16 milyonluk nüfusu, 39 ilçesiyle İstanbul, irili ufaklı 39 ülkeye denk!

Bu büyük kalabalığa tezat olarak, İstanbul’un merkezinde ‘oturan’ fetih sembolü Ayasofya senelerdir “yalnız.”

Resmî kayıtlara göre; İstanbul’da 3 bin 365 cami var, bir tek -en eskisi- Ayasofya’da ezan okunmuyor.

86 yıldır Ayasofya Camii, minarelerini yüzüne kapatmış ağlıyor.

Ayasofya’nın içinde, dışında ‘361 kapı’ bulunulduğu söyleniyor, “101 kapı” ise cemaat düşünüldüğü için büyük olarak tasarlanmış.

Bir gün ‘cemaatsiz’ kalabileceği hiç düşünülmemiş…

*

Üzerine çokça kitap, şiir, roman yazılan, sayısız söylenti üretilen Ayasofya’nın

“malzemelerinin Hızır aleyhisselam tarafından tedarik edildiği, inşasında manevi işçilerin çalıştığı, orta giriş kapısının Nuh aleyhisselamın gemisinden yapıldığı” en yaygın rivayetlerden…

Ayasofya’nın altında birçok dehliz, mahzen ve tünel olduğu söyleniyor.

Mukaddes emanetler, altın ve gümüş hazineler üzerinde yükseldiği anlatılıyor.

Bizi ilgilendiren ise altı değil, üstü…

Ayasofya’dan ‘komşusu’ Sultanahmet Camii’ni düşünün mesela.

Konumlandırıldığı yer itibariyle, eski Hıristiyanlık abidesine karşı ‘terazinin öbür kefesine’ konmuş gibi duruyor.

Roma’daki San Pietro, Paris’taki Notre Dame ve daha niceleri, Ayasofya’nın eşik taşına denk değil; fakat “Sultanahmet” başka… Bin beş yüz yıldır sapasağlam ayakta duran Ayasofya’nın önünde saygıyla yükselen bir gençtir “Sultanahmet.”

*

Tarihiyle kıymetlenmiş bir şehir İstanbul.

Dünyanın rutin devridaimi içinde insanları yenilenmiş; ama Ayasofya asırlardır aynı yerinde duruyor.

İstanbul’un kalbi Ayasofya’nın yapı taşları hiç değişmemiş olsa da ruhu değiştirilerek gönlümüzü kırdılar.

Özel sektörün uzaya füze gönderdiği bir dünyada yaşıyoruz.

Cinsel sapkınlıkları eleştirenlerin linç edildiği bu “özgürlükler” dünyasında, Müslümanların sembolünün tutsak kalmasını hâlâ tartışıyor olmak bile trajikomik…

Ecdadımızın başını koyup secde ettiği yere ‘ayakkabı’ ile basılması gücümüze gidiyor.

Zulüm 1934’te başladı.

Artık yetmez mi?