Türk milletinin bölünmez bir parçası olan Kıbrıs Türklüğü’nün Ada’da 1571’de başlayan hikâyesi, tam 317 yıl boyunca tek egemen güç olan Osmanlı Devleti idaresinde geçti. Aslında Türklerin Ada’yı kontrol altına alışı ilk olarak Memlükler dönemindedir; fakat Memlük Sultanı Barsbay (1422-1438), kendilerine vergi verilmesi karşılığında Ada’nın idaresine karışmamış ve toplu bir Türk yerleşimi de olmamıştır. 1868 yılı kayıtlarında Çanakkale vilayetine bağlı olan Kıbrıs, bir dönem de meşhur Ziya Paşa’nın valiliğinde idare edildi. Kıbrıs Türklüğü’nün, Ada’nın fiilen İngilizlerin kontrolüne geçtiği 1878 yılından bu yana devam eden ‘varlığını kabul ettirme’ mücadelesi ise hiç bitmedi. Fazıl Küçükler, Denktaşlar; Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Mücahitleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahraman Mehmetçikleri.. Hepsinin ortak bir ideali vardı: Bir kere yükselen bayrağın bir daha inmemesi…

*****

Yunan-Rum dayatmaları, İngiliz oyunları, katliamlar, baskılar, yok saymalar aralıksız devam etti. 1959 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, eşit bir yönetimi öngörmese de Ada halkına kısa süreli bir huzur getirdi; fakat edindikleri imtiyazları dahi beğenmeyen ve ENOSİS politikasından vazgeçmeyen Rum-Yunan fanatikler, Kıbrıs Türklüğü’ne yönelik ağır saldırılarda bulundu. Merhum Rauf Denktaş önderliğinde kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT);  Makarios’un, EOKA’cıların zulmüne karşı Kıbrıs Türklüğü adına direnişi örgütledi. Aslında TMT için Kuzey Kıbrıs’ın Kuvâ-yı Milliye’si diyebiliriz. Zaten 1 Ağustos 1976 tarihinde de Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na dönüştürülmüştür.

*****

TMT’ciler; yürekli, vatansever, fedakâr ve bir o kadar da zeki insanlar olarak Kıbrıs’ta bir döneme damga vurmuşlardır. Teşkilata katılanların ettiği yemin bile nasıl bir misyonu üstlendiklerinin göstergesidir. O yemin şöyledir:

Kıbrıs Türkünün yaşayış ve hürriyetine, canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilen her şeyi, canımdan aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerimi, işittiklerimi, hissettiklerimi ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezasının ölüm olacağını biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime, şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir, ant içerim…

*****

Bu yemine sadık kalanlar gördüklerini unuttu, duyduklarını içinde sakladı. Andını o dönemki silah arkadaşlarından izin alarak ilk bozan kişiyle bir konferans vesilesiyle tanışma fırsatı bulmuştum. İkili muhabbetimizde KKTC için verilen mücadelenin unutulmaması ve Rauf Denktaş’ın öneminin daha iyi kavranması için konuştuğunu söylemişti. Hatta meşhur Erenköy Direnişi’nde merhum Denktaş’la yan yana aynı cephede bulunduklarını ve kendisini ölümden Rauf Bey’in kurtardığını belirtmişti. 18 Ekim seçimlerinde gördük ki; Kıbrıs Türklüğü’nün önemli bir kısmının milli bilinci çok şükür hâlâ yerinde. Geri kalanı da kazanmak ve KKTC’yi dünyaya kabul ettirmek- en azından Türk Konseyi ülkelerine- için bu beş yıl iyi değerlendirilmeli… Kalın sağlıcakla…