Boşluk kabul etmeyen alemde, eşyanın tabiatı gereği, ne zamanı gelmiş fikri engelleyecek bir güç vardır ne de miadını doldurmuş fikri ayakta tutmanın… Bir değişim isteği ve ihtiyacı var ve bu ihtiyaç öyle bir noktaya ulaştı ki görünür sebeplerin çok ötesinde, ruhlardan başlayarak dünyayı sallamaya başladı. Bu değişimin nasıl ve kimler eliyle gerçekleşeceğine karar verme mücadelesi yaşanıyor aslında. Yani savaşlar sebep değil sürecin bir ayağı veya sonucu diyebiliriz.

Şartlar tarihi misyonumuzu üstlenmemizi dayatıyor ve tam da bu yüzden bir kuşatma içindeyiz. Bir yanda Batı devletleri, diğer yanda içimizdeki devşirmeler ve savaş bölgelerinde yaşananlara da bakınca bizim kendi irademizle kendi istediğimiz değişikliği gerçekleştirebilme gücümüzü kırmaya dönük olduğunu görebiliyoruz.

Ülkemizde siyasi olarak, değişim talebini on yıldan fazla bir zamandır AK Parti’yi destekleyerek gösteren halkın bu talebi nihayete erdirilemedi. Bunun sebepleri ayrı ayrı değerlendirilerek her mevzuda onu kuşatıcı bir çözüm ortaya koyma zorunluluğu ortadayken sıcak geçen gündem içinde adeta es geçilen hayati mesele budur,maalesef.

Rejimin,aidiyeti olmadığı için köksüz, nispeti olmadığı için fikirsiz, ölçüsü olmadığı için kuralsız bir bakış açısıyla bu zamana kadar hüküm süren hâkim anlayışı kırıldı. Bir değişim yaşandı ve o düşünce yapısı kırıldı evet. Fakat yerine ne ikame edildi derseniz soru ve sorun burada başlıyor diyebiliriz.Bu sıkıntı sadece bizim ülkemizle sınırlı değil. Bütün İslam coğrafyası aynı durumda. Bir yandan fiili olarak devam eden savaşlar diğer yandan fikri itikadi ve fıkhi anlamda zihinleri ifsad etme faaliyetleri tam gaz devam ediyor.

İstihbaratta temel kaide olarak geçer. “Senin çıkarına uygun olmayan bir şeye engel ol, engel olamıyorsan dahil ol yönlendir!” Gücü elinde tutanlar, ideolojik yapılar, gruplar, cemaatler, örgütler ve daha üst noktada ise devletlerin “kendi kendilerine bırakılamayacağı” ilkesine göre hareket eder. Bu en alttan en üste kadar silsile halinde uygulanan yöntemdir. Yani değişim ihtiyacımızı tespit ederek bu değişimin nasıl ve hangi yöne doğru olacağını biz belirlemezsek, birileri çıkar ve bizim için belirlediği rotayı dayatır ve kabul ettirir.

Değişim fikrini ve dilini, kendi devlet anlayışını, idealini hedefini dost ve düşman kutbunu ve nesillerin yürüyeceği fikri zemini kendin ortaya koymazsan birileri kalkar bunu sana dayatır.

Hem de içinde birbirine düşman onlarca kardeş çıkartacak şekilde yapar bunu.Kürtlere ayrı rota çizer Türklere ayrı, Araplara ayrı. İslamcı yapıları alabildiğine zıt bir forma sokar ve kim ne istiyor anlaşılmaz hale gelir neticede. Ve bu kakafoniden senfoni oluşturan yine rotayı çizenler olur. Bize ise gürültü içinde birbirini duyamayan ve anlayamayan insanlar olarak eriyip yok olmak düşer.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi “Doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti olmaz.”Müslüman Anadolu insanının İslam şemsiyesi altında, inancına tarihine kardeşliğine uygun bir dünya görüşü etrafında birleşerek bu handikaptan sıyrılması hayati bir zorunluluktur. Ne kadar kuşatılmış olursak olalım bu ruhun dirilişine şahitlik ediyoruz artık.Bunun şuurunda olarak gayret ettiğimizde değişim inşallah bizim istediğimiz şekilde gerçekleşecek. Başka türlüsü yeni bir esaret çukuruna düşmeyi getirir ümmet olarak. Buna mecburuz, buna mahkumuz…

Rabbim, ümmeti muhafaza etsin.

Tayyar Tercan / [email protected]