Bir şeyi baştan söyleyeyim: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın birleştirilmesine baştan beri karşıyım. İkisi farklı alanlar. Birleştirme gerekçesi kültür turizmi ise (anıtlar, müzeler, ören yerleri vb.) çok eksik. Çünkü kültür, içine sanatın her alanını (tarih de dahil) aldığı gibi edebiyatı şemsiyesi altına alır.

Kural koyucular ne murat etti bilemeyiz elbette…

Bir kültür hamlesinden söz ediyorsanız…

Sineması, edebiyatı, tiyatrosu, gelenekli sanatları, plastik sanatları… Her ne ise… Bütün hepsine uygun politikalar üretmek zorundasınız. Yoksa sanat ‘halkın sanatçıları’, ‘filancanın sanatçıları’na kadar iner ve oradan da bir adım ileri gidemez.

Ülkemizde bu işleri biraz belediyeler yapıyor. Sağcı-solcu, şu parti, bu parti fark etmiyor. Kültür sanat faaliyetleri konusunda az ya da çok bütçe ayıran belediyeler, araya karbon kâğıdı konmuş etkinliklerle yasak savıyorlar. Her yerde aynı işler, aynı isimler, aynı etkinlikler… Sezon bittikten sonra hafızada tek bir şey kalmıyor.

Dolayısıyla bu bazıları için kârlı bir işe de dönüşüyor. Belediyeler görevlerini yerine getirdiklerini düşünüp ötesine bakmıyorlar. Ülkemizde çoğu belediyede kültür sanat yönetimlerinin başındaki isimlerin bu konuda münderecatları zaten yok denecek kadar az. Dijital medyanın, birtakım grupların parlattıkları isimleri şehre veya ilçeye getirdiklerinde… Hele alanları ne olursa olsun bu popüler isimler bir de beklenenin üzerinde izleyici çekmişse işlem tamamdır.

Mesela televizyon ekranlarında veya katıldığı programlarda sürekli insanlara parmak sallayan ve açık açık onları cahillikle suçlayan bir bilim insanının kaşesi 30 bin liraya kadar çıkabiliyor. Popüler bir romancının veya kendi cemaatini oluşturmuş bir şairin kaşesi de fena değil; 5-10 bin liranın altına düşmüyor. Programları idare eden garibanın kısmetine ise 300-500 lira düşüyorsa ne âlâ… Aman kızmayın, bütçe böyle!

Ahlâk alıp ahlâk satan (aslında din alıp din satan diyecektim) anlı-şanlı teologlarımızı hiç sormayın. Sadece ramazan aylarında milyonları götürüyor bu abilerimiz…

Öteki semtte te durum farklı değil. Yani her kesimin kendi a, b, c takımı var. Kazananları var. Kazananların üzerinden de kazananları…

Kültür sanat ihalelerinde yarışanları araştırın… Çoğunun bu işle uzaktan yakından ilgisi yok. Bir kısmı çantacı. İhaleyi alıp başkasına ihale eder. Komisyonlarla yolunu bulur. Bazıları da gerçekleştiremeyecekleri kadar düşük fiyat çeker, yılın ortasında elinde beş kuruş kalmaz. Programları bedavaya kapatmaya çalışır. Getirdiği konuklara veya projelere “gelecek yılın çıkmaz ayına” söz verir fakat o ay hiçbir zaman gelmez.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve gelir gelmez şehir halkı için yaptığı ilk icraat ne idi: Sultanahmet Meydanı’nda konser düzenlemek. Sanatçılara ödenen büyük kaşelerin kayıtları küçük bir internet taramasıyla bulunabilir.

Demem o ki…

Düğmelerin tamamı ters iliklenmiş durumda. O yüzden kültür sanat piyasasından hiçbir şey çıkmıyor, çıkmaz da…

Yolunu bulmak için başkasının yolunu kesmeye çalışan ihale avcıları…

O şu kadar aldı, benim fiyatım bu kadar diye yapıp ettiğini pazarlamak için ‘yukarılardan’ birilerinin himmet makamında sıra bekleyenler…

Televizyon ekranlarında üçüncü sınıf işler arasında kendini görmek isteyenler.

Besledikleri sosyal medya fenomenleri ile kendilerine pazarda tezgâh açmak isteyenler…

Beş para etmez, çoğu kâğıt israfı kitaplarıyla fuarlarda boy göstermek için birilerini ezenler…

Ve daha bir sürü şey…

Bu hep böyle midir? Yani tamamı böyle midir? Bu sorunun cevabı için il ve ilçe belediyelerinin bir aylık kültür sanat ajandalarına bakmanız yeterli. Aralarında seçkin işler yapanlar var. Arşive veya kütüphaneye eser bırakmak için didinenler… Onları tenzih ediyorum. Ama gerçekten kahir ekseriyet böyle; ne yazık ki böyle…

Yukarıdan aşağıya…

Hepimizin bir özeleştiriye ihtiyacı var. Kültür sanat alanında faaliyet gösteren herkesin…

Yoksa yazık oluyor.

Maalesef daha da olacak…