Evrenin en büyük gizemlerinden biri olan karanlık madde, hâlâ bilim insanlarının aklını kurcalamaya devam ediyor. Karanlık maddeyi doğrudan gözlemleyemiyoruz; ancak galaksilerin hareketlerine, kütleçekim etkilerine baktığımızda, görünenden çok daha fazla bir şeyin var olduğu kesin. Bu gizemli maddenin doğasıyla ilgili şimdiye kadar öne sürülen geleneksel açıklamalar yetersiz kalırken, fizikçi Stefano Profumo bu açmazı iki sıra dışı teoriyle aşmayı deniyor.
AYNA EVREN: KARANLIK MADDENİN GİZLİ DÜNYASI
Profumo’nun 2025 Mayıs ayında yayımladığı ilk çalışmasında, karanlık maddenin aslında bizim evrenimizin bir “karanlık aynası”nda doğmuş olabileceği öne sürülüyor. Bu paralel evrende, bizim tanıdığımız proton ve nötronların karanlık versiyonları olabilir. Bu parçacıklar, kendi içlerinde farklı bir güçlü etkileşim ile bağlanarak karanlık madde kara delikleri oluşturabilir. Bu kara delikler yalnızca kütleçekim yoluyla bizim evrenimizle etkileşim kurabilir – yani tam da karanlık maddenin yaptığı gibi.
KOZMİK UFUKTA DOĞAN PARÇACIKLAR
Temmuz başında yayımlanan ikinci çalışmasında ise Profumo, karanlık maddenin kozmik ufukta ortaya çıkmış olabileceğini savunuyor. Büyük Patlama’nın ardından evrenin hızla genişlediği dönemde, evrenin gözlenebilir sınırı olan kozmik ufukta yaşanan kuantum dalgalanmaları, rastgele kütlelere sahip karanlık madde parçacıkları oluşturmuş olabilir.
Bu fikir, bir kara deliğin olay ufkuna benzer bir kozmik sınırda gerçekleşen parçacık oluşumuna dayanıyor. Yani karanlık madde, evrenin doğuş anlarında doğrudan “ufukta” meydana gelmiş olabilir.
GELENEKSEL MODELLER SIKIŞTI, YENİ UFUKLAR AÇILIYOR
Profumo, her iki yaklaşımın da oldukça spekülatif olduğunu kabul ediyor ancak teorilerin matematiksel olarak tutarlı ve test edilebilir olduğunu vurguluyor:
“Geleneksel parçacık teorileri, deneysel sonuçsuzluklar nedeniyle baskı altında. Bu yeni senaryolar, keşfedilmemiş alanlara ışık tutabilir.”
Her iki teori de günümüzün kuantum alan teorisi ve kozmoloji çerçevesinde geçerliliğini koruyor. Yeni gözlemler ve deneylerle test edilme potansiyeli bulunan bu fikirler, karanlık maddeye dair bilimsel anlayışımızda bir devrim yaratabilir.





