Dr. Serhat Orakçı / Analiz - İSRAİL’İN Filistin topraklarında yasa dışı yollardan kuruluşu öncesinde dikkate değer hususlardan biri, Avrupa’da yaşayan Yahudiler için yeni yurt olarak Uganda ve günümüz Kenya topraklarının bir bölümünün önerilmesinin gündeme gelişidir. RogerGaraudy Siyonizm Dosyası kitabında dikkat çekici bir detaya yer vererek siyasi Siyonizm’in hareket noktasının sömürgecilik tasarımlarından ilham aldığına parmak basmakta ve Theodore Herzl’in Afrika kıtasının güneyinde geniş arazilerde sömürge faaliyetlerine iştirak eden CecilRhodes’e akıl danıştığını ve Yahudiler için Mozambik, Belçika Kongosu ve Uganda gibi yerlerde imtiyazlar elde etmeye çalıştığını yazar.[i] Bu düşünce doğrultusunda 1903’te Yahudi yerleşimi için ilk olarak “Uganda Planı” ortaya atılmıştır.

Şayet 1905 yılında düzenlenen 7. Siyonist Kongresi’nde bu plan Yahudilerce kabul edilmiş olsaydı, bugün İsrail sorunu muhakkak ki Ortadoğu’da değil Afrika kıtasının göbeğinde bir kriz alanı olacaktı.

O dönemde Avrupa’daki Yahudi topluluklarını Afrika’nın bağrına gelişigüzel yollamak Herzl ve İngiliz sömürge otoritesince uygulanabilir pratik bir çözüm gibi görünmüş olsa da kaderin bir cilvesi olarak İsrail Afrika kıtasının bağrında kurulmamıştır. Ancak bu öneriden sonra Avrupa’daki bazı Yahudi gruplar gerek antisemitizm gerekse 1935-1943 arasında yaşanan Nazi zulmü dolayısıyla Afrika topraklarına göç ederek yerleşmeye başlamıştır. Ne var ki Yahudilerin Afrika topraklarını yurt edinişlerini sadece yakın dönemin siyasi etkilerinin bir sonucu olmakla sınırlı tutmak da doğru değildir. Bilindiği gibi Afrika kıtasının Ortadoğu coğrafyasıyla komşu ve etkileşim içinde olması nedeniyle Ortadoğu’da neşet eden semavi dinler çok hızlı bir şekilde Afrika kıtasıyla temas etmiştir. Bu durum Hristiyanlık ve İslamiyet için olduğu kadar Yahudilik için de geçerlidir.

AFRİKA SIĞINAKLARI OLDU

Tarihte pek çok kereler sürgün ve dağılmaya maruz kalan İsrailoğulları için Afrika kıtası zaman zaman sığınak olmuştur. Ortadoğu’dan göç eden Yahudiler erken dönemlerde Habeşistan’a, sonraki yüzyıllarda ise İspanyol engizisyonundan kaçarak Kuzey Afrika topraklarına mikro gruplar hâlinde yerleşmiştir. Bu minvalde özellikle Fas, Cezayir ve Tunus’a sığınan Yahudiler günümüze kadar varlıklarını devam ettirmiştir. Kuzey Afrika’ya yerleşen Yahudilerin bazıları örf, âdet ve geleneklerini sıkı sıkı takip ederken bazıları zamanla yerelleşerek asimile olmuş bazıları da Kuzey Afrika hattından güneye inmiştir. Yahudilerin Afrika kıtasıyla temasının pek bilinmeyen diğer bir yüzü, köle ticaretinin hız kazandığı 16. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmıştır. Avrupa şehirlerinde yaşayan sermaye sahibi Yahudi tüccarlar köle ticaretine katılarak ya transatlantik gemi ticaretinde finansörlük yapmış ya da sömürge kurumlarında idari görevlerde yer almıştır.

AFRİKA TOPRAKLARINA YERLEŞTİLER

Sömürge faaliyetlerinin hız kazanmasıyla Avrupalı yerleşimcilerin Afrika kıtasındaki şehirlere akını başlamış, bu süreçte Avrupa’daki bazı Yahudiler de kıtadaki kolonilere yerleşmiştir. Bu minvalde bazı uzmanlara göre Angola ve Gine gibi ülkelerde yaşamış/ yaşayan Yahudi toplulukların varlığı, Yahudilerin sömürge faaliyetlerine ve köle ticaretine aktif olarak katıldıklarını göstermektedir.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise Avrupa’da karşılaştıkları antisemitizm ve pogrom nedeniyle Yahudilerin Afrika topraklarına yerleşimleri farklı tarihlerde dalgalar hâlinde olmuştur. Bu toplulukların en genişi bugün Güney Afrika’da yaşamaya devam emektedir. 19. yüzyılda Litvanya ve Letonya’da maruz kaldıkları pogrom nedeniyle Güney Afrika’ya gelen Yahudi sayısı, ülkede altın ve elmas madenlerinin keşfedilmeye başlamasıyla özellikle Johannesburg etrafında yoğunlaşmıştır. Gideon Shimoni’nin verdiği rakamlara göre 1880’lerde bölgeye İngiltere’den 4.000 kadar Yahudi gelmiştir. Bu ilk dalgadan sonra 1880-1910 arasında Doğu Avrupa ülkelerinden yaklaşık 40.000 Yahudi’nin Güney Afrika’ya geldiği, bunu da 1948’e kadar çoğunluğu Litvanyalı 30.000 Yahudi’nin izlediği belirtilmektedir.

SOĞUK SAVAŞTA SİYASİ SİYONİZM

1948 yılında ilan edilen İsrail’in kendisine coğrafi yakınlığı ve Kızıldeniz üzerinden Mısır, Sudan, Eritre ve Cibuti ile deniz komşusu olması bakımından Afrika kıtasına kayıtsız kalması mümkün değildir. Bu minvalde başta Mısır ve Kuzey Afrika, Nil Havzası ve Afrika Boynuzu İsrail’in tarihî ve coğrafi gerekçelerle Afrika kıtasında ilgi duyduğu bölgelerin başında gelmektedir.

Ancak İsrail’in Afrika kıtasına olan ilgisi sadece bu bölgelerle sınırlı kalmamış, Filistin topraklarında yasa dışı yollardan kuruluşunu takip eden yıllarda siyasal Siyonist zihniyet gerek meşruiyet kazanmak gerekse Müslüman dünyada İsrail’e karşı oluşan tepkileri dağıtmak adına ilgi alanını genişletmiştir. Bu amaçla da özellikle Sahra-altı Afrika’da yeni bağımsızlık kazanan ülkeleri yanına çekme stratejisi uygulamaya başlamıştır. Levey’e göre 1950’lerden itibaren bağımsızlık kazanan Afrika ülkelerinin varlığı, İsrail’in yaşadığı dışlanmayı kırmak için iyi bir diplomatik fırsat olarak belirmiştir. Bu bağlamda 1950’li yıllardan itibaren siyasal Siyonist kanadın İsrail adına Afrika kıtasında kurmaya ve geliştirmeye çalıştığı ilişkiler ağına yakından bakmak yerinde olacaktır. 1950’li yılların başlarında İsrail makamları ile Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına dayalı apartheid rejimi yetkilileri arasında sıcak ilişkiler gelişmeye başlamış ve bu yakınlık daha sonraki evrelerde iki taraf arasında silah ve nükleer anlaşmaları içeren stratejik bir ortaklığa dönüşmüştür. İsrail ile ırkçı apartheid rejimi arasında çok yönlü ilişkiler kurulmasında ve bu ilişkilerin güçlendirilmesinde Güney Afrika’da yaşayan Yahudilerin ve 1898’de kurulan Güney Afrika Siyonist Federasyonu gibi kurumların teşvik ve destekleri son derece etkili olmuştur.

***

5 hafta süren ziyaret

1950’Lİ yıllardaki en dikkat çekici ve kritik adımlardan biri ise İsrail Dışişleri Bakanı Golda Meir’ın beş hafta süren Afrika turudur. Meir bu gezisinde bağımsızlıklarını kazanan Liberya ve Gana ile bağımsızlık yolundaki Nijerya ve Fransız sömürgeleri Fildişi Sahilleri ve Senegal’i ziyaret etmiştir. 1958 yılında gerçekleşen bu ziyaretler İsrail’e Afrika’nın kapılarını açmayı amaçlarken İsrail-Afrika diplomatik ilişkileri de diplomatik girişimler ve ziyaretler sonrasında gelişmeye başlamıştır. İsrail’in resmî kalkınma ajansı hâline gelen MASHAV kurulmuş, diplomatik ilişki sağlanan Afrika ülkeleriyle teknik iş birliği ve kalkınma yardımları yapılmasına yönelik anlaşmalar imzalanmış ve İsrailli teknotratlar bu ülkelere gönderilmeye başlanmıştır.

PROJENİN BAŞLATILMASI CAZİP GÖRÜLMÜŞTÜR

1958 yılından itibaren teknik yardım projeleri kapsamında İsrail’in Afrika kıtasındaki bağlantılarını ve iletişim ağını geliştirdiği, uluslararası tanınma arayışının bir gereği olarak da bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika ülkelerinin liderlerini İsrail’e çekmeye başladığı görülmektedir. Elbette o dönemde sömürgecilikten çıkmaya hazırlanan, kalkınma ve yoksulluk gibi sorunlarla yüzleşen Afrikalı liderler için özellikle İsrail’deki askerî okullara öğrenci gönderilmesi, sağlık ve tarım alanlarında iş birliği projelerinin başlatılması gibi imkânlar oldukça cazip fırsatlar olarak görülmüştür. Bu minvalde de İsrail, hedeflediği sonuçları hızla elde etmeye başlamıştır.

***

Apartheid nedir?

GÜNEY Afrika’da ortaya çıkan bu kavram, kurumsallaşmış ayrımcı toplum düzenine işaret etmektedir. Toplumu beyazdan siyaha doğru üst-alt ilişkisi şeklinde ırksal hiyerarşi üzerinden yapılandıran bu sistem, Güney Afrika’da 1948 yılından 1990’lara kadar devam etmiştir. Toplumun siyahi alt kesimleri temel insani haklardan mahrum kalırken gücü elinde bulunduran beyaz üst sınıf zenginlik ve refah içinde yaşamıştır. Günümüzde İsrail’in işgal ettiği topraklarda uygulamaya soktuğu ayrılıkçı birçok politika da apartheid anlayışı ile büyük bir paralellik göstermektedir.

Editör: TE Bilisim