Görünmez zillerini takmış, zevkten dört köşe olmuş, şıkır şıkır oynuyorlar yuvalarında ve de yuvalandıkları bilumum yerlerde…

(“Görünmez” olmaya bayılırlar ve bu yüzden çok da iyi becerirler “görünmez” olmayı.  Bir de bakarsın, durup dururken bitivermişler yanında, önünde, arkanda, sağında-solunda. Yapıştırma bıyık tebessümleri kadar eğreti duran, üzerlerine baş numara büyük gelen, değil el, göz bile değmedik evde kalmış kızkurusu çıtkırıldımlığındaki buram buram riyâ kokan o itici ve tiksindirici nezâketleriyle… Biraz yüz bulmayagörsünler, hemen sülük gibi yapışırlar üzerinize, vıcık vıcık ve oburca isteklerini almadan asla yakanızdan düşmemecesine. Bukalemunlar halt etmiştir yanlarında: kılıktan kılığa girer, renkten renge boyanırlar; sızdıkları ortamın havasına-yapısına-usûlüne-erkânına ânında uyum sağlayarak “görünmez” olurlar. Ancak çok dikkatli ve bir o kadar da tecrübeli bir insan sarrafı fark edebilir onları: bir göz açıp-kapatma süresi kadar kısa an için, bakışlarının birden, ölü balık misâli donuklaşıvermesinden ve aslında pişmiş koyun kellelerine has o meşhur ve de zoraki sırıtıştan ibaret olan tebessümlerinin yine bir göz açıp-kapatma süresi kadar kısa bir an için aslına rücu etmesinden.)

“Sen mi uğraşırsın bizimle, işte böyle yersin Şiddet Tokadı’nı!”

(Onlar yalnızca “Şefkat Tokadı” yer! Yalnızca onlara mahsus bir ayrıcalık, bir mazhâriyettir “Şefkat Tokadı” yemek!  Bu yüzden bayılırlar “Şefkat Tokadı” yemeye, değme mazoşistlere taş çıkartırcasına! “Şefkat Tokadı”nı bu kadar büyük bir iştiyakla, doymak bilmez bir iştahla yemekten şamar oğlanına dönmüşlerdir; hafif sersemlemiş halleri bundandır.)

Alamanların, tam karşılığı başka hiçbir lisanda olmadığı/bulunmadığı için harfi harfine kullanılan bir kavramları vardır “Schadenfreude” diye: “Birinin uğradığı zarar karşısında duyulan sevinç/mutluluk” diye terceme edilebilir. Cermenlerin en vahşi iki kabilesinden biri olan Alamanların -ki, “yamyamlık”larıyla, yâni, insan eti yemek konusundaki bol iştahlı tutkuları/alışkanlıklarıyla nâm ve de korku salmışlardı Avrupa’ya; daha sonra, kimilerine göre kıtlıktan kimilerine göre de yalnızca damak zevklerine uygun düştüğünden, köpek eti yemeye yöneldiler. Alamanyanın dünyaca ünlü Münih şehrinde ve onun yanı sıra Chemnitz ve Breslau şehirlerinde, 1904-1924 yılları arasında resmî ruhsatlı köpek kasapları tarafından sofralık olarak kesilen köpek sayısı, resmî kayıtlara göre 42.400. 1986 (yazıyla: bin dokuz yüz seksen altı) yılında çıkartılan bir kanunla zavallı Alamancıklar yasal olarak köpek eti yemekten mahrum bırakıldılar- böyle bir kavramı üretebilmiş olmalarının yadırganacak bir tarafı yok. Yadırganan ve de yadırganması gereken, “Schadenfreude”nin Alamanlıkla yakın-uzak alâkası olmayanlarda tezâhür etmesi!

Foyaları cıscıbıl ortaya çıktıktan sonra üzerlerinden “Şefkat Silindiri” geçen FGTÖ taifesi, şimdi tam bir “Schadenfreude” şenliği yaşıyor – çaktırmadan tabii, için için! Nasıl ve de neden yaşamasın ki! Günlerdir oluk oluk akan/akıtılan kanın, hemen hepsi de sessizce yükseldiği için semâvâtı inleten acı feryadların faturası her hal ü kârda, can düşmanı belledikleri Tayyîb Erdoğan’a kesilecek!

İktidarsız muhterisler korosu ise bu “Schadenfreude” şenliğinin en coşkulu katılımcısı. Hep bir ağızdan aynı bayat nakaratı tekrarlıyorlar. Söyleyebilecekleri yeni bir şey yok! Çünki Tayyîb Erdoğan has-hakîkî liderlik çıtasını, onların boyunu fersah fersah aşan bir yere yükseltip yerleştirdi; herkese ve de her şeye rağmen. Artık kim gelirse gelsin, geçsin başına azîz milletimizin (aman dikkat: “millet” ile “ulus”u sakın ola ki birbirine karıştırmayalım!) hep Tayyîb Erdoğan’la kıyaslanacak. Kolay mı!

Ahh, bir indirebilseler Tayyîb Erdoğan’ı…

Bir kavuşabilseler o eski tas-eski hamama…

Pırıl pırıl gençlerin aklını-ruhunu, devletimizin omuriliğini kemiren Paralelciler yeniden cirit atabilseler ortalarda gönüllerince, rahat rahat, sinsi sinsi ve de yeniden yuvalanabilseler, yıllarca emek vererek devletimizin içine, halkımızın gönlüne ince ince oydukları ama şimdi terk etmek zorunda kaldıkları o loş ve nemli, alabildiğine güvenli kara kovuklara…

Ne güzel olacak!

“Şefkat Tokadı”ndan değil, asıl efendilerinden yiyecekleri okkalı azarın korkusundan, kana boğuyorlar cânım memleketimizi, kendi kanlarında boğulasıcalar!

Varsın, aksın kan; varsın, temellerinden sarsılsın memleketin parlak ve güçlü istikbâli… yeter ki, en yaman karabasanları olan Tayyîb gitsin!

Tayyîb’in gitmesi neden bu kadar önemli bu taife için?

Onu da ilk fırsatta anlatırım, İNŞAALLAH!

Şimdilik:

“Al, gözüm seyreyle, yetmiş iki kısım tekmili birden, Bâtıl Batı’nın haremağalarının evlere şenlik, selim akıllara ibret, dangalaklara davul-zurna serüvenini!”