Demet İlce / Özel Haber
Buna göre Türkiye’de en fazla göç alan ve göç veren il, İstanbul oldu. 6 Şubat depremlerinden etkilenen 10 ilin nüfusunda ise fazla bir azalma yaşanmadı. 10 ilde nüfus yalnızca 69 bin azaldı. En fazla göç eden yaş grubu ise 20-24 olarak açıklanırken, bu yaş grubunun göç sebebinin en önemli nedeni ise eğitim oldu. Öte yandan diğer nedenler arasında işe başlamak ya da bulmak, konut ve yaşam koşulları yer aldı. Harran Üniversitesi Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Başkanı Hakan Gülerce, TÜİK’in 2022 göç istatistiklerini Diriliş Postası’ndan Demet İlce’ye değerlendirdi.

“İSTANBUL’DAN GÖÇÜN SEBEBİ OLASI İSTANBUL DEPREMİ VE EKONOMİ”
TÜİK’in 2022 göç istatistiklerine göre; en çok göç alan ve en çok göç veren il İstanbul oldu. İstanbul’dan ayrılanların sayısı İstanbul’a taşınanların sayısından ise 33 bin daha fazla oldu. Hakan Gülerce, İstanbul’dan ayrılmalarının sebebi olarak olası İstanbul depremini gördüğünü açıkladı. Gülerce, bir diğer neden olarak ise ‘ekonomi’yi gördüğünü şu sözlerle belirtti:
“Özellikle Şubat depremlerinin ardından İstanbul’dan ayrılmaların bir sebebini olası İstanbul depremi olarak görüyorum. Her gün medyada yapılan tartışmalar ve oluşan deprem farkındalığı İstanbul’a göç edecekleri durdurmakla kalmıyor İstanbul’dan ayrılışların da hızlanmasına neden oluyor. Etrafımda gördüğüm birçok insan İstanbul dışında özellikle Ankara ve İzmir gibi yerlerde yeni iş imkanları araştırıyorlar.
Bunun yanında özellikle 2023 yılı başından itibaren ekonomi kesinlikle önemli bir neden. Ekonomik zorlamalar hem İstanbul’a göçü yavaşlatıyor hem de İstanbul’dan ayrılışları artırıyor düşüncesindeyim. İstanbul’a yönelik yabancı göçünün de İstanbul’daki ev ve kira fiyatlarını artırdığı söyleniyor ancak ben buna katılmıyorum. Birkaç örnek üzerinden bütün bir şehre genelleme yapmak doğru olmaz ve bu gibi yorumlar spekülasyon da içeriyor olabilir.”

“GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEN GÖÇLER TAHMİNİMİZDEN FAZLA OLACAK”
2022 verilerine göre 6-7 Şubat’ta meydana gelen depremlerden etkilenen 10 ilden ayrılanların sayısı ise 69 bin oldu. Beklenenden az sayıda vatandaşın göç etmesinin nedenini değerlendiren Gülerce, “TÜİK 2022 verilerini yayınladı. Bu verilerle depremdeki iller açısından bir kıyaslama yapabilmemiz için 2023 verilerine de ihtiyacımız var. Bunun için henüz erken.” dedi.
Gülerce, sözlerine şöyle devam etti:
“Ben Güneydoğu bölgesinden resmi ve gayri resmi göçlerin tahminimizden daha fazla olacağını düşünüyorum. Bu konuda yayınlanmış birçok rapor var. Depremin hemen ardından yaklaşık üç milyon insan farklı illere göç etti. Büyük çoğunluğu dönmüş olsa bile yine bir milyondan fazla insanın kaldığını düşünüyorum. 2023 verileri yayınlandığında bunu çok daha detaylı olarak görebileceğiz. Bölge gerçekten büyük hasar aldı ve etkileri daha uzun bir süre devam edeceğe benziyor. Geri dönüşlerin de depremin etkilerinin azaltılmasıyla artacağını düşünüyorum.”
“3,3 MİLYON GEÇİCİ KORUMA ALTINDA SURİYELİ SIĞINMACI VAR”
Türkiye’de gelecek yıllarda nüfusun artıp artmayacağına yönelik tahminlerde bulunan Gülerce, Türkiye nüfusuna sığınmacıların da etkisine değinerek şunları aktardı:
“Türkiye'nin nüfus artış hızı 2000'lerden bu yana yavaşlamakta olup, toplam doğurganlık oranı 2020'lerin başında (TÜİK verilerine göre) 2'nin altına inmiştir. Bu, nüfusun orta vadede artmaya devam edeceği ancak bu artışın yavaşlayacağını ve uzun vadede nüfusun sabitleneceği ya da azalacağı anlamına gelmektedir. Ancak, Türkiye'nin nüfus trendlerini etkileyen önemli faktörlerden birisinin göç olduğunu düşünüyorum.
Şu anda Türkiye’de resmi kayıtlara göre yaklaşık 3,3 milyon geçici koruma altında bulunan Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Sığınmacılar 12 yıldan fazla bir süredir Türkiye’de yaşamakta, çocuklar Türkiye’de doğmakta ve Türk eğitim sistemine göre büyümekteler. Vatandaşlık, evlilik, iş hayatına katılım, eğitim vb. yoluyla kaynaşma sağlanmakta ve Suriye’deki sıkıntıların henüz sona ermemesinden dolayı geri dönüşler oldukça zorlaşmaktadır. Dolayısıyla bu bir faktör. Aynı zamanda gerek Afganistan gerek Ukrayna’da yarın ne olacağı konusunda bir şeyler söylememiz oldukça zor. O yüzden Türkiye’nin gelecekteki nüfus artışı veya azalması noktasında yaklaşık bir şeyler söylemek de zor denilebilir. Sonuç olarak bu tahminlerde her zaman belirsizlikler vardır ve birçok faktör (ekonomik, siyasi, doğal afetler vb.) nüfus trendlerini etkileyebilir.”

“GÖÇ VE GÖÇMENLİK KRİZİYLE KÜRESEL OLARAK MÜCADELE ETMELİYİZ”
Göç olgusunda özellikle ekonomik nedenlere dikkat çekmek istediğini söyleyen Gülerce, göç ve göçmenlik krizinde, küresel olarak hareket etmemiz gerektiğine şu sözlerle dikkat çekti:
“Yaptığımız birçok çalışmada ekonomik nedenler çoğu zaman ön planda. Biz de zamanında 1960 sonrası Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerinde büyük göçler vermiştik. İnsanlar köylerini, ailelerini, çocuklarını bırakıp gurbet ellere gittiler. Ekonomik nedenler her ne kadar isteğe bağlı göç gibi görülse de bence zorlayıcı bir neden. Sirkeci tren garında bebeklerini geride bırakarak yola çıkan Türk kadınlarının çok istekli bir şekilde göç ettiklerini düşünmüyorum. Özellikle genç nüfusun yurtiçi veya yurtdışı yer değiştirmesini de buna bağlıyorum. Gerek eğitim gerek ekonomik nedenler, hepsi daha iyi bir hayat arayışı için.
Dolayısıyla insanlığın doğuşundan bu yana var olan göç bir şekilde sosyal ağlara, itici ve çekici faktörlere göre devam edecektir. Sonuçta önemli olan bu göç süreçlerinin iyi yönetilmesidir. Aynı deprem gibi düşünebiliriz. Deprem Allah’ın yarattığı bir doğa olayı iken bizim onu yönetme, hazırlık, dayanıklılık ve karşılama biçimimize göre afete dönüşebilmektedir. Göç ve göçmenlik için de ben böyle düşünüyorum. İnsanın doğasında olan bir olgunun yönetişiminde, insan hakları ihlalleri, insanlık onurunun korunamaması vb. durumlarda aslında onu krize dönüştüren yine bizleriz. Pandemilerde de olduğu gibi küresel bir krizle karşı karşıyayız ve bu krizle yine küresel olarak mücadele etmek zorundayız. Zorunlu göç, pandemiler ve depremler gibi durumlar hep bu bağlamda değerlendirilmelidir.”





