Türkiye, “terör koridoru” olarak adlandırılan Suriye’nin kuzeyindeki Münbiç’ten Kamışlı’ya kadar olan alana yönelik operasyon yapmak için bir yıldır Amerika ve Rusya ile görüşüyordu.

Amaç, bu alanı terörden arındırarak “barış koridoru” haline getirmek ve Türkiye’ye sığınan mültecilerden yaklaşık iki milyonunu buraya yerleştirmekti.

Türk kamuoyunun “bir gece ansızın” yapılmasını beklediği operasyon, 9 Ekim’de başladı fakat o andan itibaren neredeyse yer yerinden oynadı.

Başta ABD olmak üzere, AB ve Arap ülkeleri, ummadığımız devletler ve çevreler Türkiye aleyhine demeçler, tehditler ve salvolar sallamaya başladılar.

Bir nevi en zor zamanlarda kimlerin dost, kimlerin düşman olduğu belli oluyordu.

Neredeyse “yedi düvel”, Birinci dünya savaşından sonra bir kez daha bu kadar kararlı olarak Türkiye’ye karşı birleşmiş oldu.

Türkiye’nin karşısındaki geniş blokun “savaş” olarak tanımladığı bu harekât, Türkiye için “operasyon”dan başka bir şey değildi.

Çünkü savaş devletler ile olurdu. Yapılan ise Suriye’nin kuzeyinde yuvalanan PKK, YPG/PYD ve DAEŞ gibi terör örgülerini dağıtmak ve yok etmekti.

En şedit tepkiyi koyan devlet Amerika oldu. Çünkü terör örgütleri PKK, YPG /PYD’nin açıktan ve alenen ortağı, destekçisi, yol göstericisi Amerika’ydı.

Amerikalı General Wesley Clark’ın itiraf ettiği gibi insan celladı DAEŞ terör örgütünü kuran Amerika, Suriye’nin kuzeyini terör koridoru haline getiren örgütlerin de hamisiydi.

Bu nedenle Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Operasyonu ile terör yuvaları dağıtılmaya başlanınca, Amerika başta olmak üzere diğer terör destekçisi ülkeler telaşlandılar.

Bunun üzerine ABD Başkan yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo alelacele bir şekilde Türkiye’ye geldiler.

Türkiye’de yapılan görüşmelerde 13 madde üzerinde uzlaşıldı ve terör örgütlerinin bölgeyi boşaltmaları için operasyona “120 saatlikara verme” kararı çıktı.

Türkiye’nin baştan beri istediği, terör örgütlerinin Münbiç-Kamışlı arasındaki koridoru tamamen boşaltması ve buranın barış koridoru haline gelmesi olduğu için 13 maddenin içeriği bu açıdan yeterliydi.

Burada, operasyon başlamadan önce buna yanaşmayan ABD’nin, operasyon başarıyla devam edince, geri adım atması dikkat çekiciydi…

Bu aşamadan sonra temel sorun, 120 saatte 13 maddenin içeriklerinin uygulanmasıdır.

Bu süre zarfında PKK ve YPG sınırdan 32 km derinliğe kadar olan alanı boşaltarak silahları teslim edecekler ve yaptıkları tahkimat, tünel ve hendekleri tahrip edeceklerdir.

Yapılacak olan tüm bu taahhütlerin garantörü de Amerika’dır.

120 saatlik süre 22 Ekim Salı günü akşamı sona ermekte.

Amerika’nın bu zamana kadar verdiği sözlere sadakatteki tutumu, terör örgütleri ile olan dostlukları ve Trump’ın bazen tehdit, bazen de övgü dolu dengesiz tweetleri dikkate alındığında bu sürecin sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasının zor olacağını göstermektedir.

Zira, Amerika’nın gayesi bölgede huzur ve sükunun sağlanması değil, kaos ve kargaşa ortamının devam etmesidir.

Türkiye, ABD ve terör örgütlerinin tavırlarını ve kaypaklıklarını bildiği için operasyona “geçici olarak ara verdiğini” duyurmuştur.

Gidişat, terör örgütünün 32 km arka plana çekileceğini göstermektedir. Fakat ABD’nin bölgeye yığdığı silahlar, güvensiz politikaları, Rusya’nın Suriye rejimi ile Türkiye ile karşı karşıya gelmesi asıl meselenin bu andan sonra başlayacağını göstermektedir.