Lüks ve şatafat içinde geçmesi için düğünün, bir defa olacak tam olsun gibi yanlış bir önermeyle çiftler, daha evlenmeden dünya borca giriyor. İslam, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” der. Yeni evleneceklerin işi zorlaştırılıyor.

Gençlerin evlenmediği, geç yaşta evlendikleri gerek sosyal medyada gerekse eş dost muhabbetlerinde sürekli konuşulan, eleştirilen bir konu. Ancak burada gençleri suçlamak haksızlık. Çünkü sorun doğru tespit edilemiyor. Sorun şu: Gençler evlenmiyor değil, gençler evlenemiyor. Çünkü Türkiye’de adetler/gelenekler adında bir putumuz var. İslam’a uymayan, sünnette yeri olmayan hiçbir geleneğe uymak zorunda değiliz, hatta faydalı değilse uymamalıyız da. Rasulullah (sav) Efendimiz İslam’a davet ettiğinde müşrikler geleneğe yaslanarak reddettiler ilahi daveti. Bakara suresi 170. ayette Allah bu durumu şöyle açıklar: “Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” dediler. Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa!”

Türkiye’de “kız verme” hadisesi çok yanlış anlaşılıyor. Kız vermek adı altında erkeği ödüllendirme, erkeğe minnet duygusu yaşatma gibi bir anlayış hakim. Hal böyle olunca da “kız almanın” bir karşılığı, bedeli olmalı. Kız babası için olay bir anda kazanç kapısına dönüşüyor. Damat için evlilik hayırlı bir yuva kurmaktan çıkıyor ve borçlanma olayı haline geliyor. Lüks ve şatafat da işin içine karışınca… İşte mesela süt hakkı diye bir adet çıkıyor ortaya. Gelinin annesine veya kim emzirdiyse ona süt hakkı olarak bilmem kaç bilezik, altın falan isteniyor. Damadın durumunun olup olmaması kimsenin umurunda olmuyor, kız alacaksa bir şekilde halletmek zorunda! Bu, İslami değil. Hiçbir erkek bunu almak zorunda değil. Başlık parasının adının değiştirilmiş hali aslında. Düğün zamanı da aynı senaryo devam ediyor. Gelin evden alınacak, kapı açılmaz damattan para istenir, açılır para, sandık üstünde biri oturur para, arabanın kapısı açılmaz para, mecbursunuz. Para yoksa, “Ee gül gibi kız alıyorsun kolay mı” gibi saçma sapan bir cevapla karşılaşırsınız. Bir diğer sorun da mehir. Bazı kız kardeşlerimiz mehir olayını yanlış anlamış veya öğrenmiş. Evet mehir bir haktır, özellikle eski zamanlarda kadınlar çalışmadığı için kocası öldüğünde birikmiş parasının olması gerekiyordu. Ancak bu sınırsız bir hak değil. Kadın mehir isterken evleneceği erkeğin maddi durumunu gözetmeli, istediği kadar bir tutar dayatamaz yani. Hele bazı kızlar eğitimini, başarısını öne sürerek hak ettiğini iddia ediyor ki, bu onlara günah olarak yeter. Hz. Fatıma Annemiz, Hz. Ali Efendimiz’den mehir olarak maddi bir şey istememiş, mahşer günü ümmete şefaatçi olması için Rasulullah’tan dua istemiştir. Bugün hangi kız Hz. Fatıma annemizden daha üstün? Lüks ve şatafat içinde geçmesi için düğünün, bir defa olacak tam olsun gibi yanlış bir önermeyle çiftler daha evlenmeden dünya borca giriyor. Bakın borçla kurulan yuvadan hayır gelmez, bereketi olmaz çünkü. Bugün boşanmaların bir nedeni de budur. İslam, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” der. Yeni evleneceklerin işi zorlaştırılıyor. Hz. Fatıma annemizin çeyizi bir parça kadife, bir su tulumu ve bir yastıktan ibaretti. Hiçbir zaman kullanmayacağınız eşyalara para vermenize gerek yok. Bir diğer gelenek de cenaze evi yemeği. Eskiden cenazesi olan evler yemekle uğraşamaz diye o eve yemek götürülürdü. Bugün tersine döndü. Babası, annesi ölmüş kız kendisini yemek yaparken, bulaşık yıkarken buluyor. Bu, zulümdür. İnsanların anlayışlı olmamalarının önemi yok. Sünnette yeri olmayan hiçbir uygulamayı yapmak zorunda değilsiniz. Sünnet, gelenekten önemlidir.