Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Şahin, yürümekten bitap düşen ayaklarına aldırmadan, açlığın vermiş olduğu ıstırapla ilerliyor, açık bir lokanta arıyordu. Kâbe’nin karşısındaki Hilton Otelinin saati 2.00’yi gösteriyordu. İnadına, bütün lokantalar, büfeler kapalıydı. Normalde, Kâbe çevresinde günün yirmi dört saati açık olan bir yerler bulunurdu ama o gece her nasılsa, anlaşmışlar gibi hepsi de kapalıydı. 

Şahin, neredeyse yirmi dört saattir açtı ve uykusuzdu. Arife sabahı, Arafat’a yirmi beş kilometrelik yolu yürüyerek gitmişti. Vakfe duasından sonra Mina’ya da yürüyerek geçmiş, orada şeytan taşladıktan sonra bir minibüste zar zor yer bularak Harem’e dönebilmişti. Bu süre zarfında yiyebildiği de ancak üç beş hurmadan ibaretti. Yorgundu ama haccın farizasını yerine getirmiş olmanın mutluluğu bütün hücrelerine yayılıyordu. Mesvele’deki oteline gidip yatağına uzanmayı arzuluyordu ama biliyordu ki bu boş mide ile uyuyamazdı. Bu sebeple otel güzergâhındaki sokakları tek tek arşınladı. Normalde seçici bir insandı. Arap yemeklerini tercih etmezdi ama o andaki durumu önünde seçenek bırakmıyordu. Ne bulsa yemeye hazırdı, yeter ki bir tabak sıcak yemek olsun…

Aksilik bu ya, ertesi günün bayram olmasından mıdır bilinmez, açık olan küçücük bir büfe dahi yoktu. 

Açlığın verdiği acı!

Şahin, bir ara geriye dönüp Aziziye yönündeki lokantaları da araştırmayı düşünüyordu ki hatırına gelen yeni bir düşünceyle bütün benliği sarsıldı. Bedeni, âdeta elektrik akımına uğramıştı. Yorgun bedenini daha fazla taşıyamadı ve kaldırım taşına oturmaya mecbur kaldı. 

Şahin, Âlemlerin Efendisi’nin (sav) de bu sokaklarda günlerce aç dolaştığını hatırlamıştı. Kendisinin o anki durumu ile Allah Resulü’nün durumu arasında bir bağ kurdu. Bir anda, açlığın verdiği acı, sevgilinin tattığı acıya ortak olmanın sevincine dönüştü. İstedi ki bu hal hiç bitmesin. Ayağa kalktı ve oteline doğru yürümeye başladı. O an, en sevdiği yemekler önüne servis edilse dönüp bakmazdı. Mekke sokaklarında günlerce aç gezen Nebi’yi hayal ederek oteline doğru ilerledi.

Nabi KÜÇÜK

***
Hoş Geldin Ramazan

 *

Ramazan Ramazan,

Hoş geldin Ramazan,

Seni çok özlemiştik,

Hoş geldin Ramazan.

 *

Sen bize nur getirdin,

Orucu bize sevdirdin

Bize sabrı öğrettin,

Hoş geldin Ramazan.

 *

Teravih kılınır bu ayda,

Namazlar edilir eda,

Seni çok seviyoruz

Hoş geldin Ramazan.

 *

Bu ayda oruç tutulur,

Fakirlere yardım edilir,

Her derde sabredilir

Hoş geldin Ramazan.

 *

Hastaysan, tutamazsan üzülme,

Ramazandan sonra edersin kaza,

Allah vermis kolaylığını

Hoş geldin Ramazan!

YAVUZ SELİM SELAMET  -5B

***
Orucunu açmadan!

Selam; ben Yusuf, 11 yaşındayım. En sevdiğim şeyler: Oruç tutmak, yemek yemek, bilgisayar oynamak ve maceralara atılmak. Ramazan’ın gelmesiyle birlikte, doğrusu çok heyecanlıyım. Bir an önce sahura kalkıp yemek yemek ve iftar sofralarında dua etmek istiyorum. Şu an bilgisayarımın başında üç yıl önceki ramazan fotoğraflarıma bakıyorum. Şu an baktığım fotoğrafın anısını dün gibi hatırlıyorum.

Anım ne biliyor musun? Dur! Hemen anlatayım:

Bir gün, iftar sofrasında ezanı beklerken abim oradan bir hafta sonraki “Güzel Ezan Okuma Yarışması”na hazırlık yapıyordu. Sonra abim ezan okudu ve ben de suyumu içtim. Annemler güldü…

Ben ağlamaya başladım, orucum bozuldu diye.  Sonra annemler bana yanlışlıkla yenilen veya içilen maddenin orucu bozmayacağını söylediler. O günden beri sofrada biri orucunu açmadan ben de açmıyorum. Neyse, uyku vakti geldi, Allah’a emanet.

Yusuf Şeker - 5C

***
Ramazan

Ramazan ayı, hepimiz için başka başka manalarla yüklüdür. Sahurları, iftarları, imsak saatleri, oruçları, teravihleri, sadakaları, misafirlikleri, pidesi, güllacı, manileri, davulları, mukabeleleri, hatimleri… Sabretmenin güzelliği, paylaşmanın huzuru, secdelerin inşirahları, okunan Kuranların sedaları…

Dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslüman’ın kalbi ortak bir sevinçle, heyecanla çarpar. Ramazan ayının kendi gelirken yanında getirdiği güzelliklerinin verdiği bir sevinçtir, heyecandır bu. Kuşatır kalpleri huzurla.

Bosna’da, Pakistan’da…

Her Müslüman coğrafyanın ayrı ayrı Ramazan hikâyesi vardır. Benim ailemin de Ramazan hikâyesi bu coğrafyalardan yana nasiplidir. Bir gün Afrikalı öğrenciler misafir olur iftar soframıza, başka bir gün Doğu Türkistanlı… Bir Ramazan; babam, Arakan kamplarında iftar açarken, başka bir Ramazan Somali’de, başka başka Ramazanlarda Bosna’da, Pakistan’da… Gittiği yerlerden dönerken bol bol Ramazan hikayeleri getirir; bazıları hüzünlü, bazıları umut dolu, bazıları oldukça farklı… Ama hepsinin özünde hissedersiniz Müslüman olmanın ne demek olduğunu; bir binanın ayrılmaz tuğlaları, bir vücudun kopmaz uzuvları olduğumuzu…

Ramazan; bir hazırlıktır, gelecek on bir ayımızı Müslümanca duruşla yaşayabilmemiz için güç kazandığımız. Ramazan, bir diriliştir, üzerimize serpilen vurdumduymazlığımızdan silkelendiğimiz. Ramazan; bir umuttur, bütün hüzünlerimizin biteceğine dair hissettiğimiz. Ramazan; sen ne mübarek bir aysın ki bizi biz yaparsın, toparlar, ayağa kaldırırsın. 

Yusuf EVRAN

***
İnsanı Öldüren

 *

Ölüm anı bilinmez, sen kendini bilsen

İnsanı öldüren, yalan dünyaya kanmak

Ölüm bir an gecikmez, tüm servetin versen

İnsanı öldüren, yaşadığını sanmak

 *

Başarısızlığa bakar, kudurup durur

Eninde sonunda, ölüm bulunup bulur

Ağaç başta yaş olsa da kurulup kurur

Kimileri haysiyeti unutup ulur

 *

Bu sözler, isimsiz yazılsın, bir aşk ile

Nasipten öte köy yok, şânın olsa bile

İstediğin yap, ne gelir senle menzile

Şehadet ya Rab, söylemesi kolay dile

 *

Ne savaşlar ne katiller ne de satılmak

Ne yaralar ne kurşunlar ne de asılmak

Sanırsın insanı öldürür, hayıflanmak

İnsanı öldüren, yaşadığını sanmak

Abdullah ZEMHER

***
Şoförlük

Şoförlük zor bir meslektir, bütün gün oturup direksiyon sallarsın. Şoförler günde yüzlerce insanla karşılaşır. Uzun yol otobüs şoförlerinin işi gücü sigara içmektir. Uzun yol otobüs şoförlerinin arkasında oturan yolcuların vay haline… Allah yardımcıları olsun. Çünkü sigara dumanını şoförle birlikte çekerler. Sanki beş tane sigara içmiş gibi olurlar. Bana göre en usta şoförler, dolmuşçulardır. Çünkü bir eliyle sigara içer, bir eliyle vites atar, direksiyon kullanır. Bir eliyle de para alıp verir. Bir de kafasıyla omzunun arasına telefonu sıkıştırıp telefonla konuşur. Bu vaziyette bir yandan da yola bakar. Bunları dolmuşçudan başka kimse yapamaz. Kamyon şoförleri ise atletli sigaralı birer dayıdırlar genelde. Her derde deva için bir haydar taşırlar. Bir sıkıntı oldu mu tırdan aşağıya atlayıp adama saldırır ve onu hastanelik ederler. Taksi şoförleri ise bazıları dolandırıcıdır. Özellikle turistlere karşı… Taksici amcalar tam bir magandadır. Yolları en iyi onlar bilir. Arabaların arasından çok iyi kaçarlar. Tabii onların işi de bu. Bütün gün direksiyon sallıyorlar. şoförlerin işini hafife almamak lazım. Onlar bizim her şeyimiz…

Mustafa Hasan KILIÇ

Editör: TE Bilisim