En baştan söyleyelim:

LGBT bayrağı açıp donsuz şarkı söylemeyi çağdaşlık sanan bed sesli kadının yaptığı şey apaçık meydan okumaktır.

Evli barklı, çoluk çocuklu olmasına rağmen konserlerinde kucak dansı yapması, kendisini alenen taciz eden CHP’li belediye başkanını gülerek karşılaması filan beni hiç ilgilendirmiyor… Özel hayat neticede.

Ülkenin dört bir yanından yükselen hukuki şikâyetler de o edepsizin çıplaklığı değil, Müslümanlara küstahça attığı iftiradır. Sürekli özgürlükten, sanattan, sepetten dem vurup bu hakikati inkâr eden ahmaklar istediğini desin…

"İmam-hatip" vurgusuyla küçük beyinli hayranlarından alkış toplayan bu gerici, başlı başına gündem olmayı bile hak etmiyor aslında. Tarzım gereği yine kişi değil zihniyet odaklı gideceğim o yüzden. Düşmanım; bu düşüklüğü temsil eden kalabalık zihniyettir.

Kartlaştıkça daha çok soyunan kabiliyetsiz bir popçunun yaptığı hadsizlik, ancak cahil topluluklarca savunulabilir.

Türkiye, bu cehaletin en işlek, en cüretkâr, en zorba şekilde yaşandığı coğrafyaların başında gelmektedir.

Hürriyet mefhumunun ne olduğunu tam anlayamamış dar zihinli profillerin istilası altındayız. Utanmadan kutuplaşma, bağnazlık, baskı gibi tavırların edebiyatını yapıyorlar. Hiç çekinmeden aklımızla alay ediyorlar. Müslümanlara yaptıkları zulümleri unutacağımızı zannediyorlar…

Şiddet ve istismar gibi bahislere ikiyüzlü yaklaşmaları da ayrı problem. CHP teşkilatında düzenli aralıklarla ifşa olan taciz/tecavüz vakalarını görmüyorlar mesela. Taciz ve tecavüzün en çok Atatürkçü/laik/solcu tayfadan çıktığını ve alkolün bundaki tescilli etkisini ısrarla yok sayıyorlar. Eşini döven bir TV spikeri, üstüne M. Kemal süveteri geçirdiği anda bütün suçlamalardan aklanabiliyor bunlar için. En ‘’Atatürkçü’’ vakıfların eğitim kurumlarında gerçekleşen pedofili skandalları bile ‘’hiç yaşanmamış’’ olabiliyor. Yıllar evvel ‘’dindar’’ etiketli bir vakıfta, kendine ‘’ateist ve devrimci’’ diyen bir öğretmenin çocukları taciz etmesini dahi, senelerdir ‘’Müslümanlar işte böyle tecavüzcü’’ diye çarpıtarak anıyorlar.

Halbuki, gerçekten dindar olan hiçbir insandan böyle sapıklıklara misal veremezler. Kimlik Müslümanı veya çeşitli cemaatlere sızan üç kağıtçıları dindar sanacak kadar bilgisiz ve embesiller. Ayrıca öyle vakalar bile "seküler" güruhtan çıkan sapıklıkların binde biri etmiyor.

Tepeden tırnağa, sokağından meclisine, okulundan medyasına kadar hepsi aynı. Kimi eğitilemez cehaletinden, kimi kiralanabilir puştluğundan böyle yapıyor.

Bunların en aydın(!)larını, en ‘’fon’’lularını, bir Yahudi’nin azarlamasıyla süklüm püklüm özür dilerken gördük. Tecavüzcü, katil teröristlerin bile sözde namusunu savunan aşağılık bir kitle bunlar. ‘’Alevi’’ bir vatandaşın etnik kimliğinin sorulmasına dahi tahammül edemezken, her fırsatta İslam diniyle ve Müslümanlarla dalga geçiyorlar.

Yahu, Kemalpaşa tatlısı üzerinden espri yapmak bile hapis sebebi bu ülke için. İlkokul çocuklarının 5816’dan yargılandığı, M. Kemal büstü deviren bir ineğin sürgün yediği bir devlet burası…

Kaldırımlar, yerlerde sürüklenen başörtülü kadınların kan izlerini taşıyor hâlâ. İkna odalarından yayılan işkence kokuları hâlâ burnumuzu tırmalıyor…

Özgürlükmüş!

Haydi oradan.

Bunların derdi Müslümanlarla.

Sanatçı zannedilen teşhircileri ölesiye savunan şuursuzların ilkel argümanları bize böyle söylüyor.

Türkiye’de “sanat”, maalesef trajikomik bir yobazlığın kodesinde. “Sanatçı’’ tanımı falsolu. İhanetin, kanın, bölücülüğün en büyük “arınma’’ ve “arındırma’’ mecrası sanat. Türkiye’yi önemseyenler, bu mecraya hâkim değil.

Bir gün, Müslüman sanatının, hakiki sanatın, gerçekten hâkim olması niyazıyla…