Erem Şentürk, Bitlis ve Muş’ta seçmenin nabzını tuttu
“Eskiden Kürdü devlet infaz ederdi. Caminin çıkışında fotoğrafını çekerdi JİTEM. Üç gün sonra gider çöpten cenazeyi alırdık. Devlet Kürdün yanına geçti, buraya hizmet getirdi. İnfaz işini örgüt devraldı. İsyandan Allah’a sığınırım, sanki bizim kaderimiz bu.”
Sabahın erken saatleri Muş havaalanı. Uçaktan inip havaalanından çıkınca bir kaç genç ‘Hoş geldiniz’ diye karşılıyorlar. Gençlerin gözlerinden okunan samimiyet hal tavırlarına telaş olarak yansıyor; ‘Karnınız aç mı, sizi şuraya götürelim, şurayı gezdirelim’ diyerek ağırlamaya çalışıyorlar. ‘Yemek de yeriz, çay da içeriz’ diyerek yola koyuluyoruz. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi ana konu seçimler.
Öğleden sonra Bitlis’te olmalıyım, vaktimiz az o yüzden daha önce sözleştiğim kişilerle buluşmak üzere yola çıkıyoruz. Şehrin ileri gelenlerinden, bazı aşiretlerden ve esnaftan bir kaç kişi ile dar bir sohbet kuruyoruz. Herkes “aman ha adımızı verme” diye söz alıyor…
Nasıl gidiyor seçim telaşı buralarda?
Hem Muş’ta hem Van’da ticaretle uğraşan bir ağabeyimiz, “Nasıl gitsin HDP kapımızı tek tek çalıp bizi fişliyor,biz de tedirgin Allah sonumuzu hayretsin diye bekliyoruz.”
HDP nasıl fişliyor?
Kapıyı çalıyorlar, devrimci selam diye bir şey tutturmuşlar önce onu söylüyorlar sonra da “Kime oy vereceksiniz?” diye soruyorlar. “Nedir bu?” diye soruyoruz, “Seçim anketi” diyorlar. Bir aşiretin ileri gelenlerinden yaşlıca olan birisi lafa giriyor, “Bu nedir ben sana söyleyeyim mi” diyor. “Buyurun” diyorum. Anlatıyor: “Çalmadık kapı bırakmadılar buralarda. ‘Kime oy vereceksiniz?’ diye sorduklarında o da biliyor ben de biliyorum ki aslında bize, ‘HDP’ye oy vereceksiniz’ diyorlar. Oldu ki basiretim bağlandı, ki AK Parti’ye oy vereceğiz. Hemen soruyor, ‘Kaç tane çocuğunuz var?’ diye! Şimdi niye soruyor bana ‘Kaç tane çocuk var?’ diye. Seçim anketi yapacakmış öyle mi?”
Polise savcıya gitmiyor musunuz, şikâyet etmiyor musunuz?
Bunların pusulaları var, pusula bırakırlar. Elimizde öyle bir şey olursa gidiyoruz,şikâyet ediyoruz. Telefonla aradılarsa o zamanda gidiyoruz. Ama örgütten biri sokakta yanına gelip lafı söylediyse, elinde bir şey olmuyor. O zaman sineye çekiyoruz. Hatta bunardan bazıları hapiste yatıyor şu anda.
Nasıl pusulalar bırakıyorlar size?
Valla hepsini devlete teslim ettik. Bazıları içeri girdi, bazılarının mahkemesi sürüyor, bazılarını da polis hâla arıyor.
Pusulalarda ne yazıyor?
Birinde diyor ki, “Kesin HDP ye oy vereceksiniz”, birinde diyor ki, “Size şu kadar ceza kestik şu kadar para vereceksiniz”. Birinde mesela gidip seni örgüte şikâyet etmişlerdir,‘Bu Müslüman’dır’ diye, o zaman da yazar ki, “Buraya gel seninle konuşacaklarımız var, ya temsilcin gelsin ya da sen gel” Buralarda ticaretin biraz ilerlediyse veya çocuklarını Kur’an Kursu’na gönderiyorsan yani Müslüman bir aileysen pusula gelmemiş bir tane aile bulamazsın.
Siz tehdit edildiniz mi hiç?
Oldu bir kaç defa. Bir tanesinde araya adam soktuk hallettik, bir tanesinde devlete şikâyet ettik. Örgüt dedi ki, “Bunun bizimle alakası yok, kendi kafasına göre yapmış.” En son gelen tehditte biz gerçekten korktuk. Dediler ki “Sizin köyden AKP’ye çıkacak her oyun bedelini çocuklarınız öder.”
Şikâyet ettiniz mi?
Yok bunu şikayet etmedik. Bizim çocukların bazıları İstanbul’da, Ankara’da öğrenci. Onların fotoğrafları var ellerinde. Bizim gözümüze uyku girmiyor. Sohbetin sonunda, “Elinizde hiç pusula var mı?” diye soruyorum, görmek istiyorum. Onlarca tehdit mektubu, arabaların ön camlarına bırakılmış mermiler gösteriyorlar. Hepsi çok tedirgin. Koca koca adamlar, yalvarır gibi, “Ne olur gösterme bunları kimseye, bilirler kime gönderdiklerini evlatlarımız yanar” diyorlar. Van’da bir ortağı ile inşaat ve ticaret işleri yapan bir abimiz, Van’daki durumu anlatıyor. “Gel seni Van’a götüreyim belediyeden ruhsat isteyelim” diyor.
Ben inşaat ruhsatı yahut başka bir iş için gitsem oraya ne gelir başıma?
Sen gitsen nefes alamazsın orada, daha o gece postalanırsın. Beraber yaparsak şöyle yapacaksın. Örgüt sorar hemen. “Ailende gerilla var mı, dağda şehidin var mı?” Var dersen işin biraz kolay. Yok dersen örgüte ödeyeceğin para artar. Ödersin örgüte parayı işini yaparsın.
Örgüt bu sistemi belediye üzerinden mi yürütüyor?
Belediyeler çok önemli değil. Onlar geri planda. Parayı sağlar, imkânı sağlar, yapılacak iş varsa onu yapar. Asıl olay çadır mahkemelerinde, adalet komisyonlarında. Örgütün mahkemeleri var. Hakkında bir şikâyet olduysa, biri seni örgüte ispiyonladıysa yahut örgütün belirlediği parayı ödemediysen bu mahkemelere götürülürsün. Belediye araba veriyor o mahkemelere, para veriyor, o işlere bakıyor.
Mahkemeye çıkınca ne oluyor?
Ceza kesiyorlar. ‘Şu kadar para ödeyeceksin’, ‘Arabana şu kadar süreyle el koyduk’ falan gibi cezalar. Direnirsen vermezsen infaz kararı çıkar sonunda. Kandil mahkemesi devreye girer. Orada yargılanırsın. Örgüt derse ki,‘İnfaz edilsin’, vurular atarlar bir yere. Eskiden, Kürdü devlet infaz ederdi. Caminin çıkışında fotoğrafını çekerdi JİTEM. Üç gün sonra gider çöpten cenazeyi alırdık. Devlet Kürdün yanına geçti, buraya hizmet getirdi. İnfaz işini örgüt devraldı. İsyandan Allah’a sığınırım, sanki bizim kaderimiz bu.
Devletin buraya getirdiği hizmete niye karşı çıkıyor PKK?
Buralarda bir laf vardır. Bakmayın onların kepçelere saldırdığına, inşaatlara saldırdığına. Mesela diyelim ki devlet yol yapacak, okul yapacak, hastane yapacak. Sokakları birbirine katarlar, yakarlar, yıkarlar. Devlet bazı şeyleri iki defa, üç defa yaptı burada. Onlar yıkar, devlet yapar. Sonunda iş biter. Yol yapılır, hastane yapılır. Her ne ise işte, bunlar der ki, “Bakın gördünüz mü, örgüt devleti dize getirdi, örgüt sayesinde hizmet geldi” derler.
Parayı devlet harcıyor, çileyi siz çekiyorsunuz puanı PKK alıyor yani?
Aynen öyle. Devlet ne hizmet yaptıysa hepsinden örgüt nasiplendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a haksızlık yapıyorlar. Allah bunun hesabını sorar. Biz hatırlıyoruz devleti, hamdolsun aklımız yerinde. Kürde düşmanlık yapan, her şeyin altına Kürdü süren bir devlet vardı. Erdoğan bizim çilemize ortak oldu. Aksadı, tökezledi, iftiralara uğradı, oy kaybetti ama hiç pes etmedi. Hep Kürdün yanında oldu. Devlet ilk defa dedi ki,‘Sizde İzmirli kadar vatandaşsınız’, ‘İstanbullu kadar insansınız’ Bunu Erdoğan söyledi. Yiğidi öldür ama hakkını ver. Benim evladıma, ‘Dağda ölme, gel okul oku, mühendis ol’ diyen adama ben arkamı dönersem, Allah’a bunun hesabını veremem. Bak havalanandan buraya gelirken yolu gördün değil mi? Ne çilelerle yapıldı o yol.
AK Parti’ye oy vereceğiniz duyulursa başınıza bir şey geleceğinden korkuyor musunuz?
Ben tek başıma olsam zerre korkum olmaz. Ama çocuklarımız ellerine düşer. Bizi korkutan şey AKP’ye oy verdiğimizin duyulması değil, zaten buralarda herkes kimin kim olduğunu bilir. Bunları konuştuğumuz için böyle anlattığımız için adımızı verme diyoruz.
Bölgeye yapılan hizmetlerin, açılımın ve sürecin üzerinde olan ne gibi vaatleri var HDP’nin?
Bir vaadi yok aslında HDP’nin. Fakat intikam meselesi var. Herkesin yokmuş gibi yaptığı bir mesele. 80 sene, 100 sene eziyet edilmiş insanlara sen diyorsun ki, “Ben sana yol yaptım, sen unut bunları.” Bu da olmaz. Biz Kürtler olarak hiç yüzleşemedik ki? Hiç kimseyi görmedik, bak bu size zulmetti ama cezasını da çekti. Hiç görmedi Kürt bunu. Kenan Evren’i görseydik bari. Kürde eziyet etti diye ceza alan kimse yok. O zaman genç diyor ki, “Adalet yok. Neyle telafi edeceksin bu kadar eziyeti?” İşte, HDP burada diyor ki, “Gel devletten intikamını al. Devletten intikam almak istiyorsan AK Parti’ye oy vermeyeceksin.” Hepsi bu.
Devlet adildir, eşit eziyet eder. Zamanında her kesime eziyet etti. Evet, Kürtlere de eziyet etti. Bu eziyetleri yapan AK Parti değil ama. Bilakis telafi etmeye çalışıyor…
Eziyeti AK Parti yapmadı ama, eziyeti yapan devleti şu anda AK Parti temsil ediyor. Yoksa herkes biliyor ki, HDP’nin eline yetki geçse, ilk yapacağı iş gençlerin eline tüfek verip sokağa salmak olacak. Neymiş öz savunmaymış, neymiş Kürdistanmış. Kendileri de inanmıyor ama buna ama maalesef durum bu. Tarihin en büyük eziyetlerinden birini telafi etmek için Kürdün elinde olan tek şey örgüt. HDP gençlere diyor ki, “Gelin intikamınızı alalım.”
Nasıl intikam alacaklar?
Silahla. Almanlar ve İsrail yalvarıyor, “Hadi silahlanın” diye. Fırsat kolluyorlar. Ellerine yetki geçer geçmez. Gençlere silah dağıtıp, saldıracaklar.
Erdoğan “Kürt sorunu yok” dedi, Kürtler Erdoğan’a küstü deniliyor. Küstünüz mü gerçekten?
Bak kardeşim. 100 senedir devlete vurmak isteyen Kürdü bahane etti. Kim Kürdün yanına geldiyse, “Mazlumsun sen, garipsin sen” dediyse aldı bizim garibanlığımızı vurdu devlete. Örgüt de bunu yaptı, gâvurda bunu yaptı. Bu laf da şimdi aynen öyle. Ben açık konuşlayım, adam Kürt değil, hayatında bir tane Kürt’le oturup senin yaptığın gibi dertleşmemiş. “Erdoğan bir şey söyledi, ahanda hata yaptı. Haydin Kürdün yanına geçelim, Kürtleri kaşıyalım.” Bak gördün mü, sana ne dedi “Haydi aslan Kürt, saldır devlete.” Eskiden farkında değildik ama artık biliyoruz, biri İstanbul’da fitne ateşi yaktı mı kokusunu tanıyoruz artık. 100 senedir burnumuzun direği kırıldı, fitne ateşinin kokusundan. Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur” dedi. “Haydi, Kürtler vurun devlete”, bu olmaz. O adam dedi ki, “Ben milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım”, biz buradan ağlayarak “Elhamdülillah” dedik. Sen ne anlatıyorsun. “Kürt sorunu yoktur” deyince bir hatayı düzeltti. Hangi hata biliyor musun? ‘Kürt sorun çıkartan adamdır’ hatasını. Kimin haddineymiş Kürtlere ‘sorunlu’ demek, ‘derdin kaynağı’ demek.
Şimdi nasıl görüyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?
Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur” derken,“Derdin kaynağı Kürtler değildir,Kürtlere yapılanlardır” dedi. Herkes sanıyor ki Kürt‘ahmak’, Kürt ‘cahil’, ‘Kürt İstanbul’un gazına gelir.’ Onlar eskidendi. Biz şimdi istiyoruz ki, İslam ihya olsun, işimiz gücümüz olsun, evlatlarımız okullarda okusun. Havaalanı açılışında Davutoğlu dedi ki, “Biz Kürtleri Kürt olduğu için sevmiyoruz.” Bütün Kürtler, bu lafın ne büyük bir laf olduğunu bilir. Şımarıklığından itiraf edemez o başka. Allah ıslah etsin. Kürdü Kürt olduğu için sevmek demek, istismar edilebilir, kullanılabilir olduğu için seviyor gibi yapmak demek. 90 senelik hor görme zihniyetini elinin tersiyle itiyor Davutoğlu. O kim, devlet değil mi? Şimdi sen bu devlete bu aklından dolayı, “Allah razı olsun” demeyeceksen, “Sen nasıl Kürtsün?” diye sorarım o zaman. Devletle hesabı olan varsa, gitsin hesabını kendi evladını ortaya dökerek sorsun. Kürdün evladından uzak dursunlar artık.