Bir zamanlar Diyarbakır’ın bahçelerini süsleyen, kokusuyla sokakları şenlendiren Muhammediye gülü, artık seralarda özenle korunuyor. Sadece yılda bir kez, yaklaşık 20 günlüğüne açan bu eşsiz gül türü, GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi'nin seralarında yeniden can buluyor.
Merkezin tıbbi ve aromatik bitkiler bölümünde görev yapan ziraat mühendisi Dr. Fethullah Tekin’in öncülüğündeki çalışmalar, bu nadide türün hem korunmasını hem de yaygınlaştırılmasını hedefliyor. Dr. Tekin, yaklaşık 30 yıldır yürüttükleri araştırmalarda 120’ye yakın tıbbi ve aromatik bitkiyle ilgilendiklerini, Muhammediye gülünün ise bu çalışmalar içinde özel bir yere sahip olduğunu belirtiyor.
BAHÇELERDEN SERALARDAN UZANAN BİR YOLCULUK
Zamanla artan kentleşme ve geleneksel bahçe kültürünün zayıflamasıyla birlikte, Muhammediye gülünün doğal yaşam alanları daralmış durumda. Bugün nesli tükenme riskiyle karşı karşıya kalan bu gül, GAPTAEM’in "gen bankası" arazilerinde koruma altına alındı. Burada sürdürülen ıslah çalışmaları sayesinde bitki çoğaltılıyor, geleceğe taşınıyor.
Dr. Tekin, “Diyarbakır’ın geçmişinde gülistanlıklarla bezeli bir doğa vardı. Bu özel gül türü neredeyse unutulmak üzereydi. Biz onu hem koruma altına aldık hem de yeniden şehre kazandırmak için kolları sıvadık. Amacımız Diyarbakır’ı bir kez daha gül bahçeleriyle buluşturmak” sözleriyle projelerinin vizyonunu özetliyor.
KOKUYLA GELEN TERAPİ: GÜL TÜNELİ YOLDA
Gülün sadece görsel ve aromatik güzelliği değil, insan üzerindeki olumlu etkileri de merkezin radarında. Dr. Tekin, Muhammediye gülünün rahatlatıcı ve stres giderici özelliği nedeniyle ilerleyen süreçte bir “koku tüneli” oluşturmak istediklerini belirtiyor:
“İnsanlar bu tünelden geçerken gül kokusunun etkisiyle adeta bir terapi deneyimi yaşayacak”
Kozmetik, gıda ve ilaç sanayisinde kullanılmak üzere bu gül türünden yaklaşık 70 farklı ürün elde edilebildiğini söyleyen Tekin, katma değeri yüksek bu bitkinin ekonomik potansiyeline de dikkat çekiyor.
TARİHİ KÖKLERİ BİNLERCE YIL ÖNCESİNE UZANIYOR
Muhammediye gülünün geçmişi yalnızca nostaljiyle sınırlı değil; aynı zamanda tarihi bir miras taşıyor. Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Doç. Dr. Mustafa Abdullah Yılmaz’a göre bu gülün kökeni M.Ö. 2600’lü yıllara kadar uzanıyor.
Yılmaz, “Bu çok özel bir gül. Sadece yılda bir kez ve çok kısa bir süre açıyor. Bu dönemde halk, yapraklarından reçel, şerbet gibi geleneksel ürünler hazırlıyor. Aroması ve kokusu eşsiz. Tarihle kokunun birleştiği nadide bir bitki” sözleriyle gülün kültürel önemine dikkat çekiyor.
Diyarbakır’ın unutulmuş gülleri, bilim ve doğa tutkusu sayesinde yeniden kök salmaya hazırlanıyor. Ve belki de çok yakında, bu kadim şehir bir kez daha gül kokusuyla anılacak.