Bağdat Moğollar tarafından büyük bir katliama ve yıkıma maruz kalır. Kaynaklarda ifade edildiği şekliyle Hülâgû’nun ordusu burada günlerce kalmış, yine kaynaklarda belirtildiği üzere yüzbinlerce kişinin canı alınmıştır. Öyle ki yapılan bu katliam sonrası cesetlerden yayılan koku dolayısıyla Hülâgû bile bir müddet şehirden ayrılmak durumunda kalmıştır.

Yakılıp yıkılan yapılar yanında bu tahribattan o dönem İslam dünyasının en büyük ilim merkezlerinden biri olan Bağdat kütüphaneleri de nasibini almış, târumar edilmiştir. Moğolların Bağdat kütüphanelerinde yaptıkları bu tahribat öylesine büyük bir yıkım yapmıştır ki, kimi ilim ehli tarafından da kabul edildiği şekliyle bu durum İslam medeniyetinin gerilemesine giden sürecin başlangıcını oluşturmuştur. Özellikle 500 yıldan fazla İslam dünyasının belki de en önemli ilim merkezlerinden biri olan Beytülhikme ve muhteşem kütüphanesi yakılıp yıkılmıştır. Moğolların yaktıkları kitaplar dağ kümecikleri oluştururken, kimileri de Dicle Nehri’ne atılmış, kaynaklarda aktarıldığı şekliyle nehir günlerce mürekkep renginde akmıştır.

Moğol İstilasından Kurtarılan Eser

İşime yarayabileceği düşüncesiyle Türk bir arkadaşımın benimle paylaşması dolayısıyla haberdar olduğum bir fotoğraf Hülâgû tarafından yapılan kitap tahribatının en somut delillerinden birini teşkil ediyor. Türk arkadaşıma da bir Suriyeli tarafından gösterilen bir fotoğrafta yazma bir eserin iç tarafında şu ifade yer alıyor: “Bu kitabı, Tatarların attıkları Dicle Nehri’nden çıkarttım” Arapça ibarede yazdığı kadarıyla isminden de haberdar olduğumuz bu kişi tarih düşmeyi de ihmal etmez. Buna göre bu kişinin düştüğü tarih olan hicrî 656’nın mîlâdî takvimdeki yıl karşılığı tam olarak Hülâgû’nun Bağdat’a girdiği tarih olan 1258’dir.

Moğollar tarafından hemen Bağdat’ın yanından geçen Dicle Nehri’ne atılan bu kitap Arap dil âlimi Râgıb el-İsfahânî’nin “el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân”ıdır. Kur’an’daki garîb kelimelere (çok az kullanılması sebebiyle mânası kolayca anlaşılmayan kelime) dair sözlük olan bu eser,Bağdat’ta Bâbüşşeyh mahallesinde bulunan, Osmanlı tarafından büyük bir kompleks haline getirilen Abdülkâdir Geylânî Külliyesi içindeki Abdülkâdir Geylânî Kütüphanesi’ndedir. Sahip olduğu yazma eserlerle oldukça zengin bir kütüphane olma özelliğine sahip olan bu kütüphaneye değer katan eserlerin başında şüphesiz İsfahânî’nin bu eseri gelir.

Hülâgû’nun Bağdat işgalinden çok da farklı olmayan Amerika’nın 2003’teki Bağdat’ı işgal döneminde 10 büyük kütüphane yok olurken, Abdülkâdir Geylânî Kütüphanesi ayakta kalmayı başaran nadir kütüphanelerden biri olmuştur. Dolayısıyla bu durum da kütüphanenin barındırdığı bu değerli eserlerin günümüze kadar gelebilmesini sağlamıştır.

Bir vakit önce edindiğim bu fotoğrafın ait olduğu kitabın İsfahânî’nin Müfredât’ı olduğunu öğrenmem tabi çok da kolay olmadı. Bunu veren kişinin bu kitabın İbn Mâce’nin bir nüshası olabileceği yönündeki şüpheli fikri beni yoğun bir arayışa soktu. İbare üzerinden aramalarım neticesinde bu ibarenin yer aldığı kitabın Bağdat’taki Abdülkâdir Geylânî Külliyesi içindeki Abdülkâdir Geylânî Kütüphanesi’nde olduğunu tespit ettikten sonra geriye asıl iş kalıyordu ki o da bu yazmayı tespit etmekti. Çok şükür burada da aramalarım esnasında karşılaştığım İbrâhîm ed-Derrûbî tarafından hazırlanan “Abdülkâdir Geylânî Kütüphanesi’nin Yazmaları” başlıklı katalog çalışması çok işime yaradı. Taradığım katalogda karşılaştığım bu eserin ardından artık emin bir şekilde bu yazımı da yazmaya karar vermiş oldum. Kaynak: Gzt

Editör: TE Bilisim