Son dönemde hiç olmadığım kadar ‘sosyal’im.

Son dönemde hiç duymadığım şeyleri duyuyorum.

Şimdiye kadar hiç görmediğimi görüyorum.

Gittiğim yerlerde konuşmacı sıfatımla bulunuyorum ama iyi bir gözlemciyim. Dinliyorum ve bire-bir sorular soruyorum.

Ben ‘siyaset-gündem-yakın tarih’ konuşuyorum…

Onlar aile ve kişisel hikâyelere dair anekdotlar aktarıyor.

Ben “Türkiye tarihi bir süreçten geçmeye devam ediyor. Farkına varalım” diyorum.

Onlar “Çocuklarımız, eğitim, dindarlık ve ekonomi” diyor.

“Büyük büyük işler”le uğraşırken, “dünyaları kurtarmaya çalışırken” acaba birilerimiz de dindarlık, aile, çocuklarımız konularında nitelikli işler çıkarıyor mu?

BAZI SORULAR…

Dışarıdaki yangınları söndürmeye çalışanlar! İçerdeki ateşin farkında mı?

Master-doktora vs. akademik ve kariyer planlarımızda taş taş üstüne koyarken, dini bilgilerimizi ve pratiklerimizi geliştirmek için de çaba gösterdik mi?

Birileri dinimiz üzerinden yerel ve küresel ölçekli projeler üretirken bunun ‘biz’de yansıma bulabilme ihtimalini hiç düşündük mü?

On yıllardır benliğimizin parçası gördüğümüz konularda dejenerasyon yaşanıyor.

On yıllardır hak mücadelesinde bulunduğumuz, uğruna savaştığımız konularda bireysel kayıplarımız var. Bu sürecin üzerine; bir dönemin Huzur Sokağı’nın tam tersi yönde romanlar yazılabilir.

Sosyolojimiz alarm veriyor. Bu analizi seksenlerde; çocukluk döneminde iyi bir gözlemci, doksanlarda; genç bir aktivist, 2000’lerde ise bir gazeteci olarak ifade ediyorum.

Farkına varalım!

ÖZ’e dönelim.