Gazze’de yine gece, alevlerin diliyle konuştu. İnsanlık, bir kez daha sustu. Bombardımanın altında çocuk çığlıkları yankılanırken, dünyayı yönettiğini iddia eden güçler yine sadece açıklama yaptı. “Derhal durdurun” dediler; oysa kimse o çığlığı duymadı. Çünkü bu çağrılar, katilin vicdanına değil, sadece tarih sayfalarına düşen satırlara yazılıyor. Katil İsrail’in “anlaşma” denilen bir kavrama itibar ettiği hangi gün görüldü? Hangi sözünü tuttu? Hangi barış masasından, bir adalet tohumu filizlendi? Bugün Gazze’de yıkılan sadece binalar değil; insanlığın onurudur.

Çünkü lanetli bir zihniyet, hâlâ çocukların üzerine bomba yağdırırken kendini “savunuyor” sanıyor. Ve dünya, bu yalanın seyircisi olmayı sürdürüyor. Trump “saldırıları durdurun” diyor, ama bu çağrı da bir tiyatronun repliği gibi. Çünkü biliyorlar: İsrail dinlemeyecek. Ne Washington’un ne Brüksel’in ne de Birleşmiş Milletler’in sözleri, o vicdansız bombardımanı durdurmayacak. Çünkü o uçakların yakıtını dolduran, o tanklara mermi veren eller aynı masadan kalkmıyor; hepsi aynı sofranın suç ortağı. Gazze bugün bir haritadan silinmeye çalışılan şehir değil; insanlığın aynasıdır. O aynaya bakan herkes, kendi sessizliğini görmeli.

Çünkü bu sessizlik, her patlamanın gölgesinde büyüyen bir suç ortaklığıdır. “İsrail kendini savunuyor” cümlesini hâlâ kuranlar, artık insanlıktan söz edemez. Zira orada savunulan tek şey zulümdür, tek hedef ise bir halkın varlığını inkâr etmektir. Hamas bugün ateşkes çağrılarını değerlendiriyor, barış için müzakere masasına oturuyor belki; ama hepimiz biliyoruz ki, İsrail’in bulunduğu hiçbir masa barışın masası olamaz. Çünkü o masa, adaletin değil, çıkarın kurulduğu bir masadır. Filistin’in özgürlüğü, kağıt üzerindeki imzalarla değil; toprağının, halkının, direnişinin iradesiyle kazanılacaktır. Hiçbir anlaşma, Gazze’deki o yanık kokusunu silemez. Hiçbir söz, çocuk mezarlarının üstünü örtmez. Katil İsrail, yalnızca bir ordu değildir; bir ideolojidir. O ideolojinin temeli yalandır, gasp ve zulümdür.

Filistin’in özgürlüğü, bu ideolojinin var olduğu bir dünyada mümkün değildir. Çünkü onlar “barış” derken bile savaş planı yapar, “savunma” derken çocukları hedef alır. Her anlaşma, yeni bir ihaneti doğurur. Her müzakere, yeni bir yıkımın perdesidir. Artık dünya bilmelidir: Filistin, kâğıt üzerindeki anlaşmalarla değil, onuruyla var olacaktır. Çünkü bu direniş, bir toprak davasından öte, bir insanlık davasıdır. Yıkılan evler yeniden yapılır, yakılan şehirler yeniden doğar; ama kaybedilen vicdan geri gelmez. Bugün insanlık o vicdanı yitirmiştir. Ve bu yitirişin adı, İsrail’in cezasızlığıdır.

Gazze’de bir annenin gözyaşını hiçbir diplomatik cümle silemez. Çocuğunu enkazdan çıkaran bir babanın sessizliği, dünyanın bütün nutuklarından daha gerçektir. Çünkü o sessizlik, insanlığın çığlığıdır. İsrail orada olduğu sürece, hiçbir anlaşma Filistin’e özgürlük getirmeyecek. Çünkü zulümle kurulan hiçbir düzen adalet üretmez. Filistin bugün yalnız değildir; çünkü her mazlumun kalbi oradadır. Her adaletsizliğe karşı çıkan ses, Gazze’nin enkazı arasında yankılanmaktadır. Ve unutmayalım: Tarih, zalimleri değil direnenleri yazar. Filistin halkı, sadece kendi toprağını değil, insanlığın onurunu da savunuyor. Katil İsrail bir gün yıkılacak. Tıpkı zulümle ayakta kalan her yapı gibi. Çünkü tarih, hiçbir zaman zalimin yanında durmadı.

Gazze’nin çocukları bir gün yeniden denizi görecek, yeniden toprağa dokunacak, yeniden gülecek. O gün geldiğinde, dünya yeniden insan olmayı hatırlayacak. Ve o gün geldiğinde, hiçbir “anlaşma” değil; yalnızca direnişin onuru konuşacak