Sümeyye Aksu / Ebru Okanlar 

Son günlerde bütün dünyada çocukları ve ailelerini tuzağa çeken Squid Game adlı dizi etrafa ölümcül tehlike saçıyor. Türkçedeki karşılığı “Kalamar Oyunu” olan diziye baktığımızda boyun eğen, sorgulamayan, itiraz etmeyen, şiddeti içselleştiren karakterler dolu olduğu göze çarpıyor. Öte yandan artan şiddet sahneleri toplumsal şiddetin artışını da tetikliyor. Özellikle çocuklarherhangi bir zihinsel işleme tabi tutmadan bu rol modellerli kopyalıyorlar. İzleyenlerin eleştirmediği, her eylemi onayladığı bir dramatik anlayış kurulunca oradaki yanlışlar çocuklara doğru geliyor ve ne yazık ki şiddet onaylanıyor. Sosyal medyanın ve Squid Game, Mavi Balina gibi oyunların çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu Yetim Vakfı Psikososyal Destek Merkezi Psikoloji Birimi Sorumlusu Uzman Psikolog Amine Hümeyra Buldur, Psikolog Dilara Ocak ve Psikolog Kerem Gümüş ile konuştuk.

ÇABA SARFETMEK GEREKİYOR

Öncelikle hiçbir şey için tamamen zararlı veya tamamen faydalı demenin doğru olmadığını ifade eden Uzman Psikolog Amine Hümeyra Buldur,“’Sosyal medya kullanımı neden kötü? Ne kadarı zarar vermez? Ne kadar iyi olabilir?’ gibi sorulara yoğunlaşmak daha çözüm odaklı yaklaşmamıza yardımcı olabilir” dedi. Buldur ”Zira cep telefonları ve dijital cihazlar günlük hayatımızın bir parçası haline gelmişken çocuğun dünyasından sosyal medyayı tamamen çıkarmanın sebep olabileceği pek çok handikabı da masaya yatırmak gerekir. Tamamen yasaklamak en kolay ve en konforlu yol fakat sorumluluk alıp kontrol ve takibini yapmak daha fazla çaba gerektirmektedir” diye konuştu.

DEPRESYON VE KAYGIYA SEBEP OLUYOR

Günümüz teknolojisinin insanoğlu için bir nimet olduğunu dile getiren Buldur, buna karşılık çocukların savunmasız olmasının ise sosyal medyanın olumsuz etkilerine onları daha açık hale getirebileceğini kaydetti. Buldur “Peki bu etkiler neler? İlk olarak yanılsamanın sebep olduğu kaygıyı ele alalım: çocuklar, kendi hayatlarına odaklanmak yerine sosyal medyada başkalarının ne yaptığını bilmekle daha çok ilgilenip bundan keyif alabilirler” dedi. Buldur sözlerine şöyle devam etti:

“Genellikle insanlar sosyal medyada hayatlarını olduğundan daha mükemmel ve daha mutlu olarak tasvir ederler. Bunları gören çocuk mükemmel bir hayata sahip olmadığı için yeterince değerli olmadığını düşünerek depresyon ve kaygının kurbanı olabilir. Bu durum duygusal ve sosyal gelişimlerini de olumsuz etkileyebiliyor.”

SİBER ZORBALIK VE SOSYAL İZOLASYON

Sosyal medyanın en yaygın olumsuz etkilerinden birinin de siber zorbalık olduğunu ifade eden Buldur “Siber zorbalık; başka bir kişiyi taciz ya da tehdit etmek, utandırmak veya hedef almak için teknolojik platformlardan yararlanmak anlamında kullanılmaktadır. Bu zorbalığın çocukları intihara kadar sürükleyen ciddi etkileriyle her geçen gün daha sık karşılaşıyoruz” dedi. Diğer yandan çocukların kendilerini sosyal medya dünyasına kaptırdıklarında, genellikle gerçek hayatlarının izini kaybetmeye başlayıp sosyal izolasyon yaşamaya başladığını söyleyen Buldur“Sosyal medya ile haddinden fazla haşır neşir olmak, sosyal ilişkileri ve becerileri de önemli ölçüde etkileyebiliyor. Beden dilinden ve mimiklerinden mahrum bir şekilde yürütülen sanal iletişim gerçek hayatta diğer insanların ruh hallerini ve duygularını anlamak için gereken becerilerin gelişmesine ket vurabilir” diye konuştu.

“KİLİT ROL OYNUYORLAR”

Sosyal medya fenomenlerinin çocukların arasında çok popüler olması, hayatlarında kilit bir rol oynamalarına neden olabildiğini vurgulayan Buldur “Genellikle özdeşleşmenin kolay olduğu kimseler olarak algılanan fenomenler çocuk izleyicileri için daha çekici bir hale geliyorlar. Bu oluşum her ne kadar olumlu bir etkileşim potansiyeline sahip olsa da günümüzde daha ziyade ticari amaçla işlemesi olumsuz yönleri ile daha çok karşımıza çıkıyor. Bu olumsuz etkilerin başlıcalarını ise “gerçek hayat algısı”, “benlik saygısı” ve “beden imajı” anlayışları üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri üzerinden irdeleyebiliriz” dedi.

GERÇEK OLMAYANA İMRENİYORLAR

Çocukların ve özellikle ergenlerin, sosyal medya fenomenlerini rol model olarak benimsediklerini vurgulayan Buldur “Sahip oldukları popülarite ile mükemmel bir hayat yaşadıkları yanılsaması özellikle ergenlerde yorulmadan, kolay yoldan para kazanmanın ve hayallerini gerçekleştirmenin en uygun yerinin sosyal medya olduğuna dair bir inanç geliştirmelerine sebep olabiliyor Youtuber olmak, Instagram fenomeni olmak gibi hedeflere sahip oluyorlar ve artık onları başka mesleklere yönelik motive etmek neredeyse imkânsız hale geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

OYUN KAVRAMINI DEĞİŞTİREBİLİR

Çocukların gerçek ile kurguyu ayırt etmede zorlandığını belirten Buldur “Yetişkinlerin dahi etkilenip tesirinde kaldıkları şeylerin çocukların dünyasındaki karşılığı çok daha derin oluyor tabi ki. Çocukların fiziksel, duygusal ve dil gelişiminde çok büyük rol oynayan ‘oyunların’ bu yapımlarla karşımıza çıkması oyun kavramını değiştirecek algılar oluşturmaya sebep olabiliyor.Şiddetin öğrenilebilen ve öğretilebilen bir şey olduğunu unutmamak gerek. Bu tarz dizi ve oyunlar şiddetin biraz daha normalleştirilerek günlük hayata sirayet etmesini kolaylaştırabiliyor. Çocuklar bu yapımlardan edindikleri görevleri birer oyun olarak algılayıp yerine getirmeye çalışabilir ve bu esnada zarar görebilirler” ifadesini kullandı.

DEĞER YARGISI İÇİN BÜYÜK BİR TEHDİT

Buldur, “Squid Game dizisindeki gibi, ödül ve cezanın merkezde yer aldığı, kazanmak ve kaybetmek üzerine kurgulanmış oyunlar daha cazibeli görünerek motive edici oluyor ve sınırları ortadan kaldırabiliyor. Kontrolsüzlüğün hâkim olduğu bir yerde seni engelleyen bir şey yokken dilediğini yapabilirsin, vahşileşebilirsin mesajı, değer yargısı için büyük tehdit oluşturuyor. Dizideki gibi “yüzünü görmüyorlarsa her şeyi yapabilirsin ama teşhis edilirsen/ifşa olursan ölürsün” şeklindeki yaklaşım çarpık bir kimlik algısını beraberinde getirebiliyor” diye konuştu.

Dizinin, izleyiciye birçok olumsuz mesaj dayattığını vurgulayan Buldur “’Başkasının hayatı söz konusu bile olsa daima kendini öncelemesini’, ‘Kurnaz ve sinsi olmalısın’, ‘Merhamet gösterme’, ‘Uyanık ol yoksa ölürsün’, ‘İyilikten maraz doğar’,‘Merhamet edersen merhamete muhtaç olursun’ gibi pek çok olumsuz mesajı da içinde barındıran dizi aynı zamanda bir yaşamayı hakketme hiyerarşisi varmış gibi ‘Ailen yoksa yaşama amacın yok, tek başına olan gözden çıkarılabilir’ şeklinde bir çıkarıma sebep olarak değersizlik empoze ediyor” dedi.

ŞİDDETİ NORMALLEŞTİRİYOR!

Psikolog Kerem Gümüş, oyunun çocukların dünyasını şekillendiren en etkili yöntemlerden biri olduğunu vurguladı. “Oyunun basit ve kolay oynanabilirliği çocukları daha cezbeder bir halde” diyen Gümüş, Oynanan oyunlar için herhangi bir malzemeye gerek yok mesela. Hatta günlük hayatlarında çocukların oynadığı oyunları tasarlamışlar. Günlük oyunlarına şiddeti eklemeleri "oyunu daha eğlenceli hale getirir" diye düşündürür ve şiddeti normalleştirir. Çocuklar bu oyunlar sonucunda diziyi taklit etmek adına fiziksel şiddette bulunur, kaybedince oldukça öfkelenir. Bazı çocuklar diziyi ciddiye alıp her zaman oynadıkları oyunları oynamaktan bile çekinebilir” diye konuştu.

TRAVMATİK SÜREÇ KAÇINILMAZ

Dizide şiddetin çok fazla olması yine çocuğun bu durumu normalleştirmesine ve şiddet eğilimi göstermesine neden olur” diyen Gümüş, “Oynadığı birçok oyunda, günlük hayatında, okulda akranlarına zorbalık yapar, şiddet gösterir. Çocuklar bu durumlarla empati kurar. Kendi hayatıyla bağdaştırır. Dizide şiddetin bu kadar açık gösterilmesi ve gerçek dünya ile bağının yüksek olması çocuklarda travmatik etki bırakır. Korku nöbetleri, öfke krizleri, gece tek yatamama veya kabuslar, bu tarz travmatik süreçlerde kaçınılmaz bir gerçektir” şeklinde konuştu.

SOSYAL İLİŞKİLERİ ZEDELİYOR

“Siber zorbalığın özellikle ergen çocukların yaşamlarına intihara varabilecek kadar olumsuz etkisi de oluşabiliyor” diyen Psikolog Dilara Ocak, “Birçok kurbanı var bu siber zorbalığın. Depresyon ve travmaya da neden olabiliyor. Buna ek olarak da zaman kaybı; dediğim gibi sosyal medyada takılma süresi uzadıkça olumsuz etkileri çoğalıyor. Çocuk bağımlılık haline getirebiliyor. Hatta sadece psikolojik değil fiziksel zararını da çocuklar üzerinde görebiliyoruz. Örneğin saatlerce zaman harcayan çocuk teknoloji bağımlılığının yanı sıra psikolojik olarak da ilerleyen süreçlerde depresyon, takıntı, anksiyete, kaygı gibi rahatsızlıklara maruz kalabiliyor. Ve bunun yanında sosyal ilişkileri de zedeleyebiliyor” diye konuştu.

Editör: TE Bilisim