. “Bir Ermeni’ye karşı beş zengin Azeri Türk’ünü öldürmek lazım” diyecek kadar küstah ve terör destekçisiydi. Söyledikleri o kadar akla zarar şeylerdi ki, Türkiye’de sadece alay konusu olmuştu. Oysaki Putin gibi güçlü bir otokratik liderin olduğu Rusya’da partisi hala üçüncü. Kendisi ise Rus Parlamentosu’nda başkan yardımcılığı görevinde bulundu; halen Rusya adına Avrupa Parlamentosu üyesi.

WILDERS: DEVLET DESTEKLİ TERÖRİST

Macron’un bayraktarlığını yaptığı saldırıların şövalyeliğini ise Hollandalı siyasetçi Geert Wilders yapıyor. Cumhurbaşkanımıza terörist diyecek kadar küstahlaşan Wilders, son olarak “No Muhammed, No Erdoğan. No İslam” sözleriyle, doğrudan İslam’a düşmanlığını ilan etti.

Bu düşmanlık sadece ırkçılık, ötekileştirme ya da faşizm ile izah edilemeyecek boyuta ulaştı. Bunun adı doğrudan “Allah’a karşı savaş”tır. Çünkü, Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı ya da faşizm hala kendine güçlü destek bulan, taraftarları için ise “utanç kaynağı” olmayan düşünceler. Öyle olmasaydı Wilders gibi bir insanlık düşmanı, Hollanda’da en çok oy alan ikinci adam olamaz, 150 kişilik Hollanda Parlamentosu’na 20 milletvekili gönderemezdi.

GERİLEDİKÇE SALDIRGANLAŞIYORLAR

Türkiye güçlendikçe eski sömürge devletlerinin egemenlik alanı daralıyor. Bunların başında ise Hollanda geliyor. Bakmayın bu ülkenin 17 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın küçük bir ülkesi olduğuna. Hollanda, 17. yüzyıldan itibaren Amerika kıtasından Asya’ya, Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar birçok bölgede sömürgecilik yaptı. Ülke tüm servetini köle ticaretine, Afrika ülkelerinden çaldığı altınlara, Asya’daki katliamlarına borçlu.

Öyle ki, 1 Hollandalı‘ya Güney Afrikalı, Madagaskarlı, Endonezyalı, Hindistanlı ve Sri Lankalı 200 köle düşüyordu biz zamanlar. Hollanda sömürgecilik vahşetinden kısa bir süre öncesine kadar da vazgeçmiş değildi. Ancak 1947’de bağımsızlığına kavuşabilen Endonezya’da yüz binlerce insanı ortaçağda değil, gözlerimizin önünde öldürdü.

Demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü gibi sözlerin Avrupa için koca bir palavradan ibaret olduğunu, Hollandalı askerlerin Bosnalı Müslümanları Srebrenitsa’da Sırp çetniklerine kıtır kıtır doğrasınlar diye teslim ettiklerinde gördük.

Türkiye artık iki asır öncesinin hasta adam diye dalga geçtikleri bir ülke değil. Tıpkı Abdülhamid Han gibi çirkin karikatürlerle hedefe koydukları Erdoğan’ın nefesi Karabağ’dan Trablus’a kadar ulaşıyor. Biliyoruz, deliye dönüyorlar. Biz güçlendikçe onların kirli elleri uzandıkları mazlum coğrafyalarda kesiliyor.

Acıttığımızın farkındayız. Ve bundan çok memnunuz.