“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu (zehirli) aşı, bal ile yağ ede bir söz.” Yunus Emre

Başkasını eleştirmek kolaydır. Kendimiz eleştirilirken neleri duymak istemiyorsak eleştirirken de aynı şekilde dikkatli olmalıyız. Eleştirimizde yapıcı olmalıyız. Yüzeysel, mesnetsiz, değerlendirmelerden, yargılayan ve suçlayan tutumlardan kaçınmalıyız. Eleştirimizi doğrudan doğruya muhatabına yapmalı, dedikoduya düşmemeye çok dikkat edilmelidir. Yani eleştirimiz sübjektif değil, mümkün olduğunca objektif olmalıdır.

Eleştirmek demek karşı tarafı suçlamak ya da hakaret etmek değildir. Eleştirmek üstün gelmeye çalışmak da değildir. Eleştirdiğimiz kişi ya da kurum düşmanımız değil. Eleştirimizde saygılı bir tutum ve üslup kullanmalıyız. Eleştiri adı altında rekabetçi bir tutum içerisine girmemeliyiz. Birbirimizin eksik, yanlış ve zaaflarını ifşa ederek muhatabımızın zarar göreceği bir tutum içerisine girerek yararlanmaya kalkışmamalıyız. Eleştiri de birbirimizi geliştirme, sorunu çözme niyeti taşımalıyız. Unutmayalım ki niyetimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek.

Eleştiriyi kendimizi dışında tutarak, sert sözlerle ifade etmenin ne kendimize ne de içinde bulunduğumuz sosyal yapıya bir katkısı olmayacaktır. Rekabetçi bir üslup ve kırıcı bir dil kullanılarak yapılan eleştirinin gruba katkısı olmayacağı gibi, grup içinde de motivasyonun düşmesine yol açacaktır. Motivasyonun düşük olduğu ortamlarda sinerji oluşmaz.

Fert, kurum ya da içerisinde olduğumuz sosyal yapı içerisinde eksiklerimizi, hatalarımızı konuşabilmeliyiz. Eleştiriyi bir kültüre dönüştürerek sorunlarını konuşabilme yol ve yöntemlerini geliştiremeyenlerin gelişim süreci tıkanır. Gelişim süreci tıkanan kişi ve yapılarda müdahale edilmeyen küçük hatalar/eksikler büyür. Grup üyeleri sonuçtan birbirlerini suçlamaya başlar bu da ikiliğin, grupçuluğun gelişmesine sebep olur.

Eleştiri yapılırken bir eylemin, bir konunun, bir şahsın ya da bir kurumun sadece zayıf ve hatalı yanlarına değil güçlü yanlarına da işaret etmeliyiz. Çünkü güçlü yanlarımız zayıf yanlarımızı aşmamıza yardımcı olacaktır.

Eleştirirken kullanılan ifadeler, ses tonumuz, jest ve mimiklerimiz, bütünüyle beden dilimiz çok hassas bir denge gerektirmektedir. Söz vardır savaşa neden olur. Söz vardır barışa vesile olur.

Söz üstadı Yunus Emre ne de güzel ifade ediyor:

“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu (zehirli) aşı, bal ile yağ ede bir söz.

Kişi bile söz demini(etkisini-sonucunu), Demeye sözün kemini(Fenasını-değersizini)
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından (usulünce) söyle sözü gayetinden
Pek sakın o sah katından, Seni ırak ede bir söz.”