Diriliş Postası Ankara Temsilcisi Seda Şimşek/Ankara

Başbakan Menderes ve arkadaşları, Demokrat Partililer Yassıada’da türlü işkencelere maruz kaldı. Başbakan Menderes’in avukatı Talat Asal, o günleri anlatırken “Yassıada’daki 12 metrekarelik odasının üstünde sürekli çalıştırılan bir makine vardı. Uyuması, dinlenmesi imkânsız hale getirilmişti. Bu bir işkenceydi” diyor. Davanın sonu başından belliydi, Mahkeme Başkanı Başol, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyerek kararı zaten açıklamıştı. Sadece Demokrat Partililer değil, onları savunan avukatlar da 27 Mayısçıların hışmına uğradı. Başbakan Adnan Menderes’in avukatı Talat Asal ile vefatından önce, Eylül 2011’de, idamının 50. yıldönümünde Menderes’i ve Yassıada Mahkemeleri’ni konuşmuştuk. Menderes, Yassıada şartlarında dahi demokrasiye sadakatini avukatından son isteği ile ortaya koymuştur: Diktatör olmadığımı savunun…

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in avukatı Talat Asal, Diriliş Postası Ankara Temsilcisi Seda Şimşek’e konuştu.

Adnan Menderes ile avukatlığını yapmadan önce tanışıyor muydunuz?

Ben DP mensubuydum. Binaenaleyh partiliydim. Rahmetli Adnan Menderes’in yakınları ve özellikle bazı üniversite hocalarının tensibiyle rahmetlinin vekâletini deruhte ettim. Rahmetli ile daha önceden tanışıklığımız ve kendisiyle bazı konuları müzakere ettiğimiz doğrudur.

Yassıada’da ilk görüşmenizi nasıl yaptınız?

Bir akşamüzeri Hava, Deniz, Kara Kuvvetleri mensubu üç asteğmen, kaldığım otele geldiler. Önlü arkalı eskortlarla Dolmabahçe rıhtımına indik. Oradan Lale adlı deniz motoruyla Yassıada’ya gittim. Yassıada’da rahmetlinin 12 metrekarelik odasında meseleleri yarım saat içinde konuşmaya çalıştık. Çünkü süre yarım saatti.

UYUTMADILAR BİLE

İlk görüşmenizde neler yaşadınız, Başbakan Adnan Menderes nasıldı?

Küçücük bir oda. Odada bir siyah karyola, iki tane tahta iskemle, bir tahta masa… İkinci iskemle kendisini 24 saat bekleyen subaylara aitti. Bu şartlar altında, hiçbir şey konuşmadan bir insanın dünyadan habersiz yaşadığı takdirde ne hale gelebileceğini tahmin ederseniz, o haldeydi. Bir manevi işkencenin tesirleri ayan beyan görünüyordu. Kaldı ki, bu işkencenin daha şiddetli tarafları da vardı.

İşkence mi gördü?

Mesela, odasının üstüne konulan bir aletin devamlı çalıştırılması suretiyle Beyefendi’nin uyuması, dinlenmesi imkânsız hale getirilmiştir. Bundan çok şikâyet etmiştir. Fakat, Başol nasıl “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” dediyse, işkence meselesi bu açıdan düşünülmelidir.

İlk agörüşmenizde neler konuştunuz?

İlk görüşmemizde davalarla ilgili meseleleri konuştuk. Yarım saat içinde ne kadar konuşulabilirse o kadar konuştuk.

SAVUNMANIN ESASLARI

İdam edileceğini hissediyor muydu?

Son görüşmemizi ağustos ayında yaptık. Son görüşmemizde birbirimizden ayrılırken, bir elimi eliyle tuttu ve sağ kolunu yukarı kaldırarak, “Milletime ve Allah’a hesap veriyorum” dedi.

Bir isteği olmuş muydu?

Olmuştu. “Benim diktatör olmadığımı, dikta rejimine gitmek istemediğimi savunun” demişti. Bu suretle savunmamın esaslarını tespit etmiş oluyordu. Ben de onu yaptım. Gerek iddia makamı gerekse mahkeme dedikleri heyet, o kadar teferruat ve komik hadiselerle meşgul olmuştur ki, şaşırmamak elde değildir. Bunların üç örneği, Bebek Davası, Örtülü Ödenek Davası, Köpek Davası’dır.

Berinim, Dün … tarihli mektubunu aldım çok şükür. Asal’ı görüp teşekkür edemedim, sen telefonla tarafımdan teşekkür et ve bana da bildir ki müsterih olayım; çünkü kendisine çok müteşekkirim, elinden geleni yaptı ve büyük külfetlere katlandı kaç aydır ve hepsinin üstünde candan ve dostça çalıştı. Bütün ıstırabımın tesellisi mektupların ve görüşmemiz müsaade olunur ümidi; ben minnet en derin hasret ve sevgiyle öperim.

SİYASİ VEFANIN ÖRNEĞİ

Kendisi aleyhine tanıklık eden siyaset arkadaşlarıyla ilgili sizinle hiç konuştu mu?

Ethem Menderes, Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Paşa’nın yazdığı mektubu kendisine göstermemiş. Ama, yapacağımız savunmalarda hiçbir siyasi ve gayri siyasi şahıslara atıfta bulunulmaması hususuna dikkat etmemizi arzu etmişti. Bu, siyasi vefanın müstesna örneğidir. En büyük arzusu 10 yıllık iktidar dönemindeki sosyal ve ekonomik icraatın tüm ayrıntılarıyla sergilenmesiydi.

HUKUKU SİYASETİN OLTASINA YEM YAPTILAR

Başbakan, Yassıada’da anayasayı ihlal etmekle suçlanmıştı, özü neydi?

Anayasanın ihlali filan söz konusu değildir. O zamanki Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin hiçbir unsuru oluşmamıştır. O mahkeme mahkûm etmek için kurulmuş bir mürettep, sözüm ona mahkemedir.

İstanbul ağırlıklı hukuk profesörlerinin 27 Mayıs ve sonrasında özellikle Yassıada Davası’ndaki rolleri neydi?

27 Mayıs darbesi bir iftira kampanyasıydı. Bu husus aydınlığa kavuşunca, normal bir mahkemenin mahkûmiyet kararı veremeyeceği gerçeğine ulaşan birtakım fetvacı profesörler, Yassıada Mahkemesi’nin, Yüksek Adalet Divanı gibi bir mahkemenin kurulmasını istemişler ve o mahkeme bu suretle meydana getirilmiştir. Hukuk profesörleri, hukuku siyasetin oltasına yem yapmışlardır. O mahkemede adalet yoktur.

BASKI ALTINDA ADALET

Darbe ile görevine son verilen Başbakan’ın avukatlığını yaptığınız için baskıya uğradınız mı?

İstanbul’da ilk baskı otel meselesinde çıktı. Çünkü, oteller beni kabul etmiyorlardı. Ondan sonra hep baskı altında bulunduk. “Mezar” denilen hücreye konuldum. Balmumcu Hapishanesi’ne tıkıldım, dövüldüm, sövüldüm, baskıların içerisinde görev yapmaya çalıştım.

Avukatlık yapabildiniz mi?

Yapabildiğimiz kadar yapmaya çalıştık. Zaten Burhan Apaydın arkadaşımın tutukluluğu devam etti.

DARAĞACININ VE CELLÂDIN PARASINI DA ALDILAR

Naaşı teslim edildi mi?

Güneşli bir sonbahar günü, 17 Eylül 1961’de 13.05’te kendi devletinin darağacına çıkıp, kendi devletinin cellâdı tarafından asılarak öldürüldü. Naaşı alınmadı. İmralı’da gömüldü. Avukat olarak benim infazda bulunmam gerekiyordu, ama bulundurmadılar.

Menderes’in idamından sonra ailesine gönderilen icralar var, cellâdın ve darağacının parasını da ailesinden istemişler, siz gördünüz mü o tebligatları?

Neden idam edildiğine dair belge, Aydın Beyefendi’nin ifade ettiği darağacının ve celladın parasını talep eden belge ile birlikte Tahran Caddesi Arman Apartmanı’nda oturdukları dairenin kapısına asılmıştır.

Ne kadarlık bir icra söz konusuydu?

Örtülü Ödenek Davası’ndan 4 milyon 877 bin 719 lira civarı bir meblağ, cellâda verilen para da 150 liradır.

Ne yaptınız, ödendi mi bunlar?

Maliye Bakanlığı Müsteşarı’na gittim, yüzüme bakmadı. Aile tarafından ödendi.

UÇAKLAR ONUN İSMİYLE İNİYOR

Sizce neden idam edildi?

Menderes’in zihniyeti Türk siyasal sosyal, ekonomik hayata girmiş ve hâkim olmuştur. Bu İnkılâbın ortadan kaldırılması mümkün olamayacağı için sahibini ortadan kaldırmak istemişlerdir. Ama, Menderes’in çizdiği zihni inkılâp yolu bütün gücüyle vardır. İzmir’e uçaklar Adnan Menderes sesiyle inmektedir. Yüzlerce, binlerce defa Adnan Menderes ismi telaffuz olunmaktadır. Şimdi 27 Mayısçılardan kimin ismi vardır? Demokrasi, Menderes’in mezarında dahi onun ismi ile bayraklaşmaktadır.

GÜNEŞ BATMADI

İdamının ardından bugün neler hissediyorsunuz?

Müvekkilim rahmetli Adnan Menderes, bugün İstanbul’da, Vatan Caddesi’nde, vatanın bağrında, ay yıldızlı al bayrağın süslediği anıt mezardadır. Akan sular, uçan kuşlar, onun sevgisiyle ve hasretiyle yanan gönüller, günün her saatinde “Menderes’im, aziz şehidim” diye kendisinin ruhuna ulaşmaya gayret etmektedir. Menderes’im, aziz şehidim, size savunmamı yaparken, “Güneş batarken, gölgeler büyük olur” demiştim. Yanılmışım, beni lütfen bağışlayınız. Her günün seherinde yükselen ses semada yansıyor. Güneş batmadı.

MENDERES ZİHİN İNKÎLABININ ÖNDERİ

Bugün geriye baktığınızda Adnan Menderes sevgisinin bitmemesinin sizce en önemli sebebi nedir?

Atatürk’ün vefatından sonra toplanan CHP kurultayında, bir dikta rejimi yazılı hale getirilmiştir. İtalya’da Mussolini vardır, şeftir, Almanya’da Hitler vardır şeftir, Türkiye’de sözünü ettiğim belgeyle de Milli Şef vardır. Bu itibarla dikta rejimi en katı haliyle mevcuttur. 1946 seçimleri yapılmıştır. Seçim aleni oy, gizli tasnif esasına göre icra edilmiştir. Bu görünür şey değildir. Hukuk ve ahlâk dışı bir sistemdir ve bu seçimin meşruiyeti kabul edilemez ama CHP iktidarı meydana gelmiştir. 1950 seçimlerine Profesör Şemsettin Günaltay’ın Başbakanlığındaki hükümetle ve hâkim teminatı esasına bağlı olarak girilmiştir. 14 Mayıs 1950 seçiminin neticesi şudur: Yüzde 89 iştirak. DP’nin oy oranı yüzde 53.3, vatandaş dikta rejiminden böylesine coşkulu bir şekilde kurtulmuştur. Ben 14 Mayıs 1950 seçimleri için “beyaz ihtilal” diyorum. 1954 seçimlerinde ise DP, oyunu yüzde 3.2 oranında artırarak iktidar olmuştur. Bunun sebepleri vardır: Hayvan vergisi, yol vergisi, yeşil ekin vergisi… Tek parti devrinde hayvan vergisi vardır, yani iki keçisi bulunan köylü hayvan vergisi vermeye mecburdur. Bu vergiyi veremediği takdirde keçisi haczedilir, haraç mezat satışa sunulur, orada köylü kendi keçileri için ihaleye girer, keçileri artırma bedeli neyse onu öder ama yine de borçlu kalır. Yol vergisi vardır. Vatandaş yol vergisini ödemediği takdirde, kendi köyünden kilometrelerce uzaktaki bir köyün yolunu yapmak için oraya gönderilir. Kendi köyünün yolu yoktur, ama yol vergisini ödemesi için böyle bir zulmün esiri yapılmıştır. Tek parti iktidarı yeşil ekinden vergi almıştır. Hepsi zulüm vergisidir, vatandaşı bezdirmiştir. Adnan Menderes Hükümeti bunların tamamını kaldırmıştır. Vatandaş arasında ayrılıklara, hatta husumete sebep olan “Türkçe Ezan Kanunu”nu DP kaldırmış ve Ezan-ı Muhammedi’ye tekrar okunmaya başlanmıştır. DP iktidarının Başbakanı merhum Adnan Menderes, Türk siyasi tarihinde bir zihni inkılâbı meydana getirmiştir. Adnan Menderes, zihniyet inkılâbının önderidir, DP iktidarının Harun Reşidi’dir.

Editör: TE Bilisim