İbrahim Seçkin Talaş / Özel Haber

Medya, moda, eğitim, teknoloji ve topyekûn dijital dünya derken modern dünya, toplumları ve bireyleri semboller üzerinden yeniden inşa ediyor. Öz kültürel kodlarını, tarihi bağlarını, vatana aidiyet duygularını hatta akrabalık ilişkilerini yerle bir eden bu üst düzey toplum mühendisliği, ülkeleri topla tüfekle değil ama zihinlerde işgal ediyor. Zihinlerde başlayan işgale karşı devlet ve milleti seferberliğe çağırırken mücadelenin fikir cephesindeki boyutunu kanaat önderlerine sormaya devam ediyoruz.

“DİL BOZULUNCA HER ŞEY BOZULUR!”

AK Parti eski İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, bugün ülkesine yabancılaşmanın en büyük sebebinin teknolojikimkânların artmasına paralel olarak etkilenen dilimiz olduğuna dikkati çekti. Erdem, “Bugün yabancı dilde birçok kelime Türkçede kullanılır hale geldi. Bunun sebebi nedir? Eğitimden kaynaklanıyor. Muhatabı anlamasa bile bugün birisi Türkçesi aklına gelmediği için yabancı dilden bir kelimeyi cümle içinde gelişine kullanabiliyor” değerlendirmesini yaptı. “Her kelimenin bir ruhu var” diyen Erdem, “Siz o kelimeyi dışarıya attığınız zaman kelimenin taşıdığı manevi ağırlığı, kültürel ağırlığı da yok ediyorsunuz. Dolayısıyla teknolojiyi kullanırken biraz da başıboşluk var. Yani yapılması gerekenlerden bir tanesi teknoloji dilinin Türkçeleştirilmesidir” tavsiyesinde bulundu.

AYDINLARIMIZ DİN CAHİLİ

Dini yaşantının belli bir kesime mal edilemeyeceğine dikkati çeken Ekrem Erdem bu durumun felaketi doğurduğunu belirtti. Erdem “Doğal bir netice... Siz Batı hayranı bir gençlik yetiştirirseniz kendi değerlerine uzak bir gençlik yetiştirirseniz olur. Problem şurada, bizim okumuşumuz, aydınımız diyebileceğimiz insanların bir kısmı dinini bilmez. Dini bilmediği için din düşmanıdır. Korkar. Dilini bilmez, kendi tarihini bilmez. Batının değerlerini kendi değerlerimizden daha fazla biliyor. Sömürge anlayışı da bu… Bu ülkeyi işgal ettiklerinde ilk yaptıkları şey, bu ülkenin dinini, dilini, tarihini aşağılar. Gençlik de işgalcinin değerlerini daha üstün görmeye başladığı zaman kendi köklerinden uzaklaşır” eleştirisinde bulundu.

AİLE YOK ORTADA

Eğitim alanında yapılması gerekenler olduğunu belirten Ekrem Erdem “Bu ülkenin her çocuğudinini anaokulunda öğrenmeli, kendi tarihine düşmen olmamalı. Yıllarca bu ülkede insanlar Osmanlı düşmanlığı üzerine eğitim gördü. Kuzey Kıbrıs’taki genç de Güney Kıbrıs’ı yaşantı olarak yakın buluyor sonra. Ebeveynler çocuklarına iyi bir örnek olmalı. Mutlaka İslami bir terbiye almalı. Eskiden dedeler, ebeler vardı. Ama şimdi çekirdek aile. Hatta anne çalışıyor, baba çalışıyor aile yok” tespitini yaptı.

*** 

Kimliksizleştirme operasyonu

Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak ise günümüzde Batılı sermayelerin kurguladığı eko sistemi içindeki teknoloji, her ne kadar istifadeye açık bir araç olsa da yanlış kullanımının yol açtığı felakete işaret etti.

Abdurrahman Dilipak “Teknoloji niçin istemiştik ne oldu. Teknolojinin dönüştürücü gücü bizi dönüştürdü. Çünkü bilmediğimiz bir şeye sahip olduk ve teknoloji bu anlamda bizim için dua ile istenen belaya dönüştü. Makineniz var peki çizgi filmleriniz, belgeseller, drama, tiyatronuz var mı? Hem işin şekil, meta, alınıp-satılan kısmına takıldık. Ruhsuz bir şekilcilik bizi esir aldı. Seromoni, ritüel ve ikonalar arasına sıkışıp kaldık. Tarih bir mefahire dönüştürüldü, din de. Her ikisini de magazinleştirdik. Maalesef durum bu. Bugün kültür, yaşam tarzı, moda denilen şey bir kimliksizleştirme operasyonunun aracı haline geldi” ifadelerini kullandı.

SENTETİK DİN YAPAYLIĞI

Dini yaşamın için boşaltıldığını vurgulayan Dilipak “O sentetik din, insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Allah’ın (cc) dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Cami avlusunda rüşvet pazarlığı yapanlarla, kendi beynamaz olup adı camiye verilen insanları örnek ilan ederek nereye kadar gidebilirsiniz ki! Fıtratımız bozuldu. Dini bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda vicdanlara hapsettik. Din ritüel, seremoni ve ikonalar, folklorik ögelerle “CULTUR”al bir aidiyete dönüştürüldü” dedi.

EVİMİZ KUR’AN MEKTEBİ OLMALI

Herkesin kendine bir özeleştiride bulunmasının şart olduğunu söyleyen Dilipak “Önce çocuklar dışında kişinin kendi kararı önemli. Yoksa babanız peygamber olsa, ya da başınızda peygamber olsa, siz gemiye binmedikten sonra kurtuluş yok. Ve sonra aile tabii. Evimizi bir Kur’an mektebine döndürmemiz gerekiyor. Vahiyle, yani iman ettik dediğimiz kitapla bir yüzleşmemiz gerekiyor. Kafamızı kiraya vermeden, Hz. Resul’ün anladığı, öğrettiği, yaşadığı gibi bir anlayışa sahip olmamız gerekiyor. Devlet gölge etmese başka istediğim yok. Maarif bizde vakfın işidir. Devlet eliyle bu iş olmaz” önerilerinde bulundu.

***

Anne ve baba örnek olmalı

“Çocuklar ve gençlerin dijital ortamlardan uzak tutmak pek mümkün görünmüyor” diyen Yusuf Adıgüzel “Ancak daha fazla yerli içerik üreterek, onlara alternatifl er sunarak belki tedbir alabiliriz. Çocuklara internetten uzak durmasını, daha fazla kitap okumasını, arkadaşları ile kaliteli zaman geçirmesini tavsiye ederken, biz ebeveynlerin iyi örnekler olmamız gerekiyor. Elimizden akıllı telefon, lap top düşmez iken, çocuklarımıza söz geçirmemiz de kolay olmuyor” sözleriyle aileye büyük ödev düştüğünü belirtti.

YERLİ İÇERİK ÜRETMEK LAZIM

Nüfusumuzun yüzde 91’i internet, yüzde 71 sosyal medya kullanıyor. Türkiye’de insanların günde ortalama 8 saatlerini internette geçiriyorlar. Çocuklar ve gençlerde bu oran daha da artıyor. Bu tabloya dikkati çeken Akademisyen Yusuf Adıgüzel de “Bu mecralarda genç nesillerin saatlerce maruz kaldığı içeriklerin bizim kültürel değerlerimizle çok da uyumlu olduğunu söylemek mümkün değil. Küresel kapitalizmin dijital araçlarla bize (ve tüm dünyaya) dayattığı dünya görüşü, bu coğrafyanın ve toprakların kültürü ve inançlarıyla adeta savaşıyor. Dijital araçlarda sunulan içerikler doğrudan genç dimağları iğdiş etmeye odaklanıyor. Trend olan popüler filmler, diziler, kısa videolar, fotoğrafl ar, sözler batı kültürünü dünyaya empoze etmeye hizmet ediyor. İçerik üretmek külfetli bir iş olduğu için, dijital ortamlarda daha çok başkalarının ürettiği içerikler (repost, retweet, beğenme) yaygınlaştırılıyor” şeklinde konuştu.[haber devam ediyor]

DEVLET NE YAPMALI?

Tehlike her an yanı başımızdayken sadece anne ve babaların değil devletin de üzerine düşenler olduğunu ifade eden Yusuf Adıgüzel ayrıca “Devletin ise genç nesilleri dijital mecralardaki risklerden korumaya yönelik daha proaktif tedbirler alması gerekiyor. Sosyal medya ve dijital iletişime yönelik düzenlemelerin bir an önce yapılması önem arzediyor. Hem bireysel, hem de kurumsal kullanıcıları uluslararası bilişim şirketlerinden gelecek risklere karşı bilinçlendirmek ve korumak her geçen gün daha önemli hale geliyor. Alandaki kurumsal yapılanmanın tamamlanması, sivil inisiyatifl erin güçlendirilmesi, dijital okuryazarlığın etkili bir biçimde öğretilmesi gerekiyor” uyarılarını dile getirdi.

-İşgale hayır!

-‘Zihin işgaline, mücadeleyle direnilebilir’

Editör: TE Bilisim