Irak’ı 12 yıl süren ambargolarla iyice zayıflatıp, ordusunu kımıldayamaz hale getiren ABD, 2003 yılının 20 Mart’ında işgale başladığında ilk olarak ülkenin tüm elektrik santrallerini, havalimanlarını ve ikmal yollarını vurdu. Irak Hava Kuvvetleri öylesine büyük bir kuşatma altına alınmıştı ki, savaş boyunca tek bir savaş uçağı dahi direniş gösteremeyecekti. Az sayıdaki uçak ise imha olmamak için sığındıkları İran’da “savaş ganimeti” olarak görülüp, bir daha geri verilmeyecekti.

Irak’ın böylesi büyük bir hava harekâtına direnebilme imkanı yoktu. Fakat her şeye rağmen karada direniş gösterilecekti. Bağdat, B-52 bombardıman uçaklarıyla yerle bir edilirken, işgal ordusu Basra Körfezi’nden çıkarma yapmaya başlamış, 470 bin ABD askerinin bir bölümü Umm Kasr Limanı‘na giriş yapmıştı.

IRAK’TA Şİİ VE SÜNNİ HALK ABD’YE DİRENMİŞTİ

ABD, iktidarı devredeceği “Şii Örgütlerin” güçlü olduğu bu güney bölgesinde ilerleyişlerinin çok hızlı olacağını düşünüyordu. Oysaki, savaşın daha başında bu küçücük liman, tam dört gün direndi. İşgalcilerin ilerleyişi durdurulmuş ve Pentagon büyük bir moral bozukluğuna uğratılmıştı. Saddam Hüseyin, Irak Ordusu’nun tüm cephaneliklerini açarak, Şii ya da Sünni olmasına bakılmaksızın tüm halkı silahlandırmış ve direniş ilk meyvesini Basra‘da vermişti. ABD Ordusu’nun ilerleyişini durdurup, büyük zayiat vermesini sağlayan ikinci direniş de, bir başka Şii kenti Nasırıyye‘de gerçekleşecekti.

İşgalciler Bağdat’ı ele geçirip, yönetimi İran yanlısı Şii örgütlere teslim ettikten sonra, direniş daha da büyüyecek, Musul’dan Felluce’ye, Diyala’dan Kerkük‘e kadar kuzeydeki tüm şehirler isyana katılacaktı.

İşgal güçleri bu tarihte mi karar verdi bilinmez ama halkın direnişini bastırmak için bundan daha korkunç bir taktik bulamazlardı. ABD’nin sıkıştığı yerde imdadına İran yetişti. Halkın işgalcilere değil, birbirlerine namlularını döndürmesinin yolu belliydi: “Mezhep savaşı” çıkartılacaktı.

DİRENİŞİ MEZHEP SAVAŞI YOK ETTİ

Bağdat yakınlarındaki Samerra‘da Şiilerin en kutsal ziyaret mekânlarından 10. ve 11. İmamlar Ali Naki ve Hasan Askeri‘nin medfun olduğu El Askeri Türbesi bir sabah asker üniformalı kişiler tarafından havaya uçuruldu.

Bağdat’taki Yeşil Bölge’ye sıkışmış ABD için bu saldırı büyük bir ganimet gibi gelmişti. Sadece Irak’taki değil, dünyadaki tüm Şii cemaat ve otoriteler, Sünnilerden intikam alınması çağrısı yaptılar. Oysa ki, bu türbe Sünni halk için de çok önemli bir ziyaret mekanıydı. Irak’ta Müslümanlar için Kerbela‘dakilerden sonra belki de önemli türbeydi.

Olayı haberleştirmek için bölgeye giden El Cezire çalışanı Iraklı kadın gazeteci Atwar Behçet, görgü tanıklarıyla yaptığı görüşmelerde olayın faillerinin Sünni direnişçiler olmadığını ortaya koydu. Hatta failler Arap dahi değildi. Atwar Behçet, bu haberin bedelini canıyla ödedi. O ve ekibindeki üç kişi, İran yanlısı Hükümet destekçisi teröristler tarafından şehirden ayrılmadan infaz edildiler.

Irak Savaşı’nın kaderini değiştirip, Irak’ı İran’ın ellerine teslim edecek bu provokatif saldırıların arkasında yıllar sonra kim çıktı biliyor musunuz?

Irak ve Suriye’de mezhep savaşlarını başlatıp, vazifesini tamamladıktan sonra efendisi ABD tarafından imha edilen İranlı general Kasım Süleymani

ABD, Irak’ta daha fazla tutunabilmek için kendisinin çıkardığı mezhep savaşına ait istihbarat raporlarını yayınlamaya başladı. Buna göre, sadece türbelerin havaya uçurulması değil, gazetecinin infaz edilmesi emrini de Süleymani vermişti. Elbette ki ABD, kendi suç ortaklığından asla bahsetmeyerek..