Zülfü Livaneli’ye göre asla bir solcu olamayacağım. Çünkü tipik bir Sünni’yim. Kuşkusuz çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim.

CHP’nin 10 yıl boyunca genel başkanlığını yapmış Deniz Baykal, Livaneli’ye göre hiçbir zaman solcu olmamış. Neden mi? Çünkü Baykal, “tipik bir Sünni”. Baykal sayesinde milletvekili seçilip parlamentoya giren devrimci sanatçımız Livaneli’nin solculuktan aforoz ettiği diğer isim ise Bülent Ecevit.

Onun Sünni olmak dışında, Erbakan ile hükümet kurup, sanatçımızın “sirtaki oynadığı Rum yoldaşlarının” işgali altındaki Kıbrıs’a harekât düzenlemek gibi bir suçu daha var. Şayet Livaneli’nin bu sözlerinin tersini, değil AK Parti ya da MHP’li herhangi bir sağ siyasetçi, bir İyi Partili bile söylese yer yerinden oynardı: Mesela, “Sağcı olmanın ön koşulu Alevi olmamaktır!” şeklinde bir şey işitseniz kulaklarınıza inanır mıydınız?

SİYASİ KİMLİĞİMİZİ MEZHEBİMİZ Mİ BELİRLİYOR?

Fakat Türkiye’de sadece solculara mahsus bir kafa konforu var. Onlar istediğini söyleyebilir. İstediği mezhebi ya da inancı aşağılayabilir, ötekileştirebilir. Bundan dolayı da kimseye hesap vermek zorunda değiller. Çünkü onlara göre solculuk, insan ırkının ulaşabileceği son merhaledir. Bu hakikate ulaşamayan bizim gibi insan ırkının geri örneklerinin “bölücülük ve faşizmi” sorgulamaya hakları yoktur.

Aslına Livaneli Alevi olmadığına göre kendisini de solcu olarak görmemeli. Fakat hem Sünni bir babanın evladı, hem de solcu olduğuna göre başka bir inanca ya da inançsızlığa sahip olmalı. Sizin de kafanız yandı değil mi? İnsanları mezhepleri ve etnik kökenleri üzerinden tasnif eden bir “ayırımcılığı” anlayabilmek kolay değil elbette.

Bunun için bir entelektüel sefalete düçar olmanız lazım. Ülkemizde solun ayağı Mekaplı, eli silahlı marjinal unsurlarında değil, kaymak tabakasını oluşturan kısmında dahi bu sefaleti çarpıcı bir şekilde görebilirsiniz.

İletişim Yayınları’ndan 4 kitabı çıkmış, Birikim Dergisi yazarı Kemal Can, Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda “sol neden projeleriyle gündem olmuyor, neden yapıcı muhalefet yapamıyor” eleştirilerine cevaben “128 Milyar iyi tuttu, Kanal İstanbul’a karşı çıkmak da iyi iş yapıyor. Neden proje üretmekle uğraşılsın ki? diyor.

Köprüler, tüneller, şehir hastaneleri gibi halkın hayatını kolaylaştıracak projelere karşı çıkmanın, 24 saat yalan söylemenin siyaset yapmak olduğunu sanan; sadece iktidarı yıkmaya odaklanmış bir anlayışın solculuk olduğunu öğreniyoruz böylece. Hem de en aydın, en kentli, en okumuşunun ağzından.

NASIL SOLCU OLUNUR?

Oportünizmin zirvesinden aşağı bakanlar için biz insancıkların bir ehemmiyeti olabilir mi? Livaneli’nin Osman Kavala üzerinden Biden’a uzanan bu “derin” yoldaşlarını şimdilik bir kenara koyup solculuk kriterlerine dönebiliriz.

Livaneli, Demokrasi Konferansı adıyla başlattığı ve HDP’li Ahmet Türk’ten, Alevi Federasyonu Başkanı Celal Fırat’a; İhsan Eliaçık’tan CHP’li AİHM yargıcı Rıza Türmen’e kadar pek çok ismin kurucu olduğu “yeni Gezi buluşmasında” bu kriterler şu şekilde özetleniyor: LGBT’lileri anayasal güvence altına almak, Kürt siyasetçilerin “rehine” durumuna son vermek (Öcalan ve Demirtaş için önceleri tutsak derlerdi. Şimdi işi ilerlettiler, rehine diyorlar), KHK’lıları görevlerine iade ettirmek, vicdani retçiliği kabul ettirip askere gitmemek vs.

CHP, HDP, TİP ve TKP’nin de bileşeni olduğu bu “sol blok”a artık bırakın Baykal ya da İnce’yi, İsmet İnönü mezarından kalksa giremez.