Geçtiğimiz hafta Orta Afrika ülkesi Çad’daydık. Esenler merkezli Valide İnsani Yardım Derneği’nden iki arkadaşla birlikte yola çıktık. Arkadaşlarımdan biri aynı zamanda Valide Derneği’nin başkanlığını yapan Ahmet Yılmaz’dı. Bir de gönüllü iş insanı abimiz Halil Demir vardı. Yaklaşık 6 saatlik uçak yolculuğundan sonra Çad’ın başkenti N’Djamena’ye ( N’Camena) vardık. Encemine olarak okunan başkentteki havalimanına iner inmez Medine sıcağına benzer bir sıcakla karşılaştık. Havalimanında bizi Muhammet Yıldız karşıladı. Muhammet, Çad’daki yardım organizasyonlarında önemli işler yapan bir arkadaşımız. Türkiye’den giden ya da Avrupa’da yaşayan Türklerin hayır işlerini bu ülkede organize ediyor. Kendine orada bir hayat kurmuş. Hem organizasyon işi yaparken hem de burada sürdürülebilir kalkınma projeleri geliştiriyor. Organize dediğime bakmayın siz. Çad’da organizasyon yapmak öyle kolay değil. Daha havalimanı çıkışında Çad polisinin amatör ama sert uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Burada Muhammet kardeşimizin tecrübesi bizi birçok zorluktan kurtardı. Havalimanından ayrılıp Muhammet Bey’in ofisine doğru yola çıktık. Karanlık olduğu için etrafa meraklı gözlerle bakarak yolumuzu bitirdik. Başkent Encemine’de hiç Türk oteli olmadığı için mecburen bir Çin oteline yerleştik. Uzun yıllardır Fransa sömürgesinde olan bu topraklara son yıllarda Çinlilerin ilgi gösterdiğini öğrendik. Özellikle petrol konusunda son yıllarda Fransa’ya ortak olmuşlar gibi bir hava hissettim. Bu otel bölgeye göre iyi olduğu söylenen fakat Türkiye standartlarına göre kötü bir oteldi. Otelde Çinli işletmecilerin yanı sıra Çad halkının Hıristiyan olanları çalışıyor. Otelde gördüğüm Çinli işletmecilerin hiç de sempatik olmadığını söylemek isterim. Ertesi sabah otelden çıkışımızı yaparak tekrar Muhammet kardeşimizin ofisine gittik. Otelden çıkışımızı yaptık çünkü, önümüzde 12-13 saat sürmesi beklenen zorlu bir çöl yolculuğu vardı. Valide Derneği’nin yaptırdığı kuyular Çad’ın Kanem bölgesindeki Rikrik kasabasının köylerindeydi. Ve biz birkaç gece çölde kalacaktık. Türkiye’den hazırlıklı gitmiştik. Arazi şartlarına uygun eşyalarımızı uyku tulumuna kadar temin etmiştik. Muhammet beyin ofisinde bir başka yardım kuruluşunun gönüllüleri ile karşılaştık. Bu arkadaşlarımız da aynı bölgede kuyular açmak üzere Türkiye’den gelmişler. Melih, İlker, Mehmet ve diğer bir arkadaşımızla burada tanıştık. Hepsi pırlanta gibi gençler. İçlerinden biri dernek elemanı. Diğerleri gencecik gönüllü kardeşlerimiz. Hepsi namazında niyazında şuurlu gençler. Evlerinden uzakta hayır işlerinde canları ve mallarıyla infak etmek üzere buraya gelmişler. Gamze Özçelik tarafından kurulan Umuda Koşanlar Derneği üyeleri bu arkadaşlarımızla birlikte toplamda üç araçla yola çıktık. Yolumuzun çok uzun ve meşakkatli geçeceği konusunda uyarılarımızı aldıktan sonra yola koyulduk. Cuma günü olması hasebiyle Başkent Encemine’nin hemen çıkışında bir yol üstü mescidinde cuma namazımızı kılmak üzere durduk. Başkent Encemine’nin sokak ve caddeleri motosiklet dolu. Trafiğin hakimi adeta bunlar. Nasıl çalışabildiğine hayretle baktığınız araçların hali içler acısı. Kaportaları dökülmüş, tavanlarına kadar insan dolu minibüsler dikkatimizi çekiyor. Cuma namazı için durduğumuz mescitten çıkarken ilk defa şehrin insanlarıyla yakın temasımız oldu. Namazdan çıkan cemaatin neredeyse tamamı etrafımızda birikti. Kendinizi gerçekten çok farklı hissediyorsunuz. Önce bizi İranlılara benzetiyorlar. İçlerinden bir tanesi soğuk bir tavırla soruyor; Siz İranlı mısınız? Türkiyeli olduğumuzu söylediğimizde yüzlerinde ani değişimi görmenizi isterdim. Bir anda gülümseyerek “Turkiya, Erdogan” demeleri karşısında anlatılmaz bir duygu yaşadık. Kırık Arapçamızla yardım derneği olduğumuzu ve kuyu açmak üzere Kanem Bölgesine gittiğimizi söyledik.

Cuma namazını kılıp mescitten ayrıldığımızda güneş hâlâ tepemizdeydi. Bize kılavuzluk yapan ve gönüllü olarak Çad’da bulunan Ferhat kardeşimiz yolumuzun çok uzun olduğunu ve gece saatlerinde çöl yolculuğunun riskli olduğunu hatırlatarak acele etmemiz gerektiğini söyledi. Cami cemaatiyle hasbihal ettikten sonra araçlarımıza binerek uzun ve meşakkatli bir yolculuğa başladık.

Meşakkatli çöl yolculuğumuz… Kanem Bölgesi… Rikrik Kasabası… Çölün ortasındaki unutulmuş köyler… Hayatında ilk defa kaynağından su içen çocuklar… Ümmetin zeytin gözlü yetimleri… Sonraki yazılarımızda Afrika izlenimlerimize devam edelim inşallah…