Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta AK Parti grubunda yaptığı konuşma açık söylemek gerekirse her yönüyle mükemmeldi.

Konuşmanın gerek içerik açısından gerek verdiği mesajlar açısından ve gerekse retorik açıdan hayli doyurucu ve ikna edici bir mahiyet arz ettiğini rahatlıkla ifade edebiliriz.

Tabir caiz ise kırk düşünülmüş, bir söylenmiş bir hitap metni vardı karşımızda. 

AK Parti’ye yakın tüm çevrelerde sabırsızlıkla beklenen bu konuşma, doğrusu beklenenin üzerinde bir etki husule getirdi.  

Konuşma metninin ayrıntılarına girecek değiliz lakin özellikle değinilmesi gereken birkaç husus var ki bunlar, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kişiliğiyle birlikte nasıl bir lider olduğunu göstermesi açısından bir hayli önemli…

Bahsini ettiğimiz bu çok mühim hususlar Erdoğan’ın konuşma metninin satır aralarında saklı…

Bunların başında partiyi değil, ülkeyi önceleyen ve ciddi bir fedakârlık örneği olan ‘seçim ekonomisine’ tevessül etmeyen yaklaşım geliyor.

31 Mart’ın hemen ertesinde kaleme aldığım bir yazıda da ifade ettiğim gibi seçim öncesinde özellikle de emekli maaşlarıyla ilgili bazı ekonomik konular Sayın Cumhurbaşkanı’nın önüne kondu ve bu yönde atılacak popülist adımların ilerleyen süreçlerde ülkeye çok pahalıya mal olacağı ifade edildi.

Geçmişte tanık olduğumuz oportünist siyasi figürlerin aksine Erdoğan, partisinin seçim galibiyetini değil; ülkenin geleceğini önceledi ve gerçek bir liderlik örneği sergileyerek muhtemel olumsuz sonuca daha en başından razı oldu.

Erdoğan’ın şu sözleri, bahsini ettiğimiz hususu çok net bir biçimde gösteriyor zaten…  

“Amacımız, palyatif tedbirlerle günü kurtarmak yerine enflasyonu düşürerek kalıcı refah artışını sağlamaktır. Ülkemize, milletimize ve gelecek nesillere bedel ödetecek her türlü popülist adımdan uzak durduk, duracağız.”

Böyle bir fedakârlığı her lider yapmaz… Hele hele günümüzdeki, “ben yoksam tufan” anlayışındaki parti ve liderleri yanından bile geçmez.

AK Parti’nin seçim sürecindeki en mühim handikaplarından birisi de Filistin meselesiydi.

Önceleri YRP’nin başını çektiği, sonradan bazı marjinal unsurların da dâhil olarak büyüttüğü bir fitne, seçim sonuçları üzerindeki müessir faktörlerden bir diğeriydi.

Bu hususta da Erdoğan, Gazze’deki rolünü anlatıp Türkiye’yi sıkıntıya sokmak yerine partisinin seçimi kaybetmesine razı oldu.

Aslında azıcık vicdanı olan herkes biliyordu ki Erdoğan, Gazze konusunda görünenden çok daha fazlasını yapıyordu/yapmıştı.

Lakin iş siyasi ahlaksızlık noktasına gelince tüm bunlar yokmuş gibi yansıtıldı, yalan ve iftiralar birbirini takip etti.

Filistin meselesinde kullandığı, İsrail’i ve başta ABD olmak üzere tüm dünya egemenlerini şoke eden argümanların kendisine suikast ve darbe girişimi olarak döndüğünü açık açık söyleyen bir lidere yapılan bu ahlaksız bühtan, gerçekten iç acıtıcıydı.

Esasen Erdoğan, seçim öncesinde, Gazze için yaptıklarını tüm ayrıntılarıyla anlatabilir ve durumu lehine çevirebilirdi ancak Türkiye’yi sıkıntıya sokacak bu açıklamalara tevessül etmeyerek erdemli bir şahsiyete ve liderlik anlayışına sahip olduğunu herkese gösterdi. 

İşin acı tarafı, bu apaçık gerçeğe rağmen, art niyet kumkumalarının yaydığı tezvirat nedeniyle Erdoğan’ın Filistin duyarlılığı sorgulanabildi maalesef.

Oysa Hamas yetkilileri bu hakikati birçok kereler kamuoyu ile paylaşmış, yapılan tezviratın önüne bizzat kendileri geçmeye çalışmışlardı.

Nitekim Heniyye’nin, cumhurbaşkanlığında kabulü ve sonrasındaki gelişmeler bu hususu bir kez daha teyit eder nitelikteydi lakin kötücül mahfiller amaçlarına çoktan ulaşmışlardı.  

Sonuç olarak Erdoğan, bahsini ettiğimiz hususlar çerçevesinde ülkesini, partisine tercih etmiştir ve bu yönüyle de gerçek bir lider olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.