Diriliş Postası Kenan Toprak/Analiz

1950’de Sahra altı Afrika’nın toplam nüfusu 180 milyon kişiydi. Kıtada birçok ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1960 yılına baktığımızda 10 yıllık süreçte kıta nüfusunun olağanüstü bir hızla değişmeye başladığını görüyoruz. 1960’ta kıtanın nüfusu 285 milyon iken 1980 yılına geldiğimizdesadece Sahra altı Afrika’da 372 milyon insan yaşıyordu, bir bütün olarak Afrika kıtası nüfusu ise 480 milyon civarındaydı. 2015 itibariyle de Sahra altı Afrika’nın nüfusu 970 milyona ulaştı. Eldeki ilk verilerden neredeyse altmış yıl sonra Afrika nüfusu 1,3 milyarı aştı ve bu nüfusun 2050 yılına kadar 2,5 milyara, 2100 yılında 4.5 milyara ulaşması tahmin ediliyor. Yüzyılın sonunda, Afrika’nın genç nüfusu 1,3 milyar kişiye ulaşacak, Afrika’nın sadece genç nüfusu Avrupa’nın beklenen toplam nüfusunun iki katına çıkacak ve dünya gençliğinin neredeyse yarısını temsil edecek. Afrika şu anda 25 yaşın altındaki nüfusun yaklaşık% 60’ına sahip ve dünyanın en genç kıtasıdır.

AFRİKA GENÇ NÜFUSUN EN YOĞUN OLDUĞU KITA OLACAK

Kıta ülkelerinden en kalabalık ve en hızlı nüfus artışına sahip ülkelerinden birisi olan Nijerya, bu projeksiyonlarla, 2050’ye kadar ABD’den daha kalabalık bir ülke haline gelecek ve 2100’e kadar tüm Avrupa’dan daha fazla nüfusa sahip olacak. 2050’de Etiyopya, Mısır, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Tanzanya’nın her biri nüfus yoğunluğu açısından Rusya’dan daha büyük birer ülke haline gelecekler. Aynı zamanda bu hızlı nüfus artışı, daha önce Afrika’da yaşanmamış ölçekte bir kentleşmeye de yol açacak. Yukarıda görüldüğü gibi önümüzdeki yıllarda, Afrika dünyanın diğer bölgelerine göre çok daha hızlı büyüyen bir nüfusa sahip olacak ve dünyadaki en değerli kaynaklarından biri olan genç nüfusun en yoğun olduğu kıta olacak. Bu hızlı büyümenin hiç şüphesiz kıta ve dünya için hem riskleri hem de fırsatları olacaktır. Kıtada hızlı nüfus artışının sonuçları işgücü, siyaset, kentleşme, politik ve sosyal istikrarsızlık, ekonomik büyüme,  uluslararası arenayı etkileme, eğitim ve demokrasi gibi önemli sahalarda değişim, nüfus yapısındaki değişikliklere bağlı şekilde ortaya çıkacaktır.

GENÇLİĞİN KITASINDA RİSKLER VE FIRSATLAR

2030 yılına kadar genç Afrikalıların dünya gençliğinin yüzde 42’sini oluşturması ve Afrika’daki 35 yaşın altındakilerin yüzde 75’ini oluşturması bekleniyor. Bu kadar geniş bir genç nüfusu ile kapsayıcı gençlik gelişimi üzerine destekleyici politikalar ve programlar artık her zamankinden daha önemli hale gelecek. En önemlisi, bu nüfusun yarısı 25 yaşın altında olacak, bu da ister istemez hayatın her alanına etki edecek ve milyonların istihdam edilme kapasitesine sahip olup olmadığı sorusunu gündeme getirecektir. Afrika kıtasında genç nüfusun potansiyeli, yüzyılın fırsatı da olabilir, yüzyılın felaketi de olabilir. Ne yazık ki, Afrika kıtasında gençlerin çoğunluğuna sahip olan ülkeler, potansiyellerinden yararlanmak bir yana, ihtiyaçları ve beklentileri ile başa çıkmak için en yetersiz donanıma sahip ülkelerdir. Kıtadaki çok fazla genç, kendisini hem hala uygun ekonomik umutlardan yoksun hem de siyasi temsiliyetten yoksun hissediyor. Bu nedenle kıta genelinde zorlu koşullarda yaşayan gençlerin yönelimini değiştirmek için ekonomik fırsatlara, sivil katılıma, adalete ve aynı zamanda toplumsal değişim süreçlerini de olumlu bir şekilde yönetme fırsatlarına ihtiyaç vardır. Eğer Afrika geleceğin kıtası olarak görülüyorsa, gençliğe kıta geleceği açısından gereken önem verilmelidir. Kuşkusuz kıtada gençliğin beklentileri doğrultusunda sağlıklı bir gelecek sunmak, onlara yeni memnuniyet sağlayıcı istihdam olanakları sunmak hem kıta geleceği için hem de genel olarak dünya geleceği için son derece önemlidir. Yakın gelecekte Afrika kıtasının en büyük kaynaklarından biri olacak olan gençliğin bu dinamizminden, üreticiliğinden ve enerjisinden doğru bir şekilde yararlanılmasıkıtada siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşümü son derece olumlu anlamda etkileyebilir. Aynı şekilde Afrika kıtasındaki gençlik politikaları doğru bir şekilde planlanması çok sayıda genç için muazzam fırsatlar oluşturacaktır. Gençlerin kendi ekonomilerine katılım sağlamalarıyla Afrika kıtası dünyanın en genç kıtası olmanın avantajını da yaşayacaktır. Netice itibariyle, kıta gençliğinin talepleri ve hükümetlerinin bu taleplerevereceği cevaplar ve gençliğin toplumsal süreçlere ne kadar entegreedildiği durumu dakıta ülkelerinin gelişim grafisini doğrudan etkileyecektir. Büyüyen genç nüfus, siyasi ve sosyal normları yönlendirme, hangi yönetim tarzlarının benimseneceğini, toplumda oynayacakları rolü etkileme ve aşırılık yanlısı ideolojileri kucaklama veya gözden düşürme gücüne sahip olacaktır. Eğer Afrika gençliğinin enerjileri ve talepleri karşılıksız kalmaya devam ederse, sadece gelecekteki ilerlemeyi tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda son yılların kazanımlarını da geri alarak ciddi şekilde istikrarı bozan güçler haline gelebilir. Uluslararası toplum kıta gençlerinin potansiyeline yatırım yapmaz ve harekete geçmezse, sonuçlarına bütün dünya katlanacaktır.

İŞSİZLİK VE TERÖR RİSKİ

Yüzyılın ortalarında kaçınılmaz olarak gerçekleşecek nüfus artışının Afrika’nın işgücü piyasaları, kent merkezleri ve siyasi istikrarı üzerindeki baskıları çok büyük olacaktır. Yaygın işsizlik ve diğer sosyo-ekonomik ve politik istikrarsızlık biçimleri bu baskı ve riski artıracaktır. Kötü yönetilen bir genç nüfusun istikrarsızlığa ve iç çatışmaya yol açtığına dair en güçlü kanıtlarından biri, 1990’larda ve 2000’lerin başlarında Batı Afrika’daki iç savaşlarda yeterli paraya ve işe sahip olmayan genç nüfus tarafından körüklenmesidir.

Gençlerin karşılanmayan beklentilerinin yaygın şiddeti körüklemenin yanında terör örgütlerine eleman kazandırma riski de var. İşsizlik ile terörizm arasında ampirik olarak somut bir bağlantı olmasa da işsizlik, gençleri şiddet eylemleri yapmaya sevk edebilecek daha geniş bir marjinalleşme ve şikayet duygusuna etki de bulunabilir.  Kıta da gençler arasında iş ve fırsat eksikliği o bölgedeki aşırılık yanlısı grupların örgütlerine eleman kazandırma çabalarına yardımcı olan faktörler arasında yer alıyor.  Şu anda Nijerya’da (Boko Haram), Somali’de (Şebab), ve başka yerlerde aşırılık yanlısı hareketler var ve bunların tümü, esas olarak gençlerin yönlendirdiği gruplardır. Afrika’nın genç nüfusu eşitsizlik ve yozlaşmış otokratik rejimler bağlamında büyüdükçe, bu sorunun daha da kötüleşmesi muhtemeldir. Bu yetenek dünyasını eğitim ve fırsat eksikliğinden mahrum etmek, kıta ve tüm insanlık için trajedilere yol açabilir.

Sonuç olarak, kıtada, önümüzdeki yıllarda yeterli istihdamın oluşturulması dahil demografik büyümeyi yönetmek ve genç memnuniyetsizliğin önlenmesi için hiçbir şey yapılmazsa, yaygın genç işsizliği ve güvencesiz işlerin çoğalması ciddi bir sosyal protesto ve zorunlu hareketliliğin itici gücü olabilir. Eğer demografik geçiş hem kamu politikası hem de özel sektör katılımı yoluyla gençlik eğitimi ve istihdamı için güçlü önlemlerle desteklenirse, kıtanın gelişimi için inanılmaz fırsatlar sağlayabilir.

Editör: TE Bilisim