Yıllar önce zihnimde kalan ve özetle “İnsanlık tarihi, seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihidir: Biri yükselirken diğeri alçalır.” anlamındaki Marks sözü üzerinden tarih, ekonomi, kültür, siyaset ... gerçekliğini okumaya başladığımızda; yer değiştirmenin sebep ve gerekçeleri de görünmeye başlar. Kim bilir belki de Marks’ın bu sözünü ondan önce yaşamış devlet, iktidar ve hanedanlık meselesine Kuran'ın "...her şey fânidir." ayeti üzerinden bakan İbn Haldun'a bakmak ve siyaset aracılığı ile iktidar olan ve kendisine ayrıcalık atfedenlerin bu ayeti neden görmediğini de hatırlamak gerek.

Türkiye'de seçkinler ve seçkinciler (ideoloji ve tercihlerden bağımsız olarak), kültür ve sermayenin asırlık birikiminden neşet eden bir aristokrasinin ürünü değiller. Çoğunlukla kurgulanan bir siyasi değişim planının ürünleridirler. Siyasetle var ve varlık, güç ve sermaye sahibi olurlar. Kültürel bir birikime ihtiyaç duymadan; toplumun yaslandığı ve beslendiği temel argümanları yaşatacak kurumlara yatırım yaparlar. Kimsenin düşünmesine ve yeniden üretmelerine imkân sağlayacak dönüştürücü fikirlerin boy vermesine müsamahaları yoktur. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için yenilikçi ve modern görünme çabaları, onları var oldukları çevrelerden koparırken öykündükleri ve özendikleri çevreye dâhil olmalarına zemin hazırlamaz ve farklı bir dünya tasavvuru üzerine oluşturulmuş yapı tarafından kiç (kitsch) görülerek kabul görmez. Kurulu düzeni, meşrulaştırıcı ve genel kabul görücü bir yapı hâline getirirken; içinden çıktıkları tabanın taleplerini büyük ve parlak binalarla görünür kılarak meşruiyetlerini sürekli kılmaya gayret ederler. Bu dönüşüm ve inşa çabasının en başarısız örneği Sovyet ideolojisidir. Eğitim kurumları ideolojik ve tek tip insan yetiştirmeye odaklı bir anlayışla yetmiş yıl çabaladı. Her şey çok büyük ölçekte planlandı (binalar, bulvarlar, seyahat araçları, çiftlikler...). Din ve din ile ilgili eğitim-öğretim yasaklanarak/görünmez kılındı. 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren yaşanan kaos sonucu yıkıldı ve enkazından onlarca devlet ve farklı/kadim dünya görüşlerini, etnik kimliklerini, dinlerini ... unutmamış toplumlar boy verdi.

Elitizm yatırımları risk ihtiva eder ve bin yılları bulan birikim karşısında yıkılırlar. Yenilik, inanca dayalı yatırımlar, gelenekten beslenen retorik ... birlikte yola çıktıklarını bir süre inandırır, gözleme ikna eder hatta bir süre manipüle edebilir. Kırılma noktası sürekli tasfiye ile yol arkadaşlarının yolda bırakılması, yolculukta kalanların seçkin ve ayrıcalıklık kibri ile kendilerini farklı bir yere konumlandırmaları ile tabandan kopmaları, siyaseti ve ihaneti farklılaştıran bir aparata dönüştürür. Muhasebe ve müzakere, anlamını kaybeder. Her türlü riski göze alarak yöntem ve uygulamalar konusunda uyararak ve kırılmalara dikkat çekerek konuşma imkânı bulanlar, ilk seçimde belirleyici seçkinler tarafından tasfiye edilirler. Tasfiye edilenler itibarsızlaştırılmadan kurtulurlarsa tevarüs ettikleri tecrübeyi paylaşacak bir zemin bulamazlar, ilk yol arkadaşlarını birleştirmek üzere görev alamazlar. Kendileriyle sesli mesaj veya yazdıkları bir metin aracılığı ile iletişim kurulmaya çalışılır. Seçim dönemlerinde hazırlanan metin çoğunlukla muhtevasına, anlamına vâkıf olmayan kötü telaffuz sahibi bir sekreter aracılığıyla üyeye okunur veya adındaki anlam dışında anlamı olmayan bir "vefa yemeği" daveti alırlar.

Dindar orta ve alt orta sınıfının iktidar olmasıyla ortaya çıkan yeni insan tipi görünmeye yönelik inancı yaşama biçimi, içselleştirilmemiş kültür ve medeniyet retoriği ile talip olmadığı bilgiden dolayı kimliksiz bir tip olarak temayüz etti. Girişimci ile “para bulucu” eşitlendiğinde ve emeksiz kazanç arttığında; anlamsız ve gösterişçi harcamalar, mahalleden ve doğduğu çevreden kopuk üretilmiş seçkinci tipin belirleyici vasfı oldu. Mahalle kıraathanesi ve cami çay ocağından boğaz manzaralı alkol servisi yapılmayan kafe barlara terfi eden, sözü anlamsızlaştıran telaffuzla ahkâm kesen, zaman zaman da geldiği şehir ağzıyla küfreden, markalı dar paça pantolon altında çorapsız rugan pabucu ve kullandığı araçla kimlik kazanmaya çalışan yeni tipler türedi. Siyasetle statü ve servet sahibi olanlar, edindikleri yeni konumlarını o kadar içselleştirdiler ki çıktıkları merdiveni yok ederek geldikleri yerle temas imkânlarını ortadan kaldırdılar. Seçim dönemlerinde yola çıktıkları ile karşılaştıklarında tokalaşırken, tokalaştıkları insanı görmediler; eski mahallesinden bir teyzenin derdini dinlerken işitmediler; kendilerini görmeyen ve işitmeyenlere karşı açtıkları mücadele bayrağı ile geldiklerini unutmuşlardı. Nezaket, saygı ve dezavantajlı insanların haklarını savunarak geldikleri iktidar ortamında kendilerine yakışmayan kibir ve gücü yanlış kullanmanın sonucu olarak bulundukları yere veda ettiler.

İktidar seçkinlerinin karşısında pasifleşen çoğunluk, kamu gücünü elinde tutanlardan intikam mı almak istedi? Demokratik imkânlar intikam için araçsallaştırıldı mı? Hizmet ve konfor insanlar tarafından neden görülmedi ve duyulmadı? Büyük şehirlerde sosyal destek ve dayanışma gibi özel bir alanı görev hâline getirmek ve bunu sürekli çoğaltmanın getirdiği yükü hesaplayamayan bir anlayış; bunu daha sistematik ve fazla yapan birini gördüğünde rotasını değiştirir. Hizmet üretmeden iktidar olmanın yolu olarak sosyal hizmetler, algı oluşturma, yeni siyaset etme biçimi olarak yürürlüktedir. İletişim, diyalog, istişare, müzakere … bağlamından koparılarak yeni bir siyaset etme şekli yürürlüğe konuldu ve hizmet odaklı siyaset, ideoloji ve algı odaklı anlayışlara teslim edildi. Medyayı kullanma bağımlısı ideolojik körlük, yabancılaşmış yeni bir sınıf inşa etti.

İktidar ve iktidarla yönetim kademelerini işgal eden seçkinler, merkezde ve yerelde halk içinde halka uzak ve yanlış bir gayretin içinde oldular. Vesayet odaklarıyla mücadele ederek elde ettikleri başarı neticesinde halk nezdinde geçmiş devirlerinin vesayet temsilcilerine özenen kişiler oldular ve vesayetin her türünün üreticisi kadrolara dönüştüler. Güç merkezîleştikçe geçirgenlik ve temas imkânları azaldı.

Seçkinler boyun eğmek yerine her durumda halka boyun eğdirme derdine düştüler. Siyasi erk üzerinden edindikleri ayrıcalıkları; erk sahipleri adına kullanırken muktedir olmanın en vahşi gösterilerini yapmaktan geri durmadılar.

İktidar sınıfının sahip olduğu gücü kullanan bürokratlar, vehmettikleri ayrıcalıklar sayesinde asıl güç odağından koparak daha ölçüsüz güç kullanıcıları oldular. Dengenin bozulması, egemenlik alanlarındaki güçler dengesini de olumsuz etkiledi. Siyaset sürekli yeni elitler/seçkinler üreten bir kurum. Vilfredo Pareto’nun ifadesiyle "Bugün egemen sınıfın halk olduğuna inanmak büyük bir hatadır. Öncü konumunda olanlar, halka dayanan yeni ve gelecek seçkinlerin bir kısmıdır."

Muhalif kavramını nefret tiratlarıyla besleyenler hayal ettikleri menzile vardıklarında insanlık damarını gerçek anlamda besleyen ahlaki değerleri hiçbir zaman temsil edemeyeceklerdir. Bunun en çirkin örneğine Saraçhane’deki kutlamalarda tanık olduk: “Biz biramızı içerek eğlenirken, siz ağlayarak sahur yapacaksınız!”

Süreli ve geçici makamlar üzerinden kullanılacak güç ve iktidar hırsı, insanca yaşanası bir dünyanın düşmanıdır.