Hz. Âişe şöyle demiştir: “Resûlullah (sav), Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve "Kadir gecesini Ramazan"ın son on gününde arayın." derdi.”

(Buhârî, “Fadlü leyleti’l-kadr”, 3)

İtikâf; Ramazan’ın son günlerinde bir camide, caminin bir köşesinde, ailesinden, çoluk çocuğundan, işyerinden, tezgahından, sanatından, dünyalık namına ne varsa hepsini terk edip, ayrılarak, arkada bırakarak gelip de Kâbe-i muazzamanın şubelerinden biri olan bir camide, bir mabette Rabbü’l-âleminin evine sığınmak, kapısında O’ndan gelecek ikram-ı ilahîyi, ihsan-ı sâmedanîyi bekliyor halde dilenci olmaktır. Evet O’nu dilemek ve dilenmek üzere Cenab-ı Hakk’ın evinde misafir olan kişinin adıdır mu’tekif… Bu misafirliğin adıdır İtikâf…

“Alıkoymak, hapsetmek, bir yerde kalmak, bir şeye bağlanmak, kendini ona vermek, yoğunlaşmak” anlamına gelen İtikâf, kişinin sıradan davranışlardan uzaklaşarak, ibadet amacıyla belli bir şekilde mescitte kalmasıdır. Evet İtikâf; bir mescit sütununu kendine mekan tutup¸ dünya ve dünyalıklara sırt çevirme kararlığıdır. İtikâf; sıcak yatağı ve yumuşak yastığı terk ederek bir seccadeye razı olmaktır. Ve İtikâf¸ gerektiği zaman o seccadeyi mü’min kardeşinin altına serebilme fedakarlığıdır.

İtikâf; faniden ayrılıp baki olanla buluşmadır. Bedeni, maddeyi ve çürüyüp gidecek olan her şeyi bırakıp rabbe ve nefse yönelmedir.

İtikâf; türlü yiyeceklerle dolu sofralardan vazgeçip birkaç hurma ve bir bardak zemzemle doyasıya doymaktır.

İtikâf¸ gönlü tasfiye ve nefsi tezkiye ameliyesidir.

İtikâf¸ bir gün mecburen terk etmek durumunda kalacağı eşi-dostu¸ evlad ü iyali¸ makamı ve şöhreti¸ mescidin dışına bırakıp sadece kendisini Allah’ın huzuruna götürmeyi bizzat yaşamaktır.

İtikâf; Rabbin rızasına talip bir kul için maneviyat kampıdır. Mü’min kulun sırf onun rızası için dünya işlerinden uzaklaşarak, evinden ve çoluk çocuğundan ayrılarak Ramazanın son on günü ve gecelerini mescidde ibadet ve taatle, Kur’an ve zikirle, dua ve niyazla, tevbe ve istiğfarla, ilim ve irşadla, muhasebe ve tefekkürle geçirmesi, takva yolunda ilerlemesi, kendisini tamamen Rabbine vermesi, ona kulluk göstermesidir.

İtikâf; kalben, aklen, ruhen ve bedenen Allah´a odaklanma halidir… Günübirlik meşgaleler ve mesailer içinde boğulup kalan insanın kendine çeki düzen verme girişimidir…

İtikaf hayatı terk etmek değil, hayatı terbiye ve tanzim etmektir…

Dünya meşgalesinden bir süreliğine çekilip yaradanla hem dem olmanın adıdır İtikâf… Kendini hesaba çekmenin adıdır, nefis muhasebesinin göstergesidir İtikâf… Dilin zikirle¸ kalbin huşû ile¸ aklın tefekkürle¸ bedenin taatle¸ gözlerin yaşlarla ve gönlün füyûzat-ı ilahiyle dolup taştığı zaman dilimidir İtikâf…

İtikâf, bir nefis muhasebesi içinde kayıp taraflarımızı aramanın, içimizin yaralı bölgelerini sarmanın, insanlar tarafından Karacaahmed’e çevrilmiş gönüllerimizin enkazını temizlemenin en güzel yöntemidir.

Tüm hayatımız Ramazan güzelliğinde ve İtikâf lezzetinde geçsin ve nihayet Mevla’ya kavuşmanın sevinciyle son bulsun inşallah…

●Günün Ayeti

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)

●Günün Hadisi

“… İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir; kötülük ise, insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve iç(in)de bir kuşku bırakan şeydir.”   (Dârimî, “Büyû’ ", 2)

●Günün Duası

“Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!.” (İbrahim, 14/41)

●Ramazannâme (Ramazan Manileri)

Secdeye varan başla,

Gözlerden akan yaşla,

Müslüman arkadaşla,

Ne güzeldir Ramazan.

Sıkça Sorulanlar

Oruç fidyesi nasıl ödenir?

Oruç fidyesinin tutarı fıtır sadakası kadardır. Bu fidyeler Ramazan’ın başlangıcında verilebileceği gibi, Ramazan’ın içinde veya sonunda da verilebilir. Fidyelerin tamamı bir fakire topluca verilebileceği gibi, ayrı ayrı fakirlere de verilebilir. Bu durumda olan kimseler, fidye vermeye güçleri yetmiyorsa Allah’tan bağışlanmalarını isterler.

Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse, fidyelerini vermiş bile olsalar tutamadıkları oruçları Hanefîlere göre kaza ederler (Kasani, Bedai’, II, 105; Merğinani, el-Hidaye, II, 270). Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış/sadaka sayılır.

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Fetvalar)

Editör: TE Bilisim