Dedektiflik şirketini kılıf olarak kullanan Mossad ajanlarının yakalanmasını müteakip bir yasa değişikliği teklifi söz konusu oldu.

Bu teklifin gündeme gelmesinde Millî İstihbarat Teşkilatı’nın kendi internet sayfasında “casusluğun” tarifine dair yaptığı tespitlerin rolü hayli etkili…

Türk Ceza Kanunu’nun 328’inci maddesi casusluk suçunu ‘bilgi ve belge’ üzerinden işlenebilen bir suç olarak tanımlıyor.

Oysa ‘Mossad ajanları operasyonunda’ görüldü ki bu örgüt, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kullanarak Türkiye’de bulunan yabancıların araştırılmasını sağlamış ve casusluğa kendince bir kılıf oluşturmuştu.

Yeni yasa önerisi işte bu açığı kapatmaya ve belirsizliği gidermeye yönelik…

Bu gelişme doğal olarak özellikle de sosyal medya üzerinden dezenformasyon ve yalan haber üretme olgusunun mercek altına alınmasını intaç etti. 

Avrupa’nın epey zaman önce gördüğü bu güvenlik zafiyetinin nihayet Türkiye’de de teşrih masasına yatırılmış olması, millî güvenlik adına olumlu bir gelişme…

Tabii bize göre olumlu olan bu gelişme, bahusus FETÖ’cüler ile PKK’lıların ve diğer Türkiye düşmanı örgütlerin telaşlanmasına ve ‘etki ajanlığı suçu ihdas ediliyor’ yaygarasıyla yasa teklifi aleyhine tezvirata başlamasına neden oldu.

Türkiye aleyhtarı güçlerin ‘etki ajanlığı ihdas ediliyor’ söylemine iyice dikkat kesildiğimizde şu hususu net bir şekilde görebiliyoruz…

Bu örgütler açık bir biçimde kendi kendilerini tanımladılar bu yaygaralar neticesinde.

Yani yaptıkları işin ‘etki ajanlığı’ olduğunu ağızlarından kaçırıverdiler.

Doğrusunu söylemek gerekirse her birinin bir ‘etki ajanı’ olduğunda bence de hiç şüphe yok.

Türkiye’de uzun bir süreden beridir özellikle hükûmet karşıtı, daha doğru bir ifadeyle Erdoğan düşmanı kesimlerce sistematik olarak ‘yalan haber’ stratejisi uygulanmakta olduğu gerçeği bize şunu gösteriyor; tatbik edilen yöntem sıradan bir yıpratma taktiği olmanın ötesinde stratejik bir hamle…

Bahsini ettiğimiz bu strateji, Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’e isnat edilen “Büyük Yalan” tekniğinde öngörülen bütün özellikleri taşıyor.

Zaten buna ‘strateji’ dememizin asıl sebebi de bu.

Şöyle diyor Goebbels:

“Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrara devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır.”

Bu teknik bağlamında önce bir yalan dizisi oluşturuyorlar.

Sonra bu yalanı topluca dile getirecek kişileri organize ediyorlar ve ardından koro hâlinde ve senkronize bir şekilde bombardımana başlıyorlar.

Yalana maruz kalan kişi yahut kurumlar, bu iddialarının aslının olmadığını anlatıncaya kadar tabir caiz ise o yalan dünyayı dört beş kez dolaşıp planlanan tesiri husule getiriyor.

Yapılan düzeltme, yalanın yıpratıcı etkisi karşısında doğal olarak çok cılız kalıyor ve organizasyonun unsurları bir sonraki hamle için çok ciddi bir mevzi kazanmış olarak bir sonraki aşamaya geçiyorlar…

Sistematik yalan, stratejisi gereği kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar kaldığı yerden devam ediyor elbette.

Bu, bir strateji olduğu için de bir sonraki aşamaya geçişte hiçbir sıkıntı yaşamadıkları gibi daha da bilenmiş ve ivme kazanmış oluyorlar.

‘Etki ajanları’ tam da bu işle görevli olduklarından, yasadaki değişiklik önerisi bile eteklerinin tutuşmasına yetti.

Doğru ve yerinde bir tarif ve tasnif yapılabilirse eğer, artık bu Türkiye düşmanı yapılara adlı adınca ‘etki ajanı’ dememiz mümkün olacak…