Rene Guenon, 73 yıl önce bugün yani 7 Ocak 1951’de Kahire’de vefat etti. Ertesi gün vasiyeti üzerine Seyyidinâ Hüseyin Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Mukattam tepesi yakınında Derrâse Mezarlığı’na defnedildi. Geride on yedi kitap, beşi Arapça olmak üzere toplam üç yüz elli kadar makale bırakan Guenon’un eserleri İngilizce, Arapça, İspanyolca, Portekizce ve Almanca gibi diğer Batı dillerine de tercüme edilmiştir. Eserlerinde Rene Guenon ismini kullanmıştır. Yalnızca Arapça olarak kaleme aldığı makaleleri Abdülvâhid Yahyâ imzasıyla yayımlamıştır.

Türk okurları Rene Guenon ile ilk kez 1979 senesinde çevrilen “Modern Dünyanın Bunalımı” isimli eseriyle tanıştı. Bu yıllarda başlayan Guenon çevirileri 90’lardan itibaren artarak devam etmiş ve etki sahasını genişletmiştir. Bugün itibarıyla Guenon’un eserlerinin neredeyse tamamı Türkçeye çevrilmiş bulunmaktadır. Bu noktada merhum Mahmut Kanık’ın ve Fahrettin Arslan’ın çabalarını hayırla anmamız gerekiyor.

Rene Guenon’un eserleri hem içerik bakımından hem de yayımlandığı yıllar bakımından münevverlerimizi etkilemiş ve ülkemizdeki İslami mücadelenin Batı karşıtlığını fikrî düzeyde tahkim etmiştir. İsmet Özel’in “Üç Mesele”, Rasim Özdenören’in “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler”, Seyyid Hüseyin Nasr’ın “Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi” ve Ali Fuat Başgil’in “Gençlerle Başbaşa” isimli eserleri aynı yıllarda yaygınlık kazanan ve benzer duyarlılıkları dile getiren yayınlardır.

Türk okurları Guenon ismiyle geç tanışmıştır. Çünkü Guenon’un en önemli eserleri olan “Doğu-Batı” 1924 yılında, “Modern Dünyanın Bunalımı” ise 1927 yılında yayımlanmıştır. Yani bizler bu eserleri yayımlandıktan yarım asır sonra ilk kez okuyabilmişiz. Daha öncesinde Guenon’un modernite ve Batı eleştirisi, yabancı dil bilen az sayıdaki münevver tarafından biliniyor ve takip ediliyordu.

Guenon 1930’dan vefatına (1951) kadar Kahire’de yaşamıştır. İşe bakın ki Mehmed Akif de 1936 yılına kadar Kahire’de yaşamıştır. Biri Türk diğeri Fransız olan bu iki Müslüman’ın hiç karşılaşmamış olmaları bir talihsizlik olsa gerek. Akif’in Batı’yı değerlendirme kıstaslarıyla Guenon’un kıstasları taban tabana zıttır. Akif, Batı’nın bilimini alınması gereken bir meziyet olarak görürken Guenon bunun bir meziyet değil Batı dünyasının zillete saplanmasının temel sebebi olduğu görüşündedir.

Guenon’da modernite ağır şekilde eleştirilir. Alışıldık eleştirilerin aksine, ona göre modern dünya herhangi bir olumlu ilerlemenin kısmi tıkanıklıklarını yaşamakta değildir. Bir ilerleme olarak kabul edilen modernite, aslında bir düşüş sürecidir. Guenon’a göre Doğu ve Batı arasında bir yakınlaşmanın gerçekleşmesi mümkündür. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için Batılıların 16. yüzyıldan beri modern düşünceyi meydana getiren çeşitli alanlardaki ideolojileri terk etmeleri gerekir. Çünkü bu ideolojiler, Doğu ile benzer vasıflara sahip olan Hristiyan ananesi üzerine kurulmuş Batı medeniyetinin temellerini yıkmıştır. Bu sebeple ilerleme, bilim, modern hayat gibi Batılıların âdeta putlaştırdıkları alışkanlıklar behemehâl terk edilmelidir.

Guenon, Batı’nın Rönesans ve Reform'dan itibaren kendi Hristiyan geleneklerini terk edip semavi/manevi her türlü prensipten koptuğunu, böylece hem kendini hem de bütün dünyayı mahva sürüklediğini öne sürer. Bu anlamda Batı’nın sömürgeleştirdiği veya etkisi altına aldığı Doğu ülkelerinde de bu yozlaşma bariz şekilde görünmektedir. Ancak her şeye rağmen Doğu’da metafizik düşünce yaşamaya devam etmektedir ve bu nüve korunabilirse dünyanın kurtuluşuna vesile olabilir. Çünkü Batı’da Hristiyan metafiziğini temsil eden kurumlar, 15. yüzyıldan itibaren kademeli olarak yok edilmiştir. Artık 20. yüzyılda Batı’da, Doğu medeniyetleriyle ortak prensipleri olan ve Orta Çağ Hristiyan medeniyetine benzer bir Batı medeniyeti yoktur.

Guenon’a göre mevcut Batı medeniyeti Orta Çağ'daki Hristiyan medeniyetine ve Doğu medeniyetlerine nispetle "anormal” bir medeniyettir. Geçmişte mensup olduğu kendi ananesine dönmezse Batı hem kendisini hem de hâkimiyeti altına aldığı, az veya çok kendisine benzettiği halkları ve bütün dünyayı kaçınılması mümkün olamayacak felaketlere sürükleyecektir. Guenon’un bu öngörüsü, II. Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan olaylarla gerçekleşmiştir. Bugün de Gazze’de yaşananlar bu öngörünün bir uzantısı olarak değerlendirilmelidir.

Eserlerinde mevcut ve geçmiş bütün dinlerden bahseden ve modern Batı medeniyetini her yönüyle tenkit süzgecinden geçiren Guenon çeşitli din, fikir ve sanat çevrelerini derinden etkilemiştir. Fikirlerini benimseyenler Études Traditionnelles dergisinde toplanmış, ölümünden sonra da bu dergiyi onun görüşleri doğrultusunda devam ettirmişlerdir. Titus Burckhardt (İbrâhim İzzeddin), Michel (Mustafa) Valsan (ö. 1974), bazı fikrî ihtilâfları olmakla beraber İsviçreli Frithjof Schuon (Şeyh Îsâ Nûreddin), Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin) ve Ananda K. Coomaraswamy (ö. 1947), onun ana fikirleri çerçevesinde kıymetli ilmî yayınlar yapmışlardır. Guenon’un modern düşünce ve sanat adamları üzerinde bıraktığı tesirler de önemlidir. Daniel Rops, Robert Kanters, André Bréton, Antonin Artaud, André Gide, Jean Paulhan, Raymond Quenau, Drieu La Rochelle, René Barjavel, Louis Pauwels, Albert Paraz, Raymond Abellio, Jean Thamar ve daha birçokları bunlar arasında sayılabilir.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.