Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları
Orta Asya'da tarihi bir bölge olan Harezm'de doğdu, tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî'dir. Küçük yaşta babasını kaybetti. Harezm'de Afrigoğulları (Âl-i Irak) hanedanı tarafından korundu, sarayda matematik ve astroloji eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm'dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harezm, Me'mûnîler hanedanının yönetimine girince Bîrûnî de İran'a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr'ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu'l Vefâ ile gökbilim ve astroloji üzerine çalışmaya başladı.
Hint bilim adamlarının dikkatini çekti
1017'de Gazneli Mahmut, Harezm'i zapt ettiğinde Birûnî de Gazne şehrine gelerek burada Gazneliler'in himayesine girdi. Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli Mahmut'un Hindistan seferine katıldı. Burada Hint bilim adamlarının dikkatini çekti ve Hint ülkesi alınınca da Nendene şehrine yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada devam etti. Sanskritçeyi öğrenerek Hint toplumunun yaşamı ve kültürü üzerine çalıştı.
Buradan tekrar Gazne şehrine döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu şehirde tamamladı. Bu dönem Bîrûnî'nin en verimli zamanı sayılmaktadır. Uzun zamandır hazırladığı Tahdîdu Nihâyet'il Emâkin adlı eserini bu döneme denk gelen 1025 yılında yayımladı. Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes'ûdî adlı eserini Gazneli Mahmud'un oğlu Sultan Mesud'a ithaf etmiştir. Birûni 13 Aralık 1048 yılında ölmüştür.
Genel görüş Birûni'nin İrani kökenli olduğu yönündedir. Bununla beraber bazı kaynaklarda Türk kökenli olduğu ya da olabileceği belirtilmektedir.
Eserlerinin sayısı yüz seksen civarında
Çok yönlü bir bilim adamı olan El-Birûnî, ilköğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El-Birûnî, ilk çalışmalarını bu âlimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül Bakiye”dir.
El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir. Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Orta Çağ’da Latinceye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar için değil bilginler için yazmaktaydı.
Ay’ın farklı durumlarını gösteren modelleme
Yine Harezmi “Zîci’nin Temelleri” adlı yapıtının 12. yüzyılda Abraham ben Ezra tarafından İbraniceye çevrildiği bilinmektedir. Batı’nın Birûni ilgisi ise 1870’lerde başladı. O günden bugüne Birûni eserlerinin bazılarının tamamı veya bir kısmı Almanca ve İngilizceye çevrildi.
Mektuplarından, Bîrûnî’nin Aristo’yu bildiği anlaşılır. İbn Sînâ gibi önemli bilginlerle beraber çalışan Bîrûnî, Hindistan’a birçok kez gitti. Bu nedenle Hindistan’ı konu alan bir kitap yazdı. Onun bu kitabı birkaç dile çevrildi. Birkaç dile çevrilen bu kitap çoğu bilgine örnek oldu. Birûni’nin bir tane de romanı vardır
Bîrûnî’nin en çok bilinen yapıtları
-El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye
-El-Kanûn’ül-Mes’ûdî
-Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind
-Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin
-Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir
-Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm
-Kitâbü’s-Saydele fî Tıp
“Biruni’nin hizmetkârıyım”
Bundan bin sene önce, Gazneli Mahmut’un oğlu Sultan Mesut bir ziyafet vermeye karar verir. Ziyafet bir hafta sürecekmiş, ziyafete tüm alimler davetliymiş, Biruni de. Sarayın önünde geldiğinde görevliler Biruniyi engeller, sebep der. Onlar da sen Biruni değilsin derler. Biruni nasıl olur ya, ben Biruniyim der. Görevlilerin başı şöyle der “O ünlü, adı ağızlara destan büyük filozof Biruni bu avuç kadar çirkin cücemi olacak?!” herkes güler.
Biruni çok üzülür ve geri döner, derin bir düşünceye dalar. Çarşıdan geçerken bakar bir hallaç (yünler didikleyen) dükkânının önünde çalışıyor, hallaç çok iri yarı ve son derece yakışıklı. Biruni sorar “ey hallaç, kaç para kazanıyorsun?” o da cevap verir “günlük 5 Gıran ( Riyalın yüzde biri)”. Biruni der ki bugün benimle gelirsen ve dediklerimi yaparsan sana 20 Gıran vereceğim. Hallaç derhal ayağa kalkar ve ne istersen olur der.
Biruni hallacı şöyle güzel giydirir ve tekrar saraya dönerler. Hallaca der ki “sen kimsin dediklerinde, ben Biruni’yim diyeceksin. Saraya girdiğimizde en yukarı (saygın) yerde oturacaksın, kim ne sorarsa uşak cevap ver diye beni göstereceksin, tüm yapacağın bu. Buda paranın yarısı peşin şimdi, diğer yarısını da saraydan çıkarken vereceğim.” Hallaç baş üstüne der.
Sarayın kapısına geldiğinde hallaç çok kolay geçer, Biruni de onun eteğini arkadan tutarak geçer, kimsin sen dediklerinde, “Hazreti Biruni’nin hizmetkârıyım” der. Sarayın toplanma salonunda hallaç en seçkin yere oturur ve Biruni de en altta dest pençe.
“Görüntüm kişiliğimin altında!”
Kim ne sorarsa sorsun sahte Biruni’ye, uşağı gerçek Biruni’yi işaret eder ve o büyük bir ustalıkla cevaplar. Sultan mesut mest olur, hayranlıktan kahkahalar atar ve muhteşem der. Bir ara kalabalık meyveler ve içkilerle eğlenirken sultan bir fırsatını bulup sahte Biruniyi yandaki kapıdan arkadaki bahçeye çıkartır ve ona sorar “Ey, büyük âlim Biruni, el hâk ki çok bilgesin, hayran kaldım desem azdır. Bu bahçeme ne yapsak, ne dersin, sen bir akıl ver” der. Halaç ki Biruni’yi içeride bırakmış, düşünür ama yünden başka bildiği olmadığı için “Burası en iyi hallaçhane olur” der. Sultan şaşırır “Bu ne demek?” der. Bu arada Biruni bakar ki hallaç gözden kaybolmuş tedirgin olur ve sorar, ahali Biruni efendileri nerede? Biri de sultan ile bahçeye çıktılar der.
Biruni büyük bir telaşlar bahçeye çıkar ve hızla yanaşır, tartışmayı duyunca “Sultan efendileri, Biruni efendilerinin demek istediği mecazdır, yani tüm bilimler burada adeta bir hallaçhane gibi didiklenmeli, tefkik ve tecdit edilmelidir.” Sultan tebessüm eder, işin aslını fark eder ve gerçek Biruni’ye sarılır ve sorar “Ey Biruni, neden böyle bir yola tevessül etme gereği duydun?” Biruni’nin yüzü düşer ve cevap verir “Görüntüm kişiliğimin altında kalınca başıma bunlar geldi.”
Mehmet Bera Yılmaz
****
MEDENİYET
Gel, gel ey deva
Bedenim acılar çekmekte
Her acı iple fikir çekmekte
Her fikir bir kelime
Her gelen kelime bir cümle etmekte
Oluşan cümleler şair bekleşmekte
Şair mi?
Ben şair görememekteyim
Sadece üstünde çiçekler çıkmış
Mezarlar görmekteyim
Yağmur?
Evet her insan yağmur damlası olmakta
Bazen
Birileri yavaşça çiçeklere düşmekte
Çiçekler yağmura doyunca
Yükselip gökyüzüne kubbe olmakta
Çiçeklerin kubbesinin altında medeniyet doğmakta
Ahmet Berat Kuruali 9/A