Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır. Peki, ruh ile beden ne zaman, nasıl buluştu? Bu buluşmadan beklenen nedir? Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

Rabb’in âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz.” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde “Bizim bundan haberimiz yoktu.” demeyesiniz. (Araf Suresi, 7:172)

Bütün ruhların yaratılıp toplandığı bezm-i elest… Bütün ruhlar Allah’ın huzurunda. Hepsi yaratıcısını biliyor ve tanıyor. Bilinenin ve tanınanın reddedilmesi aklen muhal. Meleklerin şahitliğinde bütün ruhlara sormuş, ben sizin Rabb’iniz değil miyim diye. Ruhların verdiği cevap: Kalubela. Ruhlar Rab’lerinin kim olduğunu bilerek bedenleriyle buluştular. Ruhlar ile bedenlerin buluşması bambaşka bir dünyanın kapılarını araladı. Allah’ın huzurunda Rabb’lerini bilerek, tanıyarak ve de onaylayarak hayat yolculuğuna başlayan ruhlara bedenleri emanet olarak verildi. Ruh ve beden birlikte dünya yolcuğuna çıkarken ruh verdiği sözü hatırlamak için çaba sarf etmek zorundaydı. Bu birliktelik her zaman ruhu rahatlatacak, huzuru bulmasını sağlayacak bir yolculuk olmayacaktı maalesef. Allah şöyle buyuruyor:

O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O; mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 67:2)

Ruh ve beden buluşunca imtihan hayatı başlar. Verilen sözün samimiyetinden mi yoksa başka bir sebepten mi bilinmez, verilen sözler bazen hiç hatırlanmazken bazen de ilk günkü heyecan ile bütün hayata yansır. Verdiği sözü hiçbir şekilde unutmayanlar, hayatları boyunca karşılaştıkları her sıkıntıda daha da Allah’a yaklaşırlar. Bütün sıkıntılara rağmen Allah (c.c.) ile kurdukları bu güzel bağın sebebi günü geldiğinde bedenlerini bırakarak ruhları ile Allah’ın huzuruna gideceğini bilmelerinden midir acaba? Her sıkıntı da “Allah’ım varsın, birsin, teksin her şeye kadirsin, varı yok eden yoku var edensin.’’ diye yapılan dualar, Allah’ın yanında karşılığını bulduğu için mi, verilen sıkıntılar artar, artan her sıkıntı da kulu Allah’a yaklaştırır.

Dünya insanoğlu için çok renkli yaratılmış. Sevdiğiniz kişiler ile hayata devam ederken her şey çok güzel ve hiç bitmeyecekmiş gibi. Sahip olmak için emek verdiğiniz şeylere ulaşmak sizi çok mutlu eder, onlardan ayrılmak zorunda kalabileceğiniz düşüncesi aklınızın bir köşesinde olsa bile gerçekle yüzleşmek ancak kaybettiğinizde gerçekleşir. Oysa Allah bizi sürekli uyarmaktadır:

Ant olsun ki biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 2: 155)

Anne babaya gösterilmesi gereken saygı ve sevgiden bahsederken bir gün onlarla çocuğun gibi ilgilenmen gerekene kadar bu ayeti tam layıkıyla anlayamazsın:

Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.  Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabb’im! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster.” diyerek dua et. (İsra Suresi, 7: 23-24)

Bu ayeti iliklerine kadar anladığını düşündüğünde anne baban yaşlanmış, onlarla çocuğun gibi ilgilenmeye başlamışsın demektir. Artık beklenen son yaklaşmakta, ruh bir an önce ebedî âleme gitmek için sabırsızlanmaktadır. Çünkü beden artık üzerine düşen görevleri yerine getirmekte çok zorlanmaktadır. Artık beden geri dönüşü olmayan bir yoldadır. Her derde deva bulunabilir ancak ihtiyarlık çok farklı süreçtir.

“Ey Allah’ın kulları! Tedavi olun çünkü Allah her hastalık için mutlaka bir deva yaratmıştır. Ancak bir dert müstesna, o da ihtiyarlıktır.” (Ebû Dâvûd, “Tıb”,1)

Yaşlılık Kur’an-ı Kerim’de erzeli’l-umur (ömrün en güç çağı/en zor anı) olarak ifade edilir: Allah sizi yarattı, sonra vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hâle gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü (güç) çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz ki Allah bilendir, kadirdir. (Nahl, 16:70)

Hayatın son evresi olan yaşlılıkta fizyolojik ve psikolojik güç ve yetiler zayıflar. Bu dönemin olumsuz yönleri olması sebebiyle hadislerde Allah’a sığınılacak hususlar arasında yer almaktadır.

O gün geldiğinde imtihan artık sadece yaşlılar için değil evlatlar için de başlar. O gün yaşanan hayatın kişiyi nasıl bir sona doğru götürdüğünü açık ve net bir şekilde görürsün. Kişinin hayatındaki samimi imanı, salih ameli her türlü sıkıntı ve meşakkat içinde rahat nefes alabileceği, huzur bulabileceği anları her fırsatta karşısına çıkarır.

Allah ile kurulan samimiyet öyle güzel bir şey ki kişinin sadece kendisinin değil etrafında olan herkesin nasiplenmesini sağlar.

“İyi ve kötü arkadaşın hâli, güzel koku satanla körük çekenin hâline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya sen satın alırsın ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise ya  elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.” (Buhârî, Zebâih 31, Büyû’ 38; Müslim, Birr 146. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16)

Hayatını Allah rızasını dikkate alarak geçirenlerin, ‘‘kalubela’’da Allah’a verdiği sözü hayatlarında unutmayanların hem kendilerine hem etrafındakilere yaşattığı sıcacık samimi anlar, son demde hayatta bırakılan güzel anılardır.

Ölümün soğuk yüzü sevdiğin birini o diyarlara göndermek ile ısınmaya başlar. Artık ölüm sana eskisi kadar ürkütücü gelmez olur. Yaratılmadan önce verdiğin sözü hatırlamana yardımcı olur. Ölüm artık senin için güzel buluşmaların olduğu yeni bir başlangıçtır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...

O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!

Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta...
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...
Sultan olmak dilersen tacı, sorgucu unut!
Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!

Editör: TE Bilisim