Bu yazıda yüzyıl önce kaleme alınmış ‘Lisan’ül Ezhar’ (Çiçeklerin Dili) adlı yazıdan bazı örnekler aktaracağım.

Çiçekler, güzelliğin ve zarafetin sembolüdür. Çiçekler, anlatılması güç duyguların ifade edilmesinde, kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlarda; sessiz ve gizemli dilleri, renkleri, şekil ve kokuları ile sımsıcak duyguları iletirler sırdaş, samimi bir dost edasıyla…

Anadolu insanının gönül zenginliğinin resmi birer vesikası olan yüzlerce, binlerce çeşidi olan bu el sanatlarında doğa, çiçekler vazgeçilmez olgudur. Daha derinlere inecek olursak aslında her çiçeğin bir dili vardır. Her bir çiçek içinde derin manalar içeren mesajlar verir.

Kırmızı Gül: Aşk. Menekşe: Alçak Gönüllü. Mor Leylak: Yaşama Sevinci. Nergis: Kendine Yetme. Sümbül: Hüzün. Papatya: Sıhhat ve Bereket. Kamelya: Mağrur. Mor Salkım: İçtenlik. Pembe Lale: Anlayış. Gelincik: Mazlum Aşk.

Milas’ın Başparmak dağlarındaki bazı köylerde konukları yola uğurlarken bir deste çiçek verildiğini duymuştum. Bu ‘Tekrar buyurun’ anlamına gelirmiş.

Kâğıda sarılmış ve yarısına kadar suyla dolmuş çiçeklerin içinde mevzu bir demet sümbül. Manası: ‘Şişe beyaz su az sümbüller eder niyaz küskünlüğün ne ise üstündeki kâğıda yaz.’ Sevgiliye yollanan; Bir adet karanfil: ‘Olalım seninle bir’ Beş adet karanfil: ‘Olalım sana eş’ Yedi adet karanfil: ‘Aşkın beni yedi’ anlamındadır.

Seven delikanlı karanfil yollayamamışsa kendi başına taktığı karanfillerin sayısına göre aynı mesajları iletir. Başa, göğse, kuşağa takılan ya da ele alınan çiçekler de konuşurlar. Ayrı ayrı mesajlar iletirler sevgiliye.

Nergis: ‘Yüreğimi deldiniz oturalım diz be diz söyleşelim yüz be yüz’ Fulya: ‘Kurduğum hülya rakipler ölsün, bize kalsın dünya’, ‘Kurma efendim hülya ettiğim hülya, gördüğüm rüya sensiz dar olmuş başıma dünya’, ‘Dün gece gördüğüm rüya bugün başıma döndü dünya’

Zambak: ‘Ben öpeyim sen bak dön de halime bak’ Leylak: ‘Ne gezersin aylak aylak’ Yasemin: ‘Kulun olsun yar senin meclislerde methin gezer kimdir üstadın senin’, ‘Sabredelim efendim sen benimsin ben senin’, ‘Ne kadar eder isen yemin ben olayım senden emin’.

Sümbül: ‘Sevmez isen de yüzüme gül’ Şakayık: ‘Efendime lâyık’ Menekşe: ‘nadim ol ettiğin işe’ Şebboy: ‘İkimiz bir boy’ Zeren: ‘Canın kimi isterse onunla eğlen’ Fesleğen: ‘Ben coştum sende coş’ Tarçın: ‘Budur sözün gerçeği’ Lale: ‘Kodun beni bu hâle. Gönül böyle giderse meskenin tımarhane. Aşkınla girdim bu hâle’ Itırşahi: ‘sensin gönlümün padişahı’ Karanfil: ‘Kadrimi bil’ (Tansuğ, Sabiha; Çiçeklerin Dili (Lisan’ül Ezhar), Sanat Olayı, Haziran 1981.)

Yeryüzünün insana layık yaşanabilir bir yer olması, şehrin yeniden ruh kazanması; insanın özündeki güzeli, doğa ve çiçekle yaşama kültürünü; – çevresine, evine- kısacası yaşamının her alanına hâkim kılması ile mümkün olacaktır.

Aynı bilinçle yeni bir kültür oluşturmalıyız. Doğaya, güzele, yaşama, mutluluğa dönüş kültürü… Çiçeklerin dili, kentin betonlarına rağmen hala konuşmak istiyor. Duyuyor musunuz bize fısıldıyor… Yaşamı güzelleştirmek insanın elinde.