Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Hepinize merhaba, ben Kerem.

Bugün sizlere birkaç ay önce okumuş olduğum “Türklerin Serüveni” adlı kitabın tahlilini yapacağım.

Öncelikle kitaptan kısaca bahsedeyim. Kitap, Cansu Canan Özgen isimli gazetecinin 8 tane tarihçiye 8 farklı konuda çeşitli sorular yöneltmesiyle ve tarihçilerin cevaplarıyla ilerliyor.

Bir nevi soru-cevap kitabı diyebiliriz. Dili gayet yalın ve anlaşılır bir kitap. Ancak tarih ilmine sıfırdan başlayacaklara bu kitabı önermiyorum.  Kitabın bazı bölümlerinde anlatılanları anlamak için daha önceden o konu hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Mesela Hasan Sabbah ve Haşhaşilerin anlatıldığı bölüm... Bu konu hakkında hiçbir şey bilmeyen bir kişi bu bölümü anlamaz.

Şimdi size kitabın bölümlerini anlatmak istiyorum. Birinci bölümde Ahmet Taşağıl’a İslam öncesi Türk tarihiyle alakalı çeşitli sorular soruluyor. Mesela, Cengiz Han Türk müydü, Türklerdeki boy sistemi, Avarlar, Kimmerler gibi kavimlere değiniliyor. İkinci bölümde Haşim Şahin’e, Haşhaşilerle alakalı sorular yöneltiliyor. Hasan Sabbah, fedailerine Haşhaş kullandırıyor muydu? Şia mezhebi nasıldır, fedailerin yaptığı suikastlar nelerdir gibi başlıklara değiniliyor. Üçüncü bölümde İlber Ortaylı’ya, tarih bilimiyle alakalı genel sorular soruluyor. Tarih yazıcılığı, Türklerin tarihteki önemi ve hocası Halil İnalcık’tan bahsediliyor. Dördüncü bölümde Feridun Emecen’a, Fatih Sultan Mehmet ve dönemi ile ilgili sorular soruluyor. Beşinci bölümde Emrah Safa Gürkan ile Osmanlıdaki istihbarat ve casusluk faaliyetleri konusunda konuşuluyor. Altıncı bölümde Abdülkadir Özcan ile Osmanlının devlet sistemi ve Sultan 4. Murat döneminden bahsediliyor. Yedinci bölümde Ekrem Buğra Ekinci ile Osmanlıdaki isyanlar ve darbelere değiniliyor. Son bölümde ise Ali Güler ile Milli Mücadele Dönemine ve Atatürk’e değiniliyor. Özetlersek kitap, Türkleri her yönüyle ele alıyor.

Kitabın en beğendiğim kısmına gelirsek altıncı bölüm olan Abdülkadir Özcan ile yazılan 4. Murat döneminin anlatıldığı bölümdü. Sultan 4. Murat’ın içki içme meselesi toplumda çok yanlış biliniyor. Bu meseleye doğru bir şekilde açıklama getirilmiş. Genel olarak Sultan 4. Murat, doğrusuyla yanlışıyla ele alınmış. Eksik bulduğum ve tenkit ettiğim bölüm ise Emrah Safa Gürkan ile yazılan “Osmanlıda Casusluk ve İstihbarat.” Mesela bölümün son kısmında, istihbaratın saray kadınları ve harem boyutundan söz edilmiş. Ancak yeterli bir açıklama yapılmamış. Biraz daha açıklamaya yer verilmesinin gerektiğini düşünüyorum. Bölümün gayet açıklayıcı bulduğum kısmı ise Osmanlıdaki şifreli yazışmalar. Bu konudan yeteri kadar bahsedilmiş.

Bir okur olarak bu kitabı 10 üzerinden değerlendirecek olursam 7 puan veriyorum. Selçuklu dönemine fazla değinilmemesinden 2 puan ve Osmanlıda casusluk bölümünün yetersiz kısımlarından ise 1 puan kırarak bu kitaptan toplam 3 puan kırıyorum. Genel hatlarıyla yeterli ve anlaşılır bir kitap. Araştırmalarda kaynak olarak bazı kısımları kullanılabilir. Ancak birçok kısımda fazladan araştırmaya ihtiyaç var. Çeşitli konu başlıklarıyla alakalı, özet olarak bilgim olsun, diyorsanız ve soru- cevap tarzı kitapları seviyorsanız kesinlikle sizlere önereceğim kitaplardan bir tanesidir. Ancak detaylı bilgi öğrenmek istiyorum, diyorsanız bu kitaba değil, akademik eserlere yönelmeniz gerekiyor.

Kerem Aydın

***

Deprem

Bir pazar günü evde otururken ertesi gün kar nedeniyle okulların tatil olduğu haberini alınca çok mutlu olmuştum. Sabah uyanınca internette bir çalkalanma olduğunu fark ettim. Annemin de televizyonu açmasıyla birlikte bir deprem olduğunu öğrendim. İnsanların, sosyal medyada yüzlerce-binlerce adres paylaşması “Enkaz altında yakınımız kaldı. Saatlerdik yardım ekibinin bir türlü gelmediğini…” Yazmaları, durumun ne kadar vahim olduğunu anlamama sebep oldu. İnternette gezdiğim her sitede deprem ile alakalı paylaşımların yapılması, insanların; ne kadar da kötü bir durumda olduklarını gösteriyordu. Bize sürekli anlatılan “99 Depremi”nden bile büyük bir deprem olması, ölü sayısının saatler ilerledikçe katlanarak artması, yıkılan on binlerce bina, dümdüz olmuş şehirler, un-ufak olmuş beton yığınları hâlâ bir ders almadığımızı ve yapılacak binaları çok kötü bir sistem ile denetlediğimizi gözler önüne seriyordu. Ne yazık ki bir deprem ülkesi olmamız bizi nedense pek de ilgilendirmiyordu. Böyle bir durumda olmamız, ileride bizlerin de acınacak bir duruma düşmesine sebep olabilir. Bir düşünsenize; üstünüzde yıkık yirmi kat var. Toz toprak içindesiniz. Aç, susuzsunuz. Mevsimine göre üzerinize lapa-lapa kar yağıyor. Belki de vücudumuzun bir yerine saplanmış demir parçasıyla yardım bekliyoruz.

Allah korusun… Rabb’im bizleri, korktuklarımızdan emin kılsın. “Keşke” dememek için; depreme, milletçe bugünden hazırlıklı olmalıyız.

Ömer Faruk Küren

***

Duyan var mı

Güneş, bir altın gibi doğuyorken,
Semada ak bir kuş uçuyorken,
Kimseler, durup düşünemiyorken;
Anlayan, duyan var mı hakikati?

Kalemin ucu dahi acıtıyor,
Ademoğlu, “Ben en büyüğüm” diyor.
Deli bülbül zorla güle konuyor;
Anlayan, duyan var mı hakikati?

Bu ağacın gölgesinde kalmadı,
Kimseler bu dünyaya doyamadı.
Deli bülbül anlar mı ki dikeni?
Anlayan, duyan var mı hakikati?

İsmail Davlatov

Editör: TE Bilisim