Arakan: Hindistan, Bangladeş ve Çin’e komşu olan yasaklar ülkesi hepimizi insanlığımızdan uzaklaştırıyordu. Halk elinden alınmış topraklar neticesi bir avuç kara parçasına sıkıştırılmış durumdaydı. Nüfus giderek katliamlar, soykırımlar, mülteciler sebebiyle giderek azalıyordu.

Bu Müslüman halk yasaklar ile iç içe yaşamak mecburiyetindeydi. Kaçmak istiyor kaçamıyordu. Yaşamak istiyor nefes bile alamıyordu. Seyahat etmek ve evlenmek istiyor ama buna izin alamıyordu. Myanmar’ın işgali altındaki ülkede kuran okumak demek ölüme ferman çıkarmak, ezan okumak ölüme davetiye çıkarmak demekti. Myanmarlılar 24 saat elektrik kullanırken Arakanlı Müslüman halk sadece 4 saat elektrik kullanabiliyordu.

Arakan halkının aşağılanması ve İslami köklerinden koparılması için getirilen kanunlar inanılır gibi değildi bu konudaki bazı örnekler:

‘Kur’an-ı Kerim harflerinin Burma harfleriyle değiştirilmesi.

Eğitimde Budist kültürüne uygun Burma müfredatının uygulanması.

Arakan camilerinde mevcut İslami külliyelerle okulların kapatılmasıyla İslami eğitimin kaldırılması.

Budistler ve Müslümanlar arasında evliliğin zorunlu kılınması.

İslami ve Arapça isimlerin kaldırılıp Müslümanların Budist isimlerle isimlendirilmesi.

Başörtü ve kurban kesme yasağı.

Arakan’da Müslümanlar’a hayatlarının dini, toplumsal, siyasi, ekonomik; kısacası tüm alanlarında Budist Burma hükümeti tarafından çeşit çeşit zulümler yapılıyordu. Yersiz yurtsuz bırakılıyorlar, sürekli zulme, hakarete, sözlü tacize maruz kalıyorlardı. Aralarında ahlaksızlık, uyuşturucu, alkol yayılıyordu. Kışkırtma yoluyla aralarına düşmanlık sokuluyordu. İnsanlar topraklarından kovuluyor, bu topraklar üzerine Budistler için kışla ve yerleşimler inşa ediliyordu. Camileri yıkılıyor, okulları ve eğitim kurumları kapatılıyordu. Âlimleri öldürülüyor. Kadınların ırzına geçiliyor, riskli görülen kişiler keyfi olarak süresiz tutuklanıyor akıbetleri meçhuldü. Malları yağmalanıyor. Ekinleri ellerinden alınıyor, yurtdışı ile haberleşmeleri engelleniyordu.

Yıllardır böyle yaşamak mecburiyetinde bulunan kardeşlerimiz son günlerde soy kırıma uğratılmış durumda. Sıradan bir katliamdan bahsetmiyorum vahşetin en yoğun olduğu öldürme tekniklerine, işkencelere maruz bırakılıyorlar.

Arakanda Müslümanlar, şu sıralar fanatik Budistler’in kışkırtması neticesi askerlerin saldırısına maruz kalıyor.

İlk gelen bilgilere göre yüzlerce Müslüman şehit edilmiş durumda.

Sosyal medya üzerinden ulaşan görüntüler katlanılacak cinsten değil. İnsanı insanlığından utandırıyor. İnfilak etmemek mümkün değil. Bu görüntüler gerçek olamayacak kadar gerçek ve aynı zaman diliminde dünyamızda yaşanıyor.

Fanatik Budistlerin barış ve zen olgusunun ne denli yalan olduğunu, nasıl bir faşizmin hüküm sürdüğünü dehşetle açılmış gözlerimizle inanamayarak seyrediyoruz sadece.

Siz hiç elleri arkasından bağlanmış ve çırılçıplak soyulmuş bir kadının yere yüz üstü yatırılıp askerlerin ellerindeki palalarla canlı canlı önce ayaklarının kesildiğini gördünüz mü?  Ardından ellerinin bileklerinden kesildiğini ve bu esnada arşı alaya yükselen çığlıklarını duydunuz mu? Pala darbeleri neticesi kesilerek kırılan kemik sesini? Sonunda da kafasının koparılarak kesik başın şehidin iki bacağı arasına konulduktan sonra gülerek oradan uzaklaşan askerlerin görüntüsüne şahit oldunuz mu?

Ben bu görüntüyü izlediğimde bayılmamak izin kendimi zor tuttum.

Müslümanlar daha aklınıza gelemeyecek birçok vahşete ve acılara maruz kalıyor. 20. Yüzyılda insan hakları nerede? Hani özgürlük ve demokrasi diye övünüp duranlar nerede? Tüm dünyada korkunç bir sessizlik, dahası rıza, kabul, destek ve savunuculuk kendini gösteriyor.

Çünkü dünyada öldürülen Müslüman olduğu müddetçe dökülen kanın hiçbir önemi yoktur!

Myanmar’ın sözde lideri Suu Çii, ülkesinde işlenen insanlık suçunu durdurmak için neredeyse hiçbir şey yapmamaktadır  Nobel barış ödülü sahibinin sessizliği barışa ve insanlığa ne denli uzak olduğunun haykırışı gibi aslında.

 “İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin” ayeti kerimesi ve Allah Resulü’nün (s.a.s.) “ Müminlerin birbirine karşılıklı sevgi, şefkat ve merhametle muamelede bir tek beden gibi olduklarını görürsün. Bedenin bir uzvu rahatsız olduğunda, diğer organları uykusuz kalarak ve ateşlenerek onun acısını paylaşırlar.” Ve Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir”

İnsanlığımdan utanıyorum.