İnsanın aklı temizse kalbi de temizdir.

Bizde bu durumu anlatmak için “sureti siretine yansımış” deyimi kullanılır.

Akıl ve kalp temizliğinin harcı ise samimiyettir.

Ülkemizin en büyük ‘üniversite’ simalarından merhum Mehmed Zahid Kotku Hocamızın (1897-1980) güzel sözlerinden biridir:

“Kişinin ziyneti, serveti, saadeti, dünyası ve ahireti hep ilimle ayakta kalır. İlimsiz olan kimselerin dünyası da yoktur, ahireti de…”

İlmin kaynağı bilgidir. Bilgi akılla nikahlandığında samimiyet, gayret ve başarı elde edilir.

Kalbi katı olan kişi ne kadar akıllı ve ilim sahibi olursa olsun…

Ne irfani bir duruş sergileyebilir.

Ne de onda yakin denilen bilgi barınır.

Hızla dünyaya yayılan ve bir kabus yaşatan yeni tip koronavirüs ilk evvela Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıktı. Bugün toplam vaka sayısı 6 milyona doğru gidiyor. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük salgınlardan biri bu…

ABD, Brezilya, İspanya, İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya, virüsün ortaya çıktığı ülkeden bile daha fazla etkilendi. Hatta ABD’de ölüm sayısı 100 bini aştı.

Virüsün ilk günlerinde bu ülkelerin liderleri kıllarını kıpırdatmadılar. Çin’le alay ettiler. Bugün bile insan hayatını hiçe sayar politikaları ile bu samimiyetsiz ve kibirli tavırlarını sürdürüyorlar. Ülkeleri morga dönmüş -mesela- golf oynamaya gidebiliyorlar.

Türkiye’deki habis muhalefet de tıpkı onlar gibi düşünüyor.

AK Parti hükümetlerine bir karne verilmiş olsa idi…

Bana göre en geçer notu sağlık yatırımları alırdı.

İlk sağlık reformunun altında Recep Akdağ imzası bulunuyor. Arada birtakım sıkıntılılar olsa da bugün Türkiye’nin sağlık karnesi yıldızlı pekiyilerle dolu. Salgınla mücadele eden kibirli Batının sağlık sistemi çökmüş durumda. Zaten öyle imiş de koronavirüs vakasıyla bunu öğrenmiş olduk. Hastaneleri yetersiz, çalışan kaliteleri düşük, mesleğe sadakat ve fedakârlık tartışmalı, sağlık ödemelerinin çoğu sosyal güvenlik kapsamı dışında yani paralı…

O yüzden Türkiye…

Sağlık alanında dünyanın en başarılı ülkesi.

Önceki akşam telefonum çaldı. Bilmediğim bir numara. Açtım. “Ben Sağlık Bakanı Fahrettin Koca” dedi karşımdaki ses. Önce anlamadım. “Nasılsınız, geçmiş olsun. Hastalığınızı Ali Haydar Haksal’dan öğrendim. Nerede tedavi gördünüz? Sıkıntı var mı? Bu benim özel numaram, herhangi bir şey olduğunda doğrudan arayabilirsiniz. Hiç çekinmeden…”

Ülke yangın yeri. 4 binin üzerinde insanımızı koronadan kaybetmişiz. 160 bine yakın vaka sayımız var.

Ve ülkenin Sağlık Bakanı, öğrendiği bir vakayı ‘dert’ edinip onu arıyor. Samimi duygularını paylaşıyor.

Bu az bir şey değil…

“Ölenler ölsün, biz işimize bakalım. Ekonomi çöküyor. Zaten yaşlılardı” dedikleri için her gün ülkelerindeki ana akım medya tarafından yerin dibine batırılan sağlık yöneticileri varken…

Dünya Sağlık Örgütü denilen bir kuruluş var. Tıpkı Birleşmiş Milletler, NATO gibi. Varlık sebepleri sahiplerinin itibarı ve algısını yönetmek olan bu kurumlar artık miadını doldurdu.

Bütün dünyaya örneklik teşkil eden bir ülkeyiz. Askeri alandaki başarılar ortada. Sağlık yatırımları göz kamaştırıyor. Kim ne derse desin sosyal güvenlik konusunda ilmek ilmek destan yazıyoruz.

Bütün bu başarılar, bir üçgen gibi yukarıdan aşağıya doğru inen bir samimiyet, fedakârlık, çalışma, bilgi ve akıl haritası okunarak oluyor.

Sözün özü şu…

Ülkemizle ne kadar gurur duysak azdır. İnsan kalitesi ile dünyaya parmak ısırtmaya devam ettiği sürece sırtı yere gelmeyecektir.

Şimdi gönlümden geçen…

Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye modeliyle yeniden kurgulanması. Ve bu operasyonun başına da -neden olmasın- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın getirilmesi.

Mümkün olur mu bilemem…

Ama tevazuu, samimiyeti, çalışkanlığı, fedakârlığı, bilgisi ve aklıyla bu işin üstesinden gelebileceği inancındayım.