“…mahkeme, Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında, ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak’ ve ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ suçlarından dolayı tutuklanmaları için ‘yakalama kararı’ çıkardı.”

Savcılar da bu karara ülkeden kaçarak karşılık verdiler!… Hukukçu, kendi hukukuna güvenmeyip kaçıyorsa bu memlekette normal vatandaş ne yapsın? Eskiden “erken kalkan darbe yapıyor” sözü mesel olmuştu. Son dönemlerde bu “erken fezleke hazırlayana” döndü. Nihayetinde sana bağlı birkaç savcı, hakim ve biraz da kolluk gücün varsa tamamdır iş. İstediğin hakkında fezleke düzenle ve operasyon yaptır. İşte problem tam da bu. Sistemi istediğiniz gibi çıkarınıza uygun kullanabilirsiniz.

Ülkemizde sistemin kuruluşundan beri, yasama, yürütme, yargı kuvvetler ayrımı aslıyla hiç uygulanmadı. Hakim zihniyet kimi hedefe koyduysa kolluk güçleri ona operasyon yaptı, mahkeme ona ceza verdi. Basın yayınla da yapılanlara meşruiyet verildi. Bu geleneği kendi çıkarı için uygulayan savcılar ve polisler, “hukuk kılıcıyla insan kasabı nasıl olunur” bildikleri için, kendi hukuklarına güvenmeyip kaçıyorlar. Kişi kendi gibi bilir karşısındakini denilir. Kendi örgütlerine tabi olmayan herkesi kestiler hukuk kılıcıyla. Devran döndü, şimdi yaptıkları zulüm kendilerine döndü.

“Hukuk, ahlâkın pıhtılaşmış halidir” diyor mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu. Ahlâk ise, inancın eşya ve hadiselere tavrıdır. Hangi ahlâki temele dayanıyor hukukun, eşya ve hadiselere bakış açını belirleyen inancın ne? Bu soruları sormak zorundayız. Çünkü cemiyet hayatının en temel ayaklarından birisi olan hukuku, kendi menfaatleri için kullanan bu insanların verdiği zarar öyle teorik değil. İnsanları yıllarca zindanlarda çürüten, hayatlarını karartan kararlardan bahsediyoruz.

Şimdi “devleti yıkmak, kumpas kurmak, kanunları kendi lehlerine kullanmak” suçlamalarıyla tutuklama çıkarılan bu savcıların zindana attığı o kadar insan ne olacak? 28 Şubat’ta brifingli yargıçların yine aynı hukuku kullanarak zindana attırdığı Müslümanlar için ne değişti? Gücü eline alan adalet için değil de sadece kendi önünde engel gördüğü için adım attığı müddetçe, bu sistem, bu hukuk, bu yasa koyucular ve uygulayıcılar aynı adaletsizliği tekrar tekrar yaşayacak ve yaşatacaklar anlaşılan. Arada ise gerçekten masum olan insanlara yapılan zulüm aynıyla devam edecek gibi görünüyor.

Günümüzde “Hukuk, güçlülerin delip geçtiği, zayıfların ise takılıp av olduğu örümcek ağı” diyor fikir adamı. Adalet, kadıdan değil şeriattandır. Sistemi kişilerin inisiyatifine bırakmayacak şekilde inşa ederseniz, adaletin tecellisinden hiçbir zalim kaçamaz, hiçbir mazlum da mağdur edilmez. Ne FETÖ örgütü ne darbecilerin brifingiyle karar alan hakimler ne de bir iktidarın memuru olmuş adalet savunucuları… Mazlum ve mağdur yüzlerce Müslümanın yıllardır zindanda bu makamları işgal eden hak ve adalet düşmanları tarafından zulmedildiği gerçeğini değiştirmiyor. Zalim sadece bu kararları verenler değil, buna rıza gösterendir aynı zamanda… Adalet için samimi olarak bir şeyler yapılmak isteniyorsa özellikle brifing alan ve örgüt ilişkileri ortaya çı kartılan bu hakim ve savcılar tarafından verilen kararlarla her dönem mağdur edilen Müslümanlara yapılan zulümler bitirilmeli artık.

Adaletin tesis edileceği nizamı hakim kılmadan, adalet beklemenin anlamsızlığını görmemiz gerek…