Bazen diğer insanlardan daha fazla şeyi hak ettiğimizi, önemli şeylerin bizim olması gerektiğini, onlardan daha iyi olduğumuzu, ekstradan bir hak daha elde etmemiz gerektiğini, her şeyin en iyisine layık olduğumuzu ve ilişkilerimizde özel bir muamele görmemiz gerektiğini düşünebiliriz. Psikolojik ayrıcalık hissi denilen ve ileri düzeyde yaşanması durumunda narsistik kişilik bozukluğuna yol açan bu düşünce tarzına ne kadar sahip olduğumuzu sık sık kontrol etmezsek zamanla kendimizi kandırarak gerçek durumumuzdan uzaklaşır ve kendimizi aldatarak mükemmel olduğumuzu düşünmeye başlarız.

Bu durum evlilik ilişkisinde de sık yaşanabilir, işin kötüsü bu özellik insanlara öğretilerek kazandırılabilir. Yani siz öyle bir yapıda dünyaya gelmeseniz bile ailenizden ve çevrenizden etkilenerek pozitif ayrımcılık hak ettiğinizi düşünebilirsiniz, ilişkiniz boşanmayla sonuçlandığında yanıldığınızı anlarsınız ama iş işten geçmiş olur. Aşağıdaki deney de tam bu konuyla ilişkili:

Jane Elliott isimli araştırmacı, Dr. Martin Luther King’in 1968’de öldürülmesinden sonra bir deney yapmaya karar verdi, sarsıcı bir deney. Deney sadece beyazların yaşadığı bir kasabada 3. sınıf öğrencilerine sınıflarında uygulandı. Elliott öğrencilerine bir şekilde ırkçılığı, ön yargıları ve King’in ölüm sebebini anlatmak istiyordu ve deney bu amaca hizmet ediyordu.

Öncelikle sınıftaki öğrencilerini göz renklerine göre mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler şeklinde iki gruba ayıran Elliott, deneyin ilk gününde sınıfa girdi ve tüm öğrencilere mavi gözlü öğrencileri üstün grup olarak belirledi. Öğrencileri buna ikna edebilmek için bir dizi bilimsel veri uydurdu ve genetik olarak mavi gözlülerin daha zeki olduğuna öğrencileri bir şekilde inandırdı. Ardından mavi gözlü öğrencilerin daha fazla teneffüsü hak ettiklerini, daha fazla yemek yiyebileceklerini ve daha başarılı olduklarını sağlayacak şekilde düzenlemeler yaptı.

Elliott mavi gözlü öğrencilere avantajlı ortamlar sağlarken, kahverengi gözlü öğrencilerin ise mavi gözlülerden daha kolay ayrılabilmeleri için daha geniş yakalıklar takmalarını zorunlu kıldı, onları sınıfta en arka sıralarda oturttu. Böylece sınıfta mavi gözlülerin daha zeki, başarılı ve güvenilir, kahverengi gözlü öğrencilerin ise tam tersi olduklarını garantiledi. Sonuç çok şaşırtıcıydı: Öğrencilerin davranışları çok kısa bir sürede neredeyse tamamen değişmişti. Mavi gözlü öğrenciler daha üstün ve nitelikli olduklarını düşündükleri için kahverengi gözlü öğrencileri küçümsemeye başladılar hatta ciddi zorbaca davranışlar sergilediler. Ayrıca üstün olduklarına inandıkları ve kendilerini öyle konumlandırdıkları için derslerde ve sınavlarda daha başarılı olmaya başlamışlardı.  

Mavi gözlü öğrenciler daha başarılı ve mutlu olmaya başlamışken öğrenciler ise daha mutsuz ve daha başarısız hissediyorlardı. Bir iki gün sonra Jane Elliott sınıfta rolleri değiştirdi yani artık üstün olanlar kahverengi gözlüler, dezavantajlı olanlar ise mavi gözlülerdi. İlginç olan bir başka sonuç daha ortaya çıkmıştı: Roller değişince bir önceki gün aynı şeyi yaşadıkları için kahverengi gözlü öğrenciler mavi gözlü arkadaşlarına zorbalık yapmadılar. Çünkü onların neler yaşayabileceklerini biliyorlardı, çünkü aynı şeyleri kendileri de yaşamıştı. Neyse ki öğretmenleri her şeyin bir deney olduğunu, mavi ve kahverengi gözlü olmanın bir ayrıcalık olmadığını, ırkçılığın da aynen böyle bir şey olduğunu anlatınca öğrenciler birbirlerine sarıldılar, hepsi rahatlamıştı. Jane Elliott, ömrünü bu deneyi devam ettirmeye adadı. Çalıştığı okula eyalet 1 milyon dolar fon yatırımı yapmaya karar verdi.