15 Temmuz darbe girişimiyle hep beraber mücadele ettiğimizi, darbecilere hep birlikte karşı çıktığımızı söyledi Kemal Kılıçdaroğlu.

Şaka olsa güleceğiz belki ama değil.

Zamanında ‘’darbe olsa tankın altına ilk ben yatarım’’ deyip, 15 Temmuz’da darbecilerin izniyle havalimanından kaçan, sonra da geceyi Bakırköy belediye başkanının evinde TV izleyerek geçiren, yetmezmiş gibi senelerce 15 Temmuz’a ‘’tiyatro’’ yakıştırması yapan adam; zerre kızarmadan, gram utanmadan bu cümleleri kurdu.

Gerçi bu kadar pişkinleşebilmesinin altında yatan sebeplerden biri; kendisinin mütedeyyin camiada yeterince ciddiye alınmaması…

Yaklaşık 11 buçuk yıl önce, talihsiz bir kaset skandalıyla CHP’nin başına geçip Erdoğan’a karşı 10 seçim kaybeden Kılıçdaroğlu’na fazla güldüğümüz için bu denli rahat hareket edebiliyor…

Şöyle bir noktadan bakalım:

AK Parti hükümetinin “Yeni Medya’’ organlarını mucibince önemsememesi, süregelen istikrar politikalarında sanıldığından büyük gedik açtı. Yalan propagandalara karşı dijital stratejiler geliştirmek yerine, müthiş bir inatla ‘’sosyal medya gerçeği yansıtmıyor’’ konforuna sığındılar. Bu inat son 2-3 yıldır kırılabildi. Fakat kanaatimce iş işten geçti. Tıpkı 150 yıl önce olduğu gibi, geçimini aynı dış kaynaklardan sağlayan Batıcı, Türkçü, İslamcı(!) klikler şevkle birleştiler. Gezi, 17/25, 15 Temmuz gibi büyük travmalar bir yana, bilhassa son on senedir, küçük ama mide bulandıran türlü “asparagas’’ları başarıyla kullanarak dev bir kitle inşa ettiler. Bunun en ciddi ve en somut örneği İstanbul’un kaybedilmesidir. Yalan ve bühtan ile beslenen gencecik dimağlar; muazzam bir hizmet vizyonunun yerine, terör örgütlerinin ortaklaşa ikrar ettiği basit bir ‘’her şey çok güzel olacak’’ sloganını tercih ettiler. Bugün, İstanbul’un kısa sürede ne hale getirildiğine vâkıf değiller. Yapılanı yıkan, yıkamadığının üstüne konan rezil bir beceriksizliğin gerçekten çok güzel olduğuna inandılar.

Hâlâ inanıyorlar.

Ve yalanla kaim olan bu liyakatsizliğin Türkiye’yi mükemmel yöneteceğini zannediyorlar.

Kılıçdaroğlu, yerine oyuncak ayı bile koysa alacağı kemik oylardan ziyade; uzun yıllar büyük sabırla işlenen ve artık ülke yönetimini doğrudan etkileyebilecek yaşa gelen genç zihinlere güveniyor.

“Gençlerin Demokrat Amcası” rolü boşuna verilmedi kendisine.

Pensilvanya’nın, HDP’nin, İyi Parti’nin ve hatta Saadet ve benzerlerinin bir nevi ortak lideri olan Kılıçdaroğlu’nun trajik özgüveninden çok, bu özgüvenin vardığı küstah cesaret beni ilgilendiriyor.

Gençlerin demokrat amcası, CHP grup toplantısında aynen şöyle söyledi:

“125.678 kişinin kararname ile görevlerine son verildi. İçinde eğri doğrusu, bilmiyorum. Tamamını görevlerine iade edeceğiz. Biraz sabretsinler. Az kaldı. Geliyor gelmekte olan.’’

İfadedeki rahatlığa bakar mısınız?

Kartları açık oynamaktan çekinmiyor.

Eğrisini doğrusunu da bilmiyor. Ama kim olursa olsun, hepsini tekrar devletin için konuşlandırmak istiyor. İstanbul başta olmak üzere CHP belediyelerine yerleştirdiği PKK, DHKP-C militanları yetmiyor, FETÖ’cüleri de devlet potasında eritmeyi vadediyor…

Gerçekten KHK mağduru olan kıymetli vatandaşlarımızı ayrı tutuyor, ihanet soslu bu cüretkâr şımarıklığın izahını size bırakıyorum…