Nihayet lapa lapa yağan kar, yerini hafif güneşli bir güne bırakmıştı. Dışarı çıkıp üst mahalleye gidecektik. Köyde yapacak çok bir şey yoktu. Üstümüzü kalınca giyindikten sonra abim önde ben arkada yola düştük. Onun boyu uzun bana göre kuvvetli, ben daha 7 yaşında bir çocuk. Dolayısıyla önümden iz yapacak olan abimdi. Ben de o izlere basarak yürüyecektim. Bizim köy klasik Anadolu köylerinden bir köy. Merkezde cami, hemen yanında okul. Caminin önünde oturacak yer var. Biraz dinlenmek için oturduk. O sırada abimin bir yere doğru dikkatle baktığını gördüm. Okuldan tarafa bakıyordu. Gönder direği boştu. Bayrak, rüzgarda karın üstüne düşmüş. Nasıl da güzel yatıyor beyazın üzerinde nazlı nazlı…

******

Abim “Ben şu bayrağı alıp kaldırayım” dedi. Ben 7 yaşında bir çocuk. Ne kadar bilirim bayrağın ne olduğunu… “Abi yolumuz uzun bırak onu yürü gidelim” dedim. Abimin bir bakışı vardı ki bana hâlâ hatırlarım. “Bayrak yerdeyse onu kaldırmaya giden yoldan başka yol yok” dedi. Bir de güzel azarladı. Gitti kaldırdı öptü alnına koydu. Güzelce katladıktan sonra gelip caminin içine bıraktı ve yolumuza devam ettik. O gün anladım bayrağın ne olduğunu… Öpüp alnına koyarken abim idrak ettim mukaddes değerini. Zira bizim evde bir düşen ekmek öpülürdü. Bir de mübarek Kitap…

********

Ay yıldızlı bayrağımızın oluşumuyla ilgili milletçe kabul ettiğimiz algının hikâyesi 1389 1. Kosova Savaşı’na kadar gider. Sultan Murad Hüdavendigar’ın hemen sonrasında bir Sırp tarafından uğradığı saldırı sonucu şehit olduğu bu savaşı Osmanlı kazanmıştı. Evet, savaşı Osmanlı kazanmıştı; ama binlerce asker de komutanları ile birlikte hayatını kaybetmişti. Askerlerin kanı adeta bir çukuru doldurmuştu. Gökyüzünde aynı hizaya gelen yıldız ve hilalin kan gölü üzerine yansıyan görüntüsü, Al bayrağın bir silüeti olmuştu. Hilal, İslam’ın simgesi, kırmızısı şehit kanı.

********

Bir başkadır bu milletin bayrağa verdiği değer. Olmazsa olmazdır. Diyor ya şair: “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü…” Mübarek Kitap gibi, nimet gibi görür bu millet bayrağı düşürmez yere… Düşerse de öpüp alnına koyar ecdattan özür dilercesine. Zira milyonlarca şehit verildi uğruna. Nice koç yiğitler düştü toprağa. Kaç ana evlatsız kaldı. Kaç baba oğulsuz. Kaç eş kocasız. Kaç çocuk babasız. Erkeği kadar kadını da düştü toprağa Nazlı Hilal için. Milyonlarca mazluma umut, bir o kadar zalime korku oldu. Öyle olmaya da devam edecek. Gölgesini büyük sayan mağrur fillerin belalısı olacak hep.

****

Dalgalanmaya devam edecek bu mübarek bayrak; batıla karşı Hakk’ın temsilcisi gibi. Allah’ın dinini kıtalara ulaştırmış bir milletin bayrağı düşer mi hiç yere?.. Üstelik gönül coğrafyamızdaki milyonların ‘ebed-müddet’ dalgalansın duasını almışken… Bir o kadar da mazlum bekliyorken…