Dövizin bir yıl içerisinde astronomik artışı satın aldığımız tüm ürünlerin fiyatlarını akıl almaz bir şekilde yükseltti. Elbette enflasyonda yüksekliğin tek sebebi döviz değil. Son iki yılda tüm dünyada  salgın hastalık yüzünden üretimin durma noktasına gelmesi ve nakliye fiyatlarının yükselmesi de bir diğer temel etken.

Herkesin aklında tek bir soru var: Doların yükselişi nasıl durur? Cevabı aslında çok açık: “İhtiyacımız kalmadığında.” Enerji ihtiyacı bakımından büyük ölçüde dışa bağımlı olan Türkiyeihracatta rekor kırsa da elindeki dövizin büyük kısmını doğalgaz ve akaryakıta harcamak zorunda. Ülkemizin enerji ithalatı toplamda 45 milyar doların üzerinde. Geçtiğimiz yıl sadece doğalgaza 13 milyar dolar ödeme yaptık. Üstelik bu miktarın beşte birinden fazlasını elektrik üretiminde kullanıyoruz. Bu oran daha önce yüzde 60’lar seviyesindeydi. Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltabilmek için yaptığımız yatırımlar sayesinde bu oran giderek düşüyor.

ÇÖZÜM NE?

Türkiye kendi enerji kaynaklarını üretemediği sürece de dövizdeki artışlardan olumsuz yönde etkilenmeye devam edecek. Öyleyse çözüm ne? Su kaynakları bakımından dünyayla karşılaştırıldığında zengin olmasa da, hidroelektrik santralleri arttırmak, doğalgaz arama faaliyetlerini çoğaltmak ve rüzgâr-güneş gibi alternatif enerji kaynaklarını hayata geçirmek. Peki Türkiye bu konuda ne yapıyor?

Son 19 yılda 565 baraj ve 553 HES inşa edildi. Bir kısmının inşa faaliyetleri ise sürüyor. Muhalefetin iktidarı “Sadece beton döküp, 5 firmayı zengin ediyor” şeklindeki ithamının ardında işte böyle bir beton gerçeği var.

Dicle Nehri üzerinde inşa edilen ve kısa bir süre önce açılan Ilısu Barajı ülkemizin 4. büyük HES’i oldu. Sadece HES’lerden üretilen toplam enerjinin yüzde 10’unu karşılamakla kalmadı, aynı zamanda Nusaybin, Cizre ve İdil ovalarında 121 bin hektar tarım alanını sulamaya başladı.

Artvin’de 2013’te Cumhurbaşkanımız tarafından temeli atılan ve inşası bu ay tamamlanan Yusufeli Barajı, 275 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise kendi sınıfında üçüncü barajı oldu. Yani 100 katlı bir gökdelen büyüklüğünde. 20 milyar TL harcanan baraj sayesinde yıllık 1,9 milyon kilovat saat elektrik üretilecek. Sadece bu barajın ekonomiye katkısı yıllık 2 milyar TL olacak. Peki, inşasına ne kadar beton harcandı? Tam 4 milyon metreküp. Yani 60 bin konutun inşasına harcanacak kadar beton.

DIŞA BAĞIMLILIĞA DUR DEMEK İÇİN…

Sadece barajlar değil, 2005’te çalışmalarına başladığımız rüzgar enerjisi alanında yapılan yatırımlar sayesinde dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olduk. Bu sayede yıllık 1 milyar dolar tasarruf ettik. İnşaatında 10 bin kişiye istihdam sağlayan ve dünyanın sayılı havalimanlarından birisi olan İstanbul Havalimanı’nı, Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleriniAvrasya Tüneli’ni ve dünyanın en uzun orta açıklıklı asma köprüsü olan 1915 Çanakkale Köprüsü’nün ne kadar önemli yatırımlar olduğunu söylemeye bile gerek yok.

3 yılda İstanbul’un ulaşımını felç edip, metroda başıboş gezen bir köpek üzerinden PR çalışması yapanların diline doladığı beton işte buralara dökülüyor.

Doların üzerine beton dökebilmek için ise daha fazla enerji yatırımı ve denizlerimizde daha fazla doğalgaz arama faaliyeti yapmak zorundayız. Tabii eğer “Yunanistan’la ağız birliği” yaparak Türkiye’nin Akdeniz’de saldırgan tutum izlediğini iddia eden muhalefet izin verirse. Fakat onlar HDP’yle helalleşip, yabancı elçilere ülkeye yatırım yapmamak için mektup gönderme telaşındalar.

Şimdi söyleyin. Bu betonu nereye dökelim?