Doç. Dr. Berrin Kalsın / Analiz AA
Dezenformasyonla birlikte ortaya çıkan toplumsal sorunlar son birkaç yılda tüm dünya genelinde keskin izler bıraktı. Bireysel anlamda oluşturduğu psikolojiden demokratik toplumların yaşadığı sorunlara kadar geniş bir yelpazede etkiye yol açan dezenformasyon, sosyal medyanın insanlığa neler yaptığı konusunda büyük tedirginlik oluşturuyor. Peki dezenformasyon nedir? Önlemler alınmazsa gelecekte ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabilir? Sürekli takip ettiğimiz sosyal medya platformlarının kullanıcılara sunduğu yanlış bilgi neden önemsenmeli? Tüm bunlara geçmeden önce sıklıkla karıştırılan ve oluşturduğu zarar boyutu açısından farklılıklar taşıyan üç bilgi türünden bahsetmemiz yerinde olacak.
DEZENFORMASYON TEHLİKELİ BOYUTLARDA
“Dezenformasyon” (disinformation), yanlış bilgilendirme anlamına geliyor. İçeriğinde gerçek dışı bilgi kullanılan ve bir anlamda manipülasyon amacı taşıyan dezenformasyon genellikle kara propaganda olarak da bilinir. Kamuoyu oluşturma ve kitleleri mobilize ederek kaos oluşturma amacıyla sadece kişiler veya organizasyonlar tarafından değil, aynı zamanda gazeteler ve haber kanalları tarafından da sıklıkla başvurulan bu yöntem günümüz dijital medya ortamlarında oldukça yaygınlaşmış ve tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda.
Dezenformasyon ile sıklıkla karıştırılan diğer bir kavram olan “mezenformasyon” (misinformation) ise yanlış bilginin kasıtsız olarak paylaşılması anlamına geliyor. Diğer bir anlatımla dezenformasyon bilinçli olarak yalan haber yapma ve bunu yayma anlamına gelirken, mezenformasyon bu bilgiyi bilmeden yaymak olarak kabul ediliyor. Bu kapsamda öne çıkan diğer bir kavram ise “kötücül bilgi” (malinformation). Bir kişiye, kuruma veya ülkeye zarar vermek için kullanılan gerçek bilgilerin paylaşılması şeklinde bilinen bu bilgi türü dezenformasyondan farklı olarak gerçek bilgiye dayanmakla birlikte yine de kötü bir amaç için kullanılıyor.
ARAŞTIRMALAR NE DİYOR?
Oxford Internet Institute tarafından 2020 yılında yayınlanan bir rapor, küresel olarak dezenformasyonda gelinen noktayı gözler önüne seriyor.“Siber ordu” şeklinde adlandırılan dezenformasyon faaliyetlerinin 81 ülkede ortaya çıktığına dair kanıtlar sunan rapor, bu faaliyetlerin her geçen gün arttığını ve ülkelerin propaganda ve dezenformasyon yaymak için sosyal medyayı kullandığına dikkati çekiyor. Yine Oxford Üniversitesince 37 ülkede gerçekleştirilen bir araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 49 ile yalan haber ve dezenformasyona en çok maruz kalan ülkelerden biri olduğu açıklandı.
Rapora göre, her iki kişiden biri mutlaka asılsız bir habere denk geldiğini ifade ediyor. Kovid-19 salgını ile sosyal medyada dolaşıma giren yanlış bilgiler salgının oluşturduğu panik hali ve belirsizlikle birleşince birçok insan özellikle WhatsApp ve Telegram gibi kapalı platformlardan kendilerine ulaşan bilgileri doğrulamaya gerek duymaksızın paylaşma yoluna gitti. Bu süreçte artış gösteren dezenformasyona yönelik mücadele, başta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) olmak üzere birçok kurum ve hükümet tarafından gündeme taşındı. Salgın süresince yayılan dezenformasyona yönelik Facebook, Google, Pinterest, Tencent, Twitter, TikTok ve YouTube gibi platformlarla çalışmalar yürüten DSÖ “İnfodemi” kavramını ortaya atarak sadece salgınla değil dezenformasyonla da savaşmak zorunda kaldıklarını dile getirdi.
Birçok ülkede düzenlemeye gidildi
Bot hesaplar tarafından dolaşıma sokulan etiketlerle birlikte kaos oluşturma amacı taşıyan terör örgütleri, kötü amaçlı organizasyonlar veya kişiler toplumda özellikle bu gibi dönemlerde nefret söylemini yayıyorlar. Tıpkı sigara içmenin kansere neden olması gibi, kötü bilgi tüketmek de yanlış şeylere inanmaya veya olumsuz davranış değişikliklerine neden oluyor. Özellikle iç siyasi çatışmalarda bir çeşit silah olarak kullanılan dezenformasyon bugün sadece hükümetlerin değil, tüm siyasi partilerin, devlet kuruluşlarının, özel kurumların ve vatandaşların sorunu haline gelmiş durumda. Ayrıca çevrim içi dezenformasyonun insan haklarını olumsuz etkilediği ve demokrasinin kalitesini düşürdüğü bir gerçek.
SİBER ZORBALIK
Dezenformasyonun gerilimler oluşturarak, demokratik kurumlara olan güveni sarsarak çevrim içi nezaketsizliği yaydığı ve toplumları kutuplaşmaya ittiği gerekçesiyle birçok ülkede yasal düzenleme yoluna gidildi. Ülkeler genelinde bakıldığında 2019’dan bu yana, yanlış bilgiyle mücadele kapsamında 62 yasa önerilmiş, değiştirilmiş veya uygulamaya alınmıştır. Örneğin; Almanya’da 2017’de yürürlüğe giren düzenleme, İngiltere’de 2020’nin şubat ayında gündeme gelen yasa, Avustralya’da 2014 yılında yaşanan siber zorbalık sonucu sosyal medya düzenlemelerine başvuruldu. Türkiye’de ise 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında, ülkede yoğun olarak kullanılan sosyal medya platformları temsilcilik açmaya karar verdi.
İvedilikle harekete geçilmeli
Potansiyel bir diğer çözüm ise kapalı platformlara mesajlaşma sınırı getirilmesidir. Dezenformasyon genellikle bir sohbetten alınan mesajın diğer gruplara iletilmesiyle yayılmakta. WhatsApp yakın tarihte dezenformasyonun yayılmasını engellemek amacıyla, daha önce 20 olan mesaj iletme sınırını 5’e düşürme kararı almıştır. Fakat WhatsApp sohbet gruplarındaki kişi limiti 256’dır. Bu da çok sayıda insanın dezenformasyona ve yanlış bilgilere maruz kalabileceği bir ortam oluşturuyor. Bu kapsamda yasalar, bir mesajın iletilme sayısını veya belirli bir sohbete katılan kişi sayısını da sınırlayabilir. Sonuç olarak, günümüzde giderek artan yalan haber ve dezenformasyon tehlikesine karşı devletler, uluslararası kurumlar, teknoloji devi şirketler, bilim insanları ve gazetecilerin yanı sıra sivil toplum örgütleri ortak hareket ederek, daha büyük krizlere neden olmaması için ivedilikle adımlar atmalı.
Hangi adımlar atılmalı?
Dezenformasyonla etkin mücadele, yalnızca eleştirel düşünme becerilerini geliştirmekle çözülebilecek bir konu değil. Zira dezenformasyon çok boyutlu ve karmaşık bir olgu. Bu nedenle tek bir çözüm yetersiz kalacaktır. Bunun yerine, dezenformasyonun yükselişini ve yayılmasını engellemek için birkaç farklı türde yasal ve düzenleyici yanıtın uygulanması gerekiyor. Tahribat gücü yüksek, adeta kitlesel bir silaha dönüşen dezenformasyonla mücadele yalnızca hükümet yetkilileriyle değil; teknoloji şirketleri, sivil toplum örgütleri, özel kuruluşlar, bilim insanları, medya kurumları, gazeteciler ve doğrulama platformlarının bir araya gelerek iş birliği içerisinde mücadele vermesi gereken bir konu. Düzenlemeler kapsamında anti-bot yasaları dezenformasyonun yayılmasını sınırlamak için kullanılabilir. Çünkü bu yasalar içeriğin botlar aracılığıyla iletilmesini zorlaştırıyor.
Ayrıca kurumların dezenformasyonu tespit etme, analiz etme ve ifşa etme yeteneklerini geliştirmek gerekiyor. Dezenformasyona karşı koordineli ve ortak tepkileri güçlendirerek özel sektörü harekete geçirmek atılacak önemli adımlardan bir diğeri. Ayrıca, farkındalığı arttırmak ve dezenformasyona karşı toplumsal dayanıklılığı geliştirmek için dijital medya okuryazarlığı eğitimi yaygınlaştırılmalı. Dezenformasyonla mücadele kapsamında yasal düzenlemelerin yanı sıra bağımsız düzenleyici bir kuruluşun gerekliliği ortaya çıkıyor. Büyük teknoloji şirketlerinin dezenformasyonla mücadelede sorumluluklarını artırmak için düzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Örneğin sosyal medya platformları bir içeriği neye göre kaldırıp kaldırmadığına ilişkin politikalarını şeff afl ıkla paylaşmalı ve bunun ne derece uygulandığının denetlenebilmesi için kendi içlerinde hesap verebilirlik mekanizmaları kurmalılar. Ülkeden ülkeye farklı politika uygulayan bu şirketlerin standart bir politika benimsemesi ve bunu şeffaflıkla paylaşması sağlanmalı.





