Sabır; nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan korumak, nimet haliyle mihnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etmek, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmamaktır.

Başa gelen musibet, felaket ve sıkıntılardan sabırla çıkılır. Sabır aydınlıktır…

Sabır; dayanmaktır zorluklara, tahammül etmek, göğüs germektir acılara… Acele etmeden sükunetle işin sonunu beklemektir, pes etmemek, yılmamaktır…

Sabır; başa gelen musibetlerden dolayı yakınmamak, sızlanmamak; zorluklar karşısında hali yalnız Allah’a arz etmek, O’na tevekkül etmek, O’na güvenmektir…

Peygamberler erdemidir sabır…

Sabır, Hz. İsmâil’in, kendisini kurban etmek isteyen babasına olan teslimiyeti, (Sâffât, 37/102.) Zulme karşı “Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver.” (A’raf, 7/126) diyen Hz. Musa ve Hz. Harun’un’ın duası, Yusuf’u yitirmiş Yakub’un “sabr-ı cemîl” tesellisi, (Yûsuf, 12/18.) Eyyûb’un yıllarca yaşadığı hastalığının tedavisidir. (Enbiya, 21/83-84)

Hani hayatı tam anlamıyla sabırla örülü o kutlu Peygamber (s.a.s.) oğlu küçük İbrahim öldüğünde yüreği acıdan kavrulmuştu da gözleri yaşarmıştı. Uhut’da Hamza’ya saplanan oku hatırladıkça hep o anı yaşadı durdu; can yoldaşı, Fatıma’nın annesi, İslam’da ilk iman sahibi Hz. Hatice’nin vefatı onu derinden sarstı; hamisi Ebu Talip dünyadan göçünce, onun merhamet dolu yüreği bir kez daha kanadı ama sabretti. Üstelik hak davasında şahsına yapılan hakaret ve eziyetlerden incindiği hâlde şikayet etmeyip, “Rabbim bana yeter” diyerek bize sabrın imanda kararlılık, ibadette dayanıklılık ve en hayırlı yolla mücadele etmek olduğunu öğretti. Çünkü o, sabrın geniş ve hayırlı bir lütuf olduğunu biliyordu.

Yüce Mevla onu asla yalnız ve mahzun bırakmadı. İnanıyoruz ki, sıdk ile bağlandıktan sonra sabredenleri de yalnız ve yardımsız bırakmayacaktır.

İmanın kemale ermesini sağlayacak ibadetlerin yapılabilmesi de sabra bağlı… Meselâ, oruçla sabır o kadar özdeşleşmişti ki; Peygamberimiz (s.a.s), Ramazanı sabır ayı, (Ebû Dâvud, “Savm”, 55; Nesâî, “Sıyâm”, 1, 82,84; ) sabrı imanın yarısı, orucu da sabrın yarısı olarak ifade etmiştir. (Tirmizî, “Deavat”, 86; İbn Mâce, “Sıyâm”, 44.) Çünkü sabır Allah’ın emri doğrultusunda nefsi, hevasından (arzu ve hazlarından) men etmek, onu durdurmak demektir.

●Günün Ayeti

““Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Bakara, 2/263)

●Günün Hadisi

“Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 60)

●Günün Duası

“Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki ardında hiç hastalık izi bırakmasın.” (Müslim, “Selâm”, 47)

●Ramazannâme (Ramazan Manileri)

Bak kışın ayazına,

Kalk Hakk’ın niyazına,

Haydi hemen gidelim,

Teravih namazına..

●Sıkça Sorulanlar

Orucu kasten bozmanın hükmü nedir?

Orucu kasten, yani bir mazereti olmadığı hâlde bilerek bozmak, Ramazan’ın hürmetine saygısızlıktır ve büyük günahtır. Hz. Peygamber (s.a.s.), orucunu bu şekilde bozanların keffâret ile yükümlü olacaklarını belirtmiştir (Buhârî, Savm, 30). Oruç keffâreti, iki kamerî ay veya 60 gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Buna da gücü yetmeyen kişi, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur. Bu keffâretin yanında ayrıca, tövbe edilmesi ve bozulan orucun da kazası gerekir.

Göz damlası orucu bozar mı?

Konunun uzmanlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç, miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesâmat (gözenekler) yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır.

Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla göz damlası orucu bozmaz.

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Oruç Sıkça Sorulanlar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Metin!

Demir emrinle parçalanırken nefsimin elinde bırakma beni

Dağlar sana boyun eğmişken şeytanın aldatmacalarına kandırma beni

Denizler izninle yarılırken sebeplerin arasında oyalama beni

Dilim sana içtenlikle yakarırken sözlerimden fazlasıyla anla beni

Ya Veliyy!

Sana tevekkül ettim vekilim sensin

Sana iman ettim sahibim sensin

Sana sığındım sırdaşım sensin

Sana güvendim veliyyim sensin

Sana bağlandım dostum sensin

Sana tutunuyorum bütün varlığımla

Kimsenin yere yıkmasına izin verme beni

(Senai Demirci)

el-Vekîl:  İşlerini yoluyla kendisine bırakanların işini düzeltip onların yapabileceğinden daha iyi temin eden. Bütün varlıkların işlerini düzenleyen, onları sevk ve idare eden, yardımını esirgemeden koruyup gözeten ve kullarının rızıklarına kefil olan.

el-Kavî: Her şeye gücü yeten, kudret sahibi, gücünde ve kuvvetinde kendisine denk olmayan, yarattığı varlıklara da dilediği kadar kuvvet veren.

el-Metîn: Çok sağlam. Kuvveti ve gücü eksilmeyen, kendisine zarar verilemeyen, zalimlere ve zorbalara karşı gücünü gösteren ve yalnızca kendisine güvenilen.

el-Velî: İyi kullarına dost olan. Yarattığı varlıkların tüm ihtiyaçlarını karşılayan, onları koruyup gözetleyen, seven ve işlerini idare eden.

●Bir İnci

“Allah’ı tanıyan kişi insanlardan özür diler. Özür dileyenin özrünü kabul eyle.

Sana eziyet edeni affedip tatlı ve yumuşak söyle. Elinden geldiği kadar kusurları affet, ayıpları görmezden gel. Af ihsanların en güzelidir.” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)

●Peygamberimizden Hatıralar

Hz. Peygamber, çocukları çok severdi. Zira o, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti (Enbiyâ, 21/107) ve çocuk sevgisi, Allah’ın insana bahşettiği merhamet duygusunun göstergesiydi. Bir bedevî Hz. Peygamber’e (s.a.s) gelerek ona, “Sizler çocukları öper misiniz? Biz onları (hiç) öpmeyiz.” demişti. Nebî (s.a.s) ona şu anlamlı cevabı vermişti:

“Allah senin gönlünden merhameti çekip almışsa ben ne yapayım?” (Buhârî, Edeb,18; Müslim, Fedâil, 64; Hadislerle İslam, VI, 391.)

●Her Güne Bir Kavram

Sırât-ı müstakîm: 

Sözlükte “anayol; doğru ve apaçık yol” mânalarına gelen sırât ile “dengeli ve dosdoğru” anlamındaki müstakīm kelimelerinden oluşan sırât-ı müstakīm “apaçık, dosdoğru ve hak yol” demektir.

1.Allah’ın gösterdiği dosdoğru yol, İslam dini.

Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte sırat-ı müstakim doğru olan yol budur.” (Âl-i İmrân, 3/51)

2. Kur’an-ı Kerim’in emirlerinin ve koymuş olduğu ahlaki ilkelerin Hz. Peygamber’in yaşadığı biçimde yaşanması.

“(Ya Rabbi!) Yalnızca sana kulluk eder, yalnızca senden yardım dileriz. Bizi sırat-ı müstakime (dosdoğru yola); kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. Âmin!” (Fâtihâ, 1/5-7)

Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah’a ortak koşmamak, anaya babaya iyilik etmek, evlâtlarının canına kıymamak, her türlü kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak, yaşama hakkına saygı göstermek, yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak, yalan söylememek, Allah’a verilmiş olan ahde vefâ göstermek” şeklinde özetlenebilecek olan belli başlı dinî ve ahlâkî görevler sıralandıktan sonra bunlara riayet etmenin Allah’ın dosdoğru yolu (sırât-ı müstakîm) olduğu, başka yollara sapmadan bu yolda yürümenin gerektiği bildirilmektedir (el-En‘âm 6/151-153).

Buna göre sırât-ı müstakîm müminler için İslâm dışı her türlü inançtan, Kur’an ve Sünnet’e aykırı davranışlardan uzak durarak yaşamını sürdürme idealidir.

Abdullah b. Mes’ûd’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s) bir gün düz bir çizgi çizdi ve “Bu, Allah’ın yoludur.” buyurdu. Ardından bunun sağından solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra, “Bunlar birtakım yollardır. Her yolun başında, ona çağıran bir şeytan vardır.” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: 

“Şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur. O hâlde ona uyun. Başka yollara tâbi olmayın. Sonra sizi onun (yani Allah"ın) yolundan ayırır.” (Enâm, 6/153) (Bk. Dârimî, Mukaddime, 23; İbn Hanbel, I, 435)

Editör: TE Bilisim