Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Her ne kadar genel olarak tarih bu şekilde açıklansa da tanımlaması, açıklanması ve anlaşılması zor bir kavramdır. Çünkü konusu insan ilişkilerine dayanır. İnsan dediğimiz varlık ise evrenin en karmaşık varlığıdır. Aynı zamanda insan, maddi ve manevi derinliği olan bir yapıya sahiptir. Bu derinlik sebebiyle de önemi ve özellikleri pek fazladır. İşte tarih kavramının anlaşılması, insan varlığının tam olarak kavranabilmesiyle mümkündür. İnsanı temelde diğer varlıklardan ayıran nitelik ise bilinçtir. İnsan, yeryüzünde var oluşunun ve varoluş gayesinin bilincinde olan tek varlıktır. Bilinç tek başına akıl ya da zekâ sahibi olmakla ilişkili değildir. İnsan geçmişine bakarak ibret alan ve geleceğine yön verebilen bir varlıktır. Bu özellik, insanın kendine, hayata ve olaylara bakışını topyekûn etkilemektedir. Yaşadığımız her an, her gün hatta bir ömür tarihsel birikimlerin bir sonucudur. Tarih, yaşayan insanın bir su kaynağı gibi bir mecrada akıp gitmesi gibi oluşa sahiptir. Bu akışta insan kendini arayan ve sorgulayan bilince sahiptir. Bu nedenle tarih kavramını ancak “bilinç” kavramıyla birlikte anlayabiliriz. Bilinç kavramına dikkatlerimizi çekecek olursak bilinç kavramı kişinin kendisi ve çevresi hakkındaki farkındalık hâli olarak tanımlanmaktadır. Bilinç denildiğinde akıllarımıza ilk olarak aslında bilmek kavramı geliyor. Elbette önce bilmek ve daha sonra da bildiklerimizin farkında olmak gelir. Bilmeden farkında olmak pek mümkün değildir. Tarih ve bilinç kavramlarıyla bir bütünlük meydana getirecek olursak “tarih bilinci”, kişinin geçmişte yaşanılan olayları bilmek ve buna ek olarak bu olup bitenlere dair bir farkındalık oluşturmak şeklinde izah etmek yerinde olacaktır.

Kültürünü bilmek tarih bilinci kadar önemli!

Tarihi bilmek ve bunun farkında olmak diye tanımladığımız tarih bilinci, içerisinde kültürü de barındırmaktadır. Kültür dediğimiz, toplumların kendilerine has ortaya koydukları maddi ve manevi her türlü üründür. Kültür dediğimiz değerler manzumesi de bir tarihselliğe sahiptir. Dolayısıyla tarih ve kültürün aslında birbiriyle ilişkili kavramlar olduğunu görmekteyiz. Kültürünü bilmek, en az tarih bilinci kadar önemlidir. Başka bir deyişle insanın kültürünü bilmesi tarihini bilmekle, tarihini bilmesi de kültürünü bilmekle mümkündür. Kişinin kültürünü bilmesi ve kültürel değerlerine dair bir farkındalık oluşturması da tarih bilinciyle mümkündür. Çünkü her kültürün bir tarihi vardır. Tarihini bilmeden bir değeri içselleştirmek eksik kalacaktır. Bu nedenle, kültürel hafıza olmadan tarih şuuru oluşmaz diyebiliriz. Örneğin, yardımlaşama ve dayanışma denince aklımıza gelen en önemli örneklerden biri vakıf kültürüdür. Vakıf kültürü, manevi bir değer olan toplumsal dayanışmanın, paylaşmanın ürünüdür. Bizler için bu kültürü yaşamak ve yaşatmak, tarihsel boyutuyla öğrenmeye bağlıdır. Vakıf kültürü sadece geçmişte kalan bir değerin hayatımıza yansıması değildir. Bizzat her çağda toplumların ihtiyacı olan toplumsal yardımlaşmanın en güzel örneklerinden biridir. Bir insan ölse dahi eseriyle yaşaması, amel defterinin kapanmaması ancak böyle bir kültürle mümkün olmuştur.

Kültür ile beraber oluşan kimlikler

Özellikle günümüzde fertlerin, tarihini ve kültürünü bilmesi ve bunlar hakkında bir farkındalık hâlinde olması gerekmektedir. Çünkü tarih bilinci insanın kendi varoluş gayesini belirlemenin koşullarından biridir. Millî ve manevi değerlerin yok edilmeye çalışıldığı günümüzde, küreselleşme süreciyle birlikte tarih bilinci daha önemli hâle gelmiştir. Zira günümüz toplumlarında insanlar âdeta bulanık bir suda şuursuzca akıp giden bir eşya gibi yaşamaktadır. Sadece bu dünya varmış gibi haz ve hız için yaşayan, tüketen, yarını için hiçbir kaygı ve ideal taşımayan insanlar bu akışın içerisindedir. Küreselleşme süreci bu durumu daha da hızlandırmıştır. Küreselleşme, dünya çapında sosyal, ekonomik, siyasi vb. bütün alanlarda ortak bir yaşam tarzının meydana gelmesidir. İlk olarak bu kulağa hoş gelmektedir. Lakin küreselleşmek demek asırlardır yaşayan kültürlerin yok olması demektir. Kültür ile beraber oluşan kimliklerin ortadan kaybolması ve ortaya kimliksiz bireylerin çıkması demektir. Buna bağlı olarak da kültürsüz ve tarihinden habersiz, temelsiz, dayanıksız toplumların meydana gelmesi âdeta bir faciadır. Aynı şekilde modernleşme de gelenekçi toplumları kökten değişmeye zorlamakta ve köksüzleştirmeye çalışmaktadır. Bu anlamda küreselleşme ve modernleşeme aynı amaca hizmet etmektedir. Bu amaç daha çok ekonomisi güçlü Batı ülkelerinin kendi dışındaki toplumları kendi çıkarlarına uygun bir yaşam tarzına zorlamasıdır. Dolayısıyla modernleşme de küreselleşmeyle aynı kapıya çıkmakta ve dünya ölçeğinde ortak bir kültür oluşturarak yerel kültürleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

Küreselleşme kulağa hoş gelen bir tehdit!

Ortada kültürün ve tarihin yok olması gibi bir tehlike karşısında tam olarak ihtiyacımız olan tarih bilinci karşımıza çıkmaktadır. Kişi tarihini bilirse ve buna dair bir farkındalık oluşturursa kendi varlığına, değerlerine ve inancına karşı bilinçli bir tutum geliştirebilir. Bu şekilde hem kendisine hem de içinde yaşadığı topluma karşı vazifesini yerine getirebilir. Tarih bilincinin yerleştiği zihinlerde ve kalplerde her daim küreselleşme gibi kulağa hoş gelen fakat esasında bir tehdit olan kavramlara karşı kültürün ve tarihin korunması için daimî bir teyakkuz hâli meydana gelecektir. Gelecekle ilgili kaygılar taşıyan insanlar ve milletler geçmişlerinden asla vazgeçemez. Çünkü geçmiş, bugünü anlamlandırmanın ve geleceğin belirlenmesinin tek yoludur. Tarih şuuru sadece geçmişi bilmek anlamına gelmez. Beraberinde yaşadığı çağın koşullarını fark ederek doğru değerlendirmeyi gerektirir. Mehmet Akif Ersoy, bir şiirinde şunları dile getiriyor:

***

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?

Tarihi “tekerrür” diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?

 ***

Ortak bir tarih şuuru 

Akif, böyle diyerek bir anlamda tarih şuurunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak tarih bilinci ve önemi hususu aslında gelecek nesilleri de korumak demektir. Kişinin tarihini ve kültürünü bilmesi ve bunlara dair bir farkındalık oluşturması, tarihini ve kültürünü öğrenip öğretmesiyle, yaşayıp yaşatmasıyla, görüp göstermesiyle ve duyup duyurmasıyla tam olarak amacına ulaşır. Böylece ortaya tarihini ve kültürünü bilen ve bu bilinçle yaşamını sürdüren, sağlam bir kimlikle küresel çapta boy gösteren, temeli dayanıklı, huzurlu ve mutlu toplumları ihtiva eden muazzam nesiller çıkacaktır. Bu da aynı zamanda istiklalimizi daimî, istikbalimizi güvenilir kılacaktır. Bir milletin hayatına yön veren en önemli unsurlardan biri tarih şuurudur. Toplulukların millet olabilme iddiası ortak bir tarih şuuruna sahip olmakla mümkündür.

Sezer AYIK

Editör: TE Bilisim