Bu ülkede 1886-1962 yılları arasında Sakallı Celal diye bir filozof, düşünür yaşamış. Yazılı eseri olmasa da özlü sözleriyle ve çevresindeki insanlarla meşhurdur.

Bir de günümüzde yaşayan Celal Şengör diye biri var. İstanbul Teknik Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nde profesör unvanıyla görev yapar bu Celal Şengör!..

Hazretlerinin profesörlüğü ve uzmanlığı(!) jeoloji yani yer bilimi ama kendisi alanıyla ilgili çalışmalarıyla, bilime katkılarıyla değil de alanı dışında her işe burnunu sokmasıyla, her alanda saçmalama yeteneğiyle tanınıyor daha çok!..

Kendi dışkısının tadını merak edip tadacak kadar ileri düzeyde meraklıdır. Tabii bilim adamı denen kişi de tecessüs, tahayyül, araştırmacı ruh olacak, olacak da bir insanın Celal Şengör gibi kendisi kadar lüzumsuz merakları olması da pek normal değil!..

Sakallı Celal, bundan uzun yıllar önce “Bu Kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür.” diyerek âdeta şimdinin profesörü olan Celal Şengör’e göndermede bulunmuş!.. Zira kendileri bir profesördür ama her kelamından, her hâlinden cehalet fışkırıyor. Diplomasız bir cahilin böyle cehalet ortaya koyması mümkün değildir. Bu kadar cehalet sergileyebilmek için cahilliğin mektebinde lisans yapıp yüksek lisans bitirip doktorayı tamamlayıp profesör unvanını da almış olmak gerekir. Başka türlü Celal Şengör kadar cahil, cahili olduğunun düşmanı olabilmek imkân dâhilinde değildir!..

İşte bu Celal Güngör, Azerbaycan’da öğrencilerin kendisine yönelttiği, ”Sizce Türkler modern çağda neden cahil bırakıldı?” sorusuna, ”Türkler cahil bırakılmadı, kendi kendilerini cahil ettiler. En cahil Türkler Müslüman Türkler’dir.” diyerek yanıt verdi.

 ”Türkler, Müslüman camiasına katıldıktan sonra İslamiyet’in 11. yüzyıldaki çöküşü Türkleri de beraberinde sürükledi. Özellikle Osmanlı Devleti benim kanaatimce Türk tarihinin en alt noktasıdır.” diye de devam etti.

Meşhur bir hikâye vardır: Adamın biri, “kurban” meselesini şöyle anlatıyormuş: Hazreti Davut, Allah’a “Ya Rabbi, bana bir kız evlat verirsen onu sana kurban edeyim.” demiş. Bir zaman sonra Hazreti Davut’un bir kızı olmuş, adını Ayşe koymuş. Çocuğun kurban edileceği zaman gelince Hazreti Davut, bıçağı yavrucağın boynuna dayamış. Tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş.” dediği sırada dinleyicilerden biri daha fazla dayanamayıp söze girmiş: “Ben bunun neresini düzelteyim? Hazreti Davut değil Hazreti İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç.” demiş.

Bu fıkrada olduğu gibi biz Celal Şengör’ün neresini düzeltelim?

Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra kurduğu devletlerin –özellikle de Osmanlı’nın- başarılarını mı, dünyanın en güçlü devletlerine ve askeri gücüne sahip olduklarını mı, Avrupa Orta Çağ karanlığını yaşarken İslam âleminin ortaya koydukları bilimsel eserleri mi, icatları mı? Neyi anlatıp da cehaletini, kinini, öfkesini, aşağılık kompleksini vuralım yüzüne?

 “Cahilliğin farkında olmamak, cahillik hastalığıdır!..” demişler. Hz. Ali de “Cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır fakat ona itiraf ettirmek güçtür.” demiş.